Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Beş Şehir'de, Erzurum'la ilgili bölümde anlattığı bir olay var. Aynı olayı, çok az bir değişiklikle, ikinci dönem Gümüşhane Milletvekili olan Zeki Kadirbeyoğlu'nun hatıralarında da okudum. O olayı, özet olarak anlattıktan sonra asıl konumuza döneceğim.
Birinci Dünya Savaşının sonlarında, Ermeniler, Doğu Anadolu'da çoğunluk olduklarını iddia ederek devlet kurmak isterler. Bunun üzerine, Erzurum'un nüfus yapısını incelemek üzere, şehre bir Amerikan heyeti gelir. Belediye binasında toplanılır. Taraflar tezlerini savunmaktadır. Bu esnada, dönemin Erzurum Belediye Başkanı Zakir Bey tercümana dönerek, pencereden dışarıyı göstermiş ve şunları söylemiş: "Söyle şunlara, karşıda görünen büyük yeşil alan var ya, orası müslüman mezarlığıdır. Onun yanında görülen ve yirmide biri kadar olan taşlık alan da Ermeni maşatlığı. Bunlar bizden çok idiler de, ölülerini yediler mi?
Bu yazıyı okuduktan sonra, tarihi mezarlıklar ve mezar taşları daha çok ilgimi çekmeye başladı. Özellikle bugün, okuyanı ve anlayanı kalmayan Osmanlıca yazılı mezar taşları... Bu topraklara ait tapu senetlerimiz olan mezar taşları... 1928 ve önceki yıllara tarihlenen bu taşlar, kendilerini yok olmaktan kurtaracak kadirşinas kişilerin yollarını gözler gibidirler. Son yıllarda konu ile ilgili önemli araştırmalar yapılmış ve değerli eserler vücuda getirilmiştir. Bu eserlerin sayılarının artması en büyük dileğimiz. Kaybolan Medeniyetimiz de (Damla Yayınevi 2005) bunlardan birisi... Bu kitapta yer alan, Bedri Rahmi Eyüboğlu'na ait bir yazıdan bazı bölümleri sizlerle paylaşmak istedim. Yazının aslı Milliyet Sanat Dergisinin 1975 yılı, 112. sayısında yayınlanmış.
Sözü Bedri Rahmi Eyüboğlu'na bırakalım:
... Ne olur bir an için Karacaahmet'teki mezar taşlarını gözümüzde büyütelim; çok değil Çemberlitaş kadar, Dikilitaş kadar. Bu tecrübeyi gözüne kestiremeyenlere daha pratik bir yol gösterelim.:
Dünyaya ün salmış büyük boy dikili taşların fotoğraflarını çekin, bizim Karacaahmet'teki mezar taşlarının fotoğrafları ile büyük bir sinema perdesinde karşılaştırın. Biz bu tecrübeyi yüzlerce kez tekrarladık, aynı boya eriştikleri zaman bizim taşlarımız, bizim yetim taşlarımız, bizim bağrı yanık taşlarımız öylesine ağır basıyor ki... Ama bu deneyi taban tabana zıt milletlerin sözcüleri önünde yapmak gerek...
Yirmi yıldır yolum Karacaahmet'ten geçiyor. Hele son üç yıl içinde yolumuz Karacaahmet'e öylesine saplandı ki, bir bıçak gibi... Yeni yol; selvi, mezar, mezar taşı, demir parmaklık, çiçek, fidan demeden tümünün köküne kibrit suyu sıkmış. Benim bu mezarlıkta yatan canciğer arkadaşlarım vardı. Belki her Allah'ın günü dört tekerleğimle onları dört defa çiğniyorum. Taşları nerede, başları nerede, elleri, avuçları nerede? ...
... Karacaahmet'te har vurup harman savrulan taşlar arasında öyleleri var ki Cumhuriyetin 50. yılına kadar diktiğimiz şalvarlı, poturlu, kasaturalı abideler bunların yanında çocuk oyuncağı kalır... Abide deyince akla gelen kelle, kulak, şalvar, kasatura değildir. Abide her şeyden önce soylu bir geleneğin elle tutulur bir sonucudur. Taksim Meydanına dikilen o cılız, cansız abideyi Sabri Esat Siyavuşgil bundan kırk beş yıl önce şöyle anlatıyordu:
Bir kibrit kutusu alın, kibritleri boşaltın, boşalan kutuya on, onbeş kibrit çöpünü rastgele yerleştirin. Al sana Taksim Abidesi.
Ve Büyük Usta, sözlerini şu cümlelerle bitiriyor:
... Siz bu dolaylarda toprağa batmış, diri diri gömülmüş, silinmeye yüz tutmuş, param parça taşları görmedikçe ne desem nafile. Ama şunu bağıra bağıra söylemek istiyorum: Geçmişine böylesine boş veren bir millet gelecekten ne bekleyebilir?
Büyük Usta 1975 yılında aramızdan ayrıldığına göre, bu yazı, yazdığı son yazılardan biri olmalı. Yukarıdaki satırlar değerlendirilirken bunları söyleyenin, şiir, resim, heykel, seramik, mozaik ve benzeri, sanatın pek çok dalında eserler vermiş ve öğrenciler yetiştirmiş bir usta olduğunun unutulmaması gerekir. Büyük Ustayı rahmet ve minnetle anıyorum.
Yazımın sonunda, Seyyid Kutbittin türbesi ve mescidi çevresinde bulunan eski mezarlar ve mezar taşları ile ilgili bir çalışmanın yapılmakta olduğu haberini okuyucularla paylaşırken, çalışmanın kısa sürede sonuçlanması dileği ile, emeği geçenlere teşekkürlerimi iletmek istiyorum.