TAM BAĞIMSIZ TÜRKİYE MÜMKÜN MÜ ?

Bayram Ocak

Muhalif olabilme adına kulağa hoş gelen kelimeleri kullanmak insana haz veriyordur. Bu hazzı alabilmek için ülkenin gerçeklerinide bilmekte yarar var. Son zamanlarda sıkça kullanılan bağımsız Türkiye sözü, son dönem iktidarın başımıza sardığı bir olay gibi gösterilmeye çalışılsada temelinde yatan nedenlerinden bir tanesini paylaşmak istiyorum. 1942-1950 yıllar arası iktidarda Cumhuriyet Halk Partisi, 1952 den sonra demokrat parti. Cumhurbaşkanı 1950 yılına kadar İsmet İnönü 1950 den sonraki dönemde Celal Bayar. Kısacası hangi hükümet gelirse gelsin amaç ülkenin korunması.

Dünya savaşının yıkıcı etkisi etkisinden yeni kurtulmuş olan genç cumhuriyet, 2. Dünya savaşına katılmamak adına çalışmalar yapmış ve bunda başarılı olmuştur. Ne yazık ki bu savaşta bir taraf olmayan ülkemiz kurtlar sofrasının ortasında bırakılmıştır. Sovyetler birliğinin emelleri doğrultusunda ülkemize baskılarının artması başlamıştır. O dönem dost olan üç ülke  Abd, İngiltere ve Sovyetler birliğidir. Bu iki ülkeden olur alan Sovyetler birliği başkanı Josef Stalin  dış işleri bakanını  19 mart 1945 te Türkiye'ye göndermiş ve  boğazlar rejminin değiştirilmesi, Sovyetlere üst verilmesi, 1921 de yapılan Moskova antlaşmasın değiştirilip Kars ve Ardahanın kendilerine verilmesini için diplomatik bir nota verir. 1949 da kurulan Natonun bizim için mutlak süretle girilmesi gereken bir kurum olduğunun farkına varılır. Tüm başvurulara rağmen savaşa girmediğimiz için ,ve Sovyetler birliğiyle müttefik olması sebebiyle Abd ve İngiltere tarafından bu isteğe olumlu bakılmaz. Muhtemel Sovyet saldırısını tek başına göğüslemesi gerektiğini farkeden  ülkemiz o dönem bölgedeki köy ve yerleşim yerlerini batıya taşıyarak  Erzurum'da savunma hattı oluşturur

 1950 mayıs ayında  iktidara gelen Demokrat Parti Hükümeti de bir önceki hükümet gibi Natoya girmek için mücadele etmeye başlıyor . Haziran 1950'de Kore Savaşı'nın çıkması  üzerine, BM'nin çağrısına uyarak ,Temmuz 1950'de Türk askerinin Kore'ye gönderilmesi kararı alınır. 1949 yılında Sovyetlerin atom bombası yapması Abd de strateji değişikliğine neden olmuş. Sovyetleri kontrol edebilmek için bir tanpon bölge oluşturulması gereğinden hareketle 1952 nin şubat ayında  ülkemizle üyelik antlaşması imzalanarak iki yıl içinde incirlik Abd tarafından kullanılmaya başlamış, ülkenin dört bir tarafında  onlarca üst ve tesis kurulmuştu. Marshall yardımlarıyla ekonomik olarakta  bağımlı hale getirilmeye başlanmıştık.

Natoya girme nedenimiz bir oyunun parçasımıydı bilinmez ama kurtlar sofrasında kalan genç cumhuriyetin yeni bir savaşı göze alabilme ihtimali oldukça zayıftı. Eğer ülke ekonomik ve askeri olarak güçlü değilse mutlak süretle bir bağlantının içerisinde olması gerekmektedir.        

  Yakın tarihimizde  ayakları üzerinde durmaya çalışan ülke İmf 'den  borç almayacağız dediğinde ilk itiraz Tüsiad'dan gelmişti.  Bu noktada daha önceki Tüsiad başkanlarının bu organizasyonlarla olan bağlantısı gün yüzüne çıkmıştı. Kriz teğet  geçecek dendiğinde herkes  olumsuzluğunu belirtirken, birileride olumlu yaklaşımlar içinde hareket ediyordu. Daha önce hükümette gelişen olumsuzlukların ekonomiye nasıl yansıdığını hepimizin malumudur.

Savunma sanayisi gelişmemiş, silah olarak dışa bağımlı, enerji kaynaklarından mahrum, içinde çekişmelerin sürdüğü bir ülkede ne denli bağımsızlıktan bahsedilebilir. Bayrakları flamaları ele alıp bağımsız Türkiye diye bağırmakla bağımsız olunmuyor.

Tam bağımsız Türkiye , dünyada söz sahibi olan bir ülkenin vatandaşı olmak  herkesin hayalidir. Hayaller çalışmadan sadece konuşularak yada herşeye muhalefet yapılarak gerçekleştirilmiyor. Bu hayalin adımları birlik ve beraberlikten, vatan için özverili çalışmadan geçmektedir. 

Yıllar önce içine soktuğun güçlerin bağlantıları devam ettiği sürecede bağımsızlıktan söz edilmesi mümkün görülmemektedir.   Herkes önceliğini vatana vermediği sürece, bir Alman veya japon mucizesi gerçekleştirme ihtimalimiz yoktur.  Bu iki devlet yerle bir edilmişken, ayağa kalktılar ve bu günkü ekonomik güç seviyesine ulaşırken, bizlerse Rusya korkusu Abd himayesi, sen solcusun ben sağcıyım muhabbetleriyle ancak bu seviye ye kadar gelebilmişiz. Bu seviyeden bir adım ileriye getirmek için çaba sarfeden kimse ona destek olmalıyız. Olaya yaklaşım partizanca tavrın dışında olmalıdır. Partizanlık yarardan çok zarar getirmektedir. Çünkü başta olanlar yerlerini başkalarına devrettiklerinde olumsuz görülen aynı şeyler o zamanda  yaşanacaktır.    

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.