Bugün yaşadığım enteresan bir olayı sizlerle paylaşmak istiyorum. Bunu paylaşma nedenim son günlerde bazı şarlatanların ortaya attığı indirilmiş kitapla uydurulmuş kitap söylemlerinin ne kadar boş ve safsata olduğunu sizlerle anlatmaktır. Hayatlarını dinden kazanan bu şarlatanlara, sırf farkındalık yaratıp kendilerine saha açmak veya yandaş bulmak adına Sünneti Resülullahı, züht ve takvayı yok saymaya çalışan bu insanlara rahmetli Erbakan hocanın “Hadi oradan, hadi oradan” sözünü söylemekten başka bir şey bulamıyorum. Allah’a ve ahiret gününe iman eden her mümin, efendimizin yaşam biçiminin Kuran’ın hayata geçirilmiş hali olduğunu bilir ve böyle iman eder. Kuran-ı Kerim'den yola çıkarak, Ayeti Celilelerin esbabı nüzul sebeplerini yani iniş nedenlerini, siyak sibak durumunu yani ayetlerin önceki ve sonraki bağlantılı oldukları ayetleri bilmeden hüküm vermek cehaletin ta kendisidir. Azıcık Arapça okuyup Kuran’dan anlam çıkaranların kendilerini Hüccetülislam Ayetullah bilmem kim zannedip ahkam kesmeleri abesle iştigalin ötesine geçemez. Allah, Kuran’da “Verrasihune fililmi yekulune amenna bihi küllün min indi Rabbina” yani ilimde zirveye ulaşmış kişiler bu kitabın gerçek anlamı Rabbimiz bilir buyurmakta ama bu küçük beyinliler ha bire kafalarına göre Kuran’dan hükümler çıkartıp zırvalıyorlar.
Onlara göre namaz Yahudilikten bize geçmiş, efendimizin yaşam biçimi örnek alınmasa da olur, Kuran’ı okuyarak herkes anlam çıkarabilir, Sünneti Resulullah’a göre bu güne kadar ortaya konmuş olan İslam’ın yaşam biçimi uydurulmuş din, onların zırvaladıkları ise indirilmiş dindir. Ben bu insanlara acırım. Allah onlara hidayet versin derim başka da denecek bir şey bulamam. Geçtiğimiz hafta yaşadığım bir olay onların söylemlerinin ne kadar boş olduğunu bana bir kez daha göstermiş oldu. Yetmişli yılların ortasında tanıdığım mütevazı, halim, selim, takva bir ağabeyimiz o yıllarda el arabasıyla bakkallara sakız, ciklet, çakmak, kibrit türü ufak tefek malzemeler satarak ailesine bakardı. Ben de onu Gürbüz Camiinin karşısında olan evimizin yanındaki Ali Rıza Amcanın bakkalında tanımıştım. O kadar tatlı bir insandı ki konuşurken kimseyi incitmemek için elinden gelen her türlü nezaketi gösterir, kimsenin kalbini kırmazdı. Vakit namazlarını camide kılmak için elinden gelen tüm hassasiyeti gösterir, kimsenin aldısıyla verdisiyle ilgilenmez, kendi dünyasının dışında kimseyle işi olmazdı.
Gazeteyi kurduktan sonra köşe yazarı olması için bir arkadaşa haber yolladım. Bana, ben şu anda başka bir gazetede köşe yazıyorum şayet orayı terk edip onları satarsam ileride onu da satarım o yüzden kusura bakmasın diye haber göndermişti. Bu mesaj çok hoşuma gitmişti. O güne kadar çok tanımadığım bu arkadaşı o günden sonra daha çok takip etmeye başladım. Aradan belli bir zaman geçince yazdığı gazeteden ayrıldığını öğrenince bizim gazetede köşe yazdırmaya başladım ona. Bu sırada o amcanın gazeteye gelip gittiğini görünce, bu amca neden gazeteye geliyor diye sordum. Meğer bizim köşe yazarının babasıymış. Daha sonra aile boyu yaşadıkları travmaları öğrenince çok üzüldüm. Bu travma nedeniyle bizim köşe yazarının da psikolojisi bozulmuş, bazı yanlış işleri olmuş, bu nedenle de çevresindeki arkadaşlarının onu terk ettiklerini öğrenince içim acıdı ve ilgilenme gereği duydum. Zira hepimiz insanız, hatalarımız var ama önemli olan bu hatalardan vazgeçip kendimizi düzeltmemizdir.
Geçtiğimiz hafta bu amcamız hakka yürüdü. Bizim delikanlıyı alarak defin işlemleri ile ilgilenmek üzere mezarlığa gittik. Cenaze namazını kılınca bizim delikanlıya, oğlum in mezara da cenazeyi al ya da üstten mezarcılara indir dedim, sağ olsun o da yaptı. Defin işlemleri bitince bizim delikanlının çok duygusal bir hal aldığını görünce, hayırdır oğlum ne oldu diye sorunca ne anlatsa iyi. Dedi ki “Üç yıl önce dedem öldüğünde bu amcada cenazeye gelmişti, tesadüfen benim yanımda oldu, sen dedemi mezara indirirken bana, ‘Delikanlı bak Adnan Bey babasını ne güzel mezara indiriyor, benim kimsem yok, acaba beni mezara kim indirecek’ demişti. Ben de tanımadığımdan hiçbir şey diyememiştim. Daha sonra o amcayı bizim köşe yazarı ağabeyin yanında görünce babası olduğunu öğrendim. Şimdi sen bana bu büyüğümüzü mezara indir deyince üç yıl önceki yaşadığımız olay aklıma geldi. Demek ki züht, takva, kader böyle bir şey.” dedi. Ben bu olayı öğrenince şok oldum. Rabbim nelere kadir demekten kendimi alamadım. Şimdi şu indirilmiş kitapla uydurulmuş kitap safsatasına inananlar bu işin indirilmiş kitapta mı yoksa o kitabın emri gereği züht ve takva sahibi olan büyüğümüzün samimiyetinde mi karar versinler. Rabbim o amca gibi takva sahibi olmamızı nasip eylesin diyerek bugünkü köşemi bitirmek istiyorum. Rabbim’e emanet olunuz.