Bugün sizlerle değişik konularla hasbihal etmek istiyorum:
Her gün hepimizin karşılaştığı konuları harmanlayıp size sunmak istedim:
-İnsan beyninin yüzde beşi duyularla, yüzde doksan beşi duygularla ilgilidir. İşlerimizde çevremizde karşılaştığımız her şeyde bu geçerlidir. Duygularımız hep ön plandadır. Evlenen insanların yüzde doksan beşi duygularına göre karar verir. Mantık evliliği yapanlar çok az miktarı teşkil eder. Ve birbirlerine aşık olarak evlenen insanların büyük çoğunluğu ne yazık ki sonunda ayrılmak zorunda kalmaktadırlar. Daha doğrusu duygularımız bize hâkimdir. Şunu da açık olarak söylesek hata yapmış olmayız: Duygularına kimse ket vuramaz.
-Bir insanın gülümsemesine sebep olacak bir ortam meydana getirdiğinizde, o gülümseyen kişiden yayılan duygu mutluluktur. Ancak yönetici pozisyonunda, yahut iş sahibi durumunda olan kaç kişi vardır böyle bir duyguyu tattırabilen? Çalışanları maraba olarak gören mi dersiniz, çalışanların haklarını çeşitli entrikalarla, dalaverelerle gasp edenler mi dersiniz; yahut çocukluğunda yaşadığı ezilmişliğin acısını çalışanlarından çıkarmak isteyen yöneticiler mi, hangisini sayayım bilmem ki Sadece kazanacağı paranın hırsı beynini o kadar kaplamış ki, inanın sevgiye yer kalmamış o beyinde, yahut kalpte Şu da bir gerçek ki başkasını sevmeyen, sevemeyen insan kendini de sevmiyor demektir. Kendini sevmiş olsa zaten herkesi sevmesine bir mani kalmayacaktı. Burada yazdıklarımdan istisna kabul edilecek çok az sayıdaki yönetici ve işverenlerimizin alınacağını sanmıyorum. Yarası olan gocunur derler ya o hesap
-Bugün serbest kürsü olsa, işten atılmayacaklarının garantisi olsa şu an susan, susmak zorunda kalan o kadar çok insanımız bilmediğimiz neleri anlatacaktır, ama mecburen susmaktadırlar. Çünkü işlerini kaybetmek istememektedirler. Hatta bu kişiler istemeyerekte olsa iş sahiplerine, yöneticilerine dalkavukluk yapmaktadırlar.
-Bunları ifade ederken aklıma geldi. İnsanlara verilecek en güzel hediye aslında aynadır. Bakabiliyorsa eğer sık sık aynaya baksın ve aynadaki yüzüne yansıyan çirkinliği varsa eğer güzelliği görsün. Düzeltmesi gereken özelliklerini düzeltsin, geliştirmesi geren özelliklerini geliştirsin. Yahut güzelliğini görüp daha güzel hale gelip, örnek olsun toplumumuzdaki çirkin insanlara. Ne yazık ki örnek olması gereken güzel insanlar çok azınlıkta kalmaktadır.
-Mevlana nın ne güzel sözleri var. Okumadığımız için bilmiyoruz tabi böyle büyük fikir adamlarını. Elimizde okuduğumuz kitaplar belli. İsimlerini söylememe gerek yok, sizler çok iyi biliyorsunuz. Soruyorum, Mesnevi, Divan-ı Kebir isimlerini duyan ve içinden birkaç sayfa okuyan kaç kişi var? Hepimiz sözde Atatürkçüyüz. Kaçımız Nutuk isimli kitabı okuduk. Hepimizin kitaplığında vardır. Durur. Sayfalarında ki tozlar bile alınmamıştır belki. Her neyse esas konum o değil. Okunması geçekten çok önemli kitapları okumak için değil laf olsun diye kitap okumaya çalışan bir millet olduk. Mevlana bir eserinde: Köpek beni ısırdı, ısıramadım ben onu. Isırdım dudaklarımı kanattım derken herhalde köpekten kasıt bildiğimiz hayvan olan köpekleri kastetmemiştir. Ama o Mevlana değil mi? Bugün baktığımızda kendini ısıran köpeğin tüyleri ağzında dolaşan ne kadar çok insan var değil mi? Hoşgörü, anlayış bitmiş. Herkes birbirini nasıl ve neresinden ısıracak fırsat kolluyor olmuş artık.
Ne yapalım sonumuz hayrola demekten başka bir şey diyemiyoruz