Propaganda müthiş bir şeydir. Bir bakarsınız her gün gördüğünüz olayların gerçekte olmadığına sizi ikna etmiş. Bir bakarsınız, istemeseniz bile size istediği doğruları belletivermiş. Başka bir zaman da, bakarsınız ki sizin iradenizi çalmış, başka amaçlarda kullanıyor.
Dün Arena Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hayati Kaynar"ın köşe yazısını okuyunca resmen dumura uğradım. Hayati bey Bir bez parçası olarak tanımladığı türban konusunu işlemiş köşesinde ve yazısına şöyle başlamış, Tankların ucunu gösterdik."Mubahtır" dediler. "Ezeriz" dedik "Sindire sindire geliyoruz" dediler Daha önce ısmarlama "Hukuk" dedikleri makamlardan da Adalet dilendiler
Öncelikle belirtmek isterim ki, benim eşimin başı açık. Bende o namluları gösterdikleri belirtilen Türk Silahlı Kuvvetleri"nde görev yapmış birisiyim. Diyarbakır"da 10 yıla yakın bir süre terörle mücadelede bulundum. Tankın ne demek olduğunu da, namlusunu da Hayati Kaynar"dan daha iyi bilirim.
Hayati Kaynar"ın tamamen gündeme oturmak üzere yazdığı köşe yazısı büyük bir talihsizliktir. Hayati Kaynar ne tankları yürütenleri tanır, ne de tankları yürütenler onu tanır. Tankları yürüten o gencecik pırlanta gibi çocukların birçoğunun kız kardeşi, eşi, annesi türbanlı. Hem neden türban meselesine ordu dahil ediliyor. Türkiye"nin hatta Türk"ün yaşadığı her yerin kalbi konumundaki Türk Silahlı Kuvvetleri"nin ismi bu kadar kolay ağızlara düşemez.
Keşke Hayati Kaynar, neye hizmet ettiği anlaşılmayan böyle bir yazı yazmamış olsaydı da biz de buradan kendisine cevap vermeseydik. Bu yazım ile gündeme gelecek, ancak böylesi bir zihniyetin yarattığı tahribatı gidermek için bu yazıyı yazmak gerekiyor.
Hiçbir köşe yazarı, hele hele Arena Gazetesi gibi bir gazetenin Genel Yayın Yönetmeni darbe propagandası yapacak kadar kendisinden geçemez. Demokrasiyi benimsemeyen, özgürlüklerin sınırlandırılmasını savunan bir kişi gerçek anlamda iletişimci olamaz; gazeteci hiç olamaz. Kaç yıldır bu işin içerisinde olursa olsun böylesi bir kişinin medya mensubu olduğunu iddia etmek mümkün değildir. Olsa olsa abesle iştigal etmektir. Çünkü özgürlük, gazeteci için güneş kadar hava kadar hayati bir önem taşır. Hem demokrasiden şikâyet edip, hem de demokrasinin önüne set çekmeye çalışanları anlayışla karşılamayı kimse beklemesin. Böyleleri karşısında susmak için oturmadık biz bu koltuğa. İpe sapa gelmeyen köşe yazılarının demokrasi olduğu için yazabildiğini unutanlara anlayacağı dilden hatırlatmak lazım.
Arena"nın Genel Yayın Yönetmeninin kimlere hitap ettiğini bilemeyecek kadar cehalet içerisinde olma gibi bir lüksü yoktur. Günlerdir birlik beraberlik mesajları veriyorum, ancak Hayati Kaynar, bu mesajları kimlere verdiğimi sorgulama fırsatı verdi. Diyanet İşleri Başkanı, 14 asırdan bu yana İslam Dünyası"nda kadınlar başlarını dinî gereklilik olduğu için örterler. Bu herkesin görmesi gereken bir realitedir diyor, Hayati Kaynar, Bez parçasıdır diyor. Demek ki Hayati Kaynar, ulema şahsiyetiyle Diyanet"in başına talip olabilir. Baksanıza Diyanet İşleri Başkanı"ndan daha iyi biliyor. Fetva bile veriyor.
Benim hanımım başı açık, kardeşimin başı açık ama birçok kız kardeşimizin başları eşarpla, örtüyle, türbanla yada adına ne derseniz deyin onunla kapalı. Başını örtenin istediği gibi örtmesinde ne mahsur var. Bez parçası dediğiniz şeyden niçin bu kadar korkuyorsunuz? Neden bu insanlarımızı toplumdan soyutlamaya, aşağılamaya çalışıyorsunuz. Böylesi yazıların, Türkiye"yi bölmeye kalkan zihniyetlerden başkasının işine yaramayacağını herkes bilir. Acaba Hayati Kaynar hangi tarafta yer alıyor? Bu soruya kendi kendine cevap vermesi yeterli. Biz biliyoruz böylesi yazıların hangi tarafa hizmet ettiğini.
Aklı sıra birileri aba altından sopa göstermeye çalışıyor ama olmaz. Darbe propagandacılığı yapmak bir gazetenin Genel Yayın Yönetmenine yakışmaz. Çünkü darbe çığırtkanlığı yapan hiçbir beyin ve akıl Genel Yayın Yönetmeni olamaz.
Sustum artık zekilere bu yeter. Yoksa sözümüz çoktur ama kalp kırmamaya dikkat ediyoruz.