Bugün gündemde olan yasaların burjuvazinin saldırı programının bir parçası olduğunu söyledik. Dolayısıyla bu saldırı programına tutarlı olarak ancak işçi sınıfının bütününün çıkarlarını temel alan bir perspektifle karşı çıkılabilir. Böylesi bir perspektifin üç temel talebi vardır. Birincisi, sigortalı-sigortasız, işli-işsiz vb. her türlü ayrımın ötesinde emekçilerin bütününü kapsayan, her türlü sınırlandırmanın ve katkı payının dışlandığı tam kapsamlı bir genel sağlık sigortası ve nitelikli, ulaşılabilir ve parasız bir sağlık hizmeti. İkincisi, sağlık alanında çalışan tüm emekçilere insanca yaşam ve çalışma koşullarının sağlanması ve her şeyden önce de grev ve toplusözleşme yapma hakkı. Üçüncüsü, tedavi edici hizmetlerle sınırlı ve buna odaklanmış bir sağlık sistemi değil, ana-çocuk sağlığına, iş güvenliği ve işçi sağlığına, sağlıklı beslenme koşullarına, temiz bir çevreye ve yaygın bir sağlık eğitimine dayanan koruyucu sağlık hizmetlerini temel ekseni yapmış, halkın ve sağlık emekçilerinin denetiminde bir sağlık sistemi.
Yasaya karşı yapılan protesto gösterilerinde, sağlık emekçilerinin sendikası olan SES şunları dile getirmektedir: Ücretlerimizin iyileştirildiği; iş güvencesinin sağlandığı, sağlık alanındaki her türlü özelleştirmeye son verildiği, herkesin eşit-ücretsiz-nitelikli-ulaşılabilir sağlık hizmetinden yararlandırılmasının hak olarak tanındığı, kısıtlamaların kaldırıldığı; hastanelerin ve diğer sağlık kurumlarının giderlerinin bütçeden karşılandığı, donanım ve personel eksiğinin giderildiği; hizmet ve teşvik anlamında özel ve kamu bağının olmadığı, gerçek anlamda kamusal bir sağlık sisteminin uygulandığı ortamda; herkes için tam zamanlı çalışma olmalıdır. Bu talepler doğru taleplerdir. Sağlık emekçilerinin bu taleplerini elde etmelerinin yolu militan bir sınıf mücadelesinden geçiyor.
Ancak unutulmamalı ki, kapitalist toplumda bu istemlerin hayata geçmesi doğrultusunda ne denli kazanım elde edilmiş olunursa olsun, bunun bir sınırı vardır. Sağlık ve sosyal güvence sorununun her yönüyle gerçek ve kalıcı çözüme kavuşabilmesi, kamu mülkiyetinden geçmektedir: Ancak, burada söz konusu olan "kamulaştırma", reformistlerin özelleştirmelere karşı ileri sürdüğü "kamuculuk-devletçilik" anlayışından farklı bir kamulaştırmadır. Devrimci kamulaştırma "mülksüzleştirenlerin mülksüzleştirilmesi" demektir. Devlet-özel ayrımı yapmadan kapitalistlerin elindeki tüm üretim araçlarının işyeri konseyleri eliyle işçilerin yönetimine geçmesi anlamına gelir. Sadece sağlık hizmetinin değil tüm insani ihtiyaçların adil bir bölüşümünün sağlanmasının önkoşulu da budur. Açıktır ki, bu tür bir kamulaştırma, işçi sınıfının iktidarı kendi ellerine almasını, yani bir toplumsal altüst oluşu, bir proleter devrimi gerektirir.[4]
[1] Bu yasa ile devlete ait hastaneler özerk hale getirilerek kapitalist işletme anlayışına göre yönetilecek ve bu kurumlara yapılan genel bütçe katkısı ortadan kaldırılacaktır. Bu durum, işçi sınıfının bütünü açısından artan katkı payları anlamına, sağlık emekçileri açısındansa sözleşmeli, güvencesiz ve düşük ücretlerle daha fazla çalışma anlamına gelecektir ki, Tam Gün yasasının yaptığı düzenlemelerin temel eksenlerinden biri budur. Demek ki, bu iki yasa tasarısı, emekçiler aleyhine olacak şekilde birbirini tamamlamaktadır.
[2] 2008 yılında toplam sağlık harcamaları 30 milyar doları (yaklaşık 45 milyar TL) aşmıştır. Aynı yıl SGK"nın sağlık harcamaları ise 23 milyar TL civarındadır. Sağlık piyasasında dönen paranın yaklaşık yarısı ilaç harcamalarını içeriyor. Bu harcamaların da yaklaşık yüzde 20"si eczanelere kalıyor ki, bu miktar 3 milyar dolar civarındadır. Son dönemde çıkartılmaya çalışılan yasalarla, tıpkı perakende market zincirleri gibi perakende ilaç marketleri zincirlerinin de önü açılmaya çalışılıyor.
[3] TTB"nin verilerine göre, Türkiye"de yaklaşık 110 bin doktor vardır. Bu sayının yaklaşık 90 bini devlete ait sağlık kuruluşlarında, 20 bini ise tamamen özelde çalışmaktadır. Devlet memuru olarak çalışan 90 bin doktor içerisinde yaklaşık 20 bininin yarı zamanlı çalıştığı tahmin edilmektedir (muayenehane, kurum hekimi, işyeri hekimliği gibi). Bir başka deyişle, doktorların ezici bir çoğunluğu işçi sınıfının bir parçasını oluşturmakta ve en fazla beşte biri küçük-burjuva bir konumda bulunmaktadır!