Bugünkü yazımızda tarikatlarla cemaatlerin iyi ve kötü yönlerini değerlendirmeye çalışacağız. Bu yazıyı okuyan bazı cemaat ve tasavvuf mensubu kardeşlerimizin bize kızacağını bilsek de doğruları yazmak ve kulların değil Allah’ın rızasına muvafık bir yazı yazmaya çalışacağımı belirtmek isterim. Zira bizim için önemli olan kulların rızası değil Rabbimizin rızasıdır. Ayrıca amacımız kimseyi üzmek veya kimseye yaranmak da değil, amacımız mevcut durumu tüm açıklığı ile ortaya koymaktır. Ülkemizdeki tarikat ve cemaat mensuplarının sayısını da az çok bilerek bu yazıyı yazdığımızın da farkındayız ama yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de “Veltekün minküm ümmetün yed’une ilelhayr ve ye’murune bilmaruf....” yani, sizden birileriniz iyiliği emredip kötülüklerden nehyetsin, buyurmakta, buradan da emri bilmarufun farzı kifaye olduğu açıkça ortaya çıkmakta olduğundan biz de elimizden geldiği kadar nefsimizi olayın içersine sokmadan, objektif ve tarafsız bir değerlendirme yapmaya çalışacağız. Rabbim samimi niyetlerimizde bizlere yardımcı olsun, şayet ard niyetimiz varsa da bizleti ıslah eylesin diyerek konumuza girmek istiyorum.
Dilerseniz önce cemaat ve tarikat kavramları üzerinde duralım. Cemaat tasavvufi yönü olmayan, sadece okuyarak, yazarak veya tebliğ yoluyla bir araya gelmiş insanlardan oluşan bir topluluktur. Bunun ülkemizdeki örnekleri Risalei Nur Cemaati, Mustafa İslamoğlu Cemaati, Salih Mirzabeyoğlu, İrancılar ve bazı marijinal cemaatlerdir. Risalei Nur Cemaati de kendi arasında Okuyucular, Yazıcılar, Yeni Asyacılar ve Fethullah Gülenciler olarak gruplaşmışlardır. Mustafa İslamoğlu Cemaati ise bir dönem Akabe Vakıfları ile teşkilatlanmıştı, daha sonra 28 şubat dönemlerinde Akabe Vakfı şubeleri teker teker kapanıp ağırlıklı olarak basın, yayın üzerinden faaliyetlerini sürdürdüler. Şu anda ellerinde iki TV kanalı ve bazı yayın organları bulunmaktadır. Salih Mirzabeyoğlu, Üstad Necip Fazıl’ın Büyük Doğu mefküresi ile yola çıkmış, yazdığı bazı edebi eserlerle ve daha sonra çıkardığı dergilerle düşüncelerini yaymaya çalışmış, bir dönem ciddi anlamda radikal söylemleri ile öne çıkmış, 28 şubat sürecinde müebbed hapse mahkum edilmiş ama geçtiğimiz yıllarda yeniden yargılama talebiyle müracaat ettiği mahkeme tarafından serbest bırakılmıştı. Diğer marjinal cemaatlere değinme gereği duymuyorum
Tarikatlara gelince… Dünya genelinde çok miktarda tarikat olmakla birlikte ülkemizde faaliyet gösteren Nakşibendi ve Kadiri tarikatların başında Adıyaman Tarikatı, Mahmut Efendi mensupları, İskenderpaşa mensupları, Halvetiler, Mahmut Hüdai Vakfı Mensupları, Somuncu Baba mensupları, Kadiri tarikatının mensupları olarak da Haydar Baş Cemaati, Haçkalı Babanın diğer kolları, merhum Bilal Efendi’nin başında olduğu Derebahçe grubu ve diğer marjinal tarikat mensupları bulunmaktadır. Bu saydıklarımın dışında ufak tefek cemaatler olsa da kıymeti harbiyeleri ve hatırı sayılır müdavimleri yok, varsa da ben bilmiyorum. Nakşibendi tarikatına mensup olan ama hem tasavvufi yönü hem de cemaat yönü bulunan Süleymancılar da merhum Süleyman Hilmi Tunahan Hazretleri’nin irtihalinden sonra yerine geçen Kemal Kaçar’ın damatları Denizolgun kardeşler de aralarındaki ihtilaf sonrasında ikiye bölünmüşlerdi ama biri geçtiğimiz aylarda rahmetli olmuştu.
Şimdi cemaatleri teker teker ele alıp yararlarını ve zararlarını anlatmaya çalışacağız, yerimiz yeterse tamamını ele alacağız, şayet yemezse yazının devamını bir sonraki yazımızda yazacağız. İlk olarak Mahmut Efendi Hazretleri’nin mensuplarından başlamak istiyorum. Cemaatin Efendi Hazretleri olarak adlandırdığı Mahmut Efendi’yi yaklaşık otuz beş yıldır tanırım. Ben Of’ta görev yaparken zaman zaman gelir cemaatiyle sohbetler eder, biz de Eskipazar Camii’ndeki sohbetlere katılırdık. Hatta benim görev yaptığım camide de bir sohbeti olmuştu. Çok hoş bir insan, âlim, kâmil bir zat. Mahmut Efendi’nin üzerinde durduğu en önemli konuların başında sakal, çarşaf ve medrese eğitimi vardı. Ona göre kız çocuklarını okutmak doğru değildi, hatta İmam Hatip okullarında kız çocuklarının okutulmasına da karşıydı. Herkes medreselerde okuyup İmam Hatip okullarını dışarıdan verip İmam veya Kur’an kursu hocası olmalıydı. Mikrofon dahi kullanmazdı çünkü o da sonradan yapılan bir şey olduğundan bidatti. Cemaatin güzel yönü sünneti Resulüllah’a bağlı yaşamak, O’nun yolundan ayrılmamak, modernizme karşı duruş sergilemek, geceleri vird çekmek, teheccüd namazı kılmak, Allah’ı bolca zikretmek onların en güzel hasletlerindendir. Ancak hayat sadece bunlarla sınırlı mıdır veya hayatın gerçekleri sadece bunlar mıdır derseniz bana göre değil… Bu güzel şeylerin dışında da yapılması gereken çok önemli şeyler vardır, örneğin cemaatin karşı çıktığı eğitim konusunda Allah Resulü’nün uygulamalarına bakıldığında henüz İslam devleti kurulmadan Kur’an-ı Kerim İnzal olunca Efendimizin ilk yaptığı iş Darul Erkam’ı kurarak 45 tane sahabeyi bizatihi kendisi burada eğitmeye başlamıştır. Bu ilk İslami medresenin 45 öğrencisinin 32’si erkek, 13’ü ise bayandır. Bayan öğrencilerin başında Hazreti Hatice validemiz gelmektedir. Demek ki İslami eğitimde kız, erkek ayırımı yok, herkes okumakla, öğrenmekle mükellef. Bu konuda Efendi Hazretleri’nin uygulamalarını asla tasvip etmiyorum. Bunun dışında cemaatin geldiği noktaya bakıldığında, cemaat ikiye bölünmüş; henüz Efendi Hazretleri ahirete irtihal etmeden postunun kavgası başlamış. Yok mezarı nerede olacakmış, yok postu kimse kalcakmış kavgaları başlamış. Bu kavga adeta iktidar kavgasına dönüşmüş, herkesin derdi posta oturmak, kimsenin derdi Ümmetin geleceği değil. Yok Efendi Hazretleri’nin oğluymuş, bacanağıymış, dernekçilermiş, vakıfçılarmış, Fatih Cemaati’ymiş… Adeta bölük pörçük olmuş bir cemaat yapısıyla karşı karşıya gelindi. Bugünkü noktada sıkıntı had safhaya çıkmış durumda; Allah sonlarını hayreylesin diyerek Mahmut Efendi Cemaati’ni burada bitiriyoruz. Diğer cemaatlere gelince, sanırım bu yazı bir kaç gün sürecek gibi görünüyor, zira ben iki yazıda bitiririm demiştim ama bugün sadece tek bir cemaati yazabildiğime göre gerisini siz hesap edin. Bugünlük bu kadar, arkası yarın diyerek sözlerime son veriyorum. Kalın sağlıcakla.