Tasavvuf gerçek anlamda tevazuyu, samimiyeti, dürüstlüğü ve olgunluğu gerektiren bir yoldur. Yunus Emrelerin, Mevlanaların, Nakşibendîlerin yolu bu yoldur. Ancak bu yolda olduğunu iddia edip, yaşantısında bu saydıklarımdan en ufak bir emare olmayan insanların, en çok denedikleri metotlardan birisi, rahat zamanında erkeklikten taviz vermeyip, sıkıştıkları zaman Tasavvuf tevazuyu gerektirir, erbabı tasavvuf olarak bize de tevazu yakışır deyip işin içerisinden çıkmaya çalışmalarıdır. İyi güzel de, rahat zamanınızda veya güçlü zamanınızda tasavvuf yoktu da şimdi mi ortaya çıktı? Veya Tasavvuf sıkıştığınız zaman kullanacağınız çıkış noktasının dışında bir işe yaramaz mı? Şayet yararsa adam gibi her zaman onun gereğini yapmak varken, sadece zor zamanda kullanmak, ne kadar doğru bir hareketse bizim gazeteci meslektaşlarımızın yaptıkları da o kadar doğrudur. Gelelim olayın detayına, şehrimizde son on beş, yirmi yıldır, basın adına ortalıkta dolaşıp, işi gücü ısmarlama haber, köşe yazısı ve yöneticilik yapmak olanların büyük bir bölümünün, mesleklerine ihanetin dışında bir şey yapmadıklarını, rahatlıkla görebiliriz. Bu meslek erbapları zaman zaman siyasetle, bürokrasi ve iş dünyası ile iç içe olup, beraber oldukları insanları ön plana çıkarmaktan öteye geçememişler. Haber olması gereken çok önemli konular, birilerinin menfaatine dokunacak diye ört bas edilmiştir. Türkiye genellemesine bakıldığında, yerel basında şehrimiz ilk üçe giren iller arasında olmasına rağmen, kendisinden çok geride olan iller çok daha başarılı çalışmalara imza atmışlardır. Bu konuda detaylı bir çalışma yaptım. Bazı illerde Gazeteciler Cemiyeti bina almışlar, bazı illerde hizmet içi eğitim seminerleri düzenleyip, meslektaşlarını eğitmişler, bazı illerde ciddi ödüller almışlar. Sizin anlayacağınız bizden çok daha geride olan iller bizden çok daha ciddi çalışmalar yapıp, kendilerini ispat etmişlerdir. O illerde gazetecilerin itibarı, onuru ve etki alanları ilimizden çok daha ileri durumda. Gazeteciler şahsiyetlerini başkalarından alan değil, başkalarına şahsiyet veren kişilerdir. İldeki bir seçilmiş, Gazeteciler Cemiyeti"ni ziyaret ettiğinde, Cemiyet Başkanı bu ziyaretten ötürü günlerce onur duymuyor, tam aksine ziyareti yapan seçilmiş, her gittiği yerde yaptığı ziyareti anlatıyordur. Üç dönem Cemiyet Başkanlığı yapan gazeteci şahsiyet, meslektaşlarına ve mesleğine en ufak bir katkı sağlamak bir yana, gazetecileri bulundukları yerden çok daha geriye getirmiş, meslektaşları arasında olması gereken birliği, dirliği, kardeşliği temin etmesi gerekirken, tam aksine camiayı cadı kazanına çevirmiş, en son işin içerisinden çıkamayınca da sırf kendi başarısızlığı anlaşılmasın diye, kendisinden çok daha ehliyetsiz ve yetersiz birisini iş başına getirmiştir. Bu zatı muhteremler ortalığı boş bulduklarından istedikleri gibi at oynatıp, kimi kafalarına takmışlarsa onu bitirmek için her türlü organizasyonu yapmaktan geriye kalmamışlardır. Ama 14 Ocak 2008 tarihi, bu şehirde Basın adına bir milat olmuştur. Zira o tarihten önce Kral olanlar, o tarihten sonra çakallığa razı olmuş, yaptıkları yanlışların badelini ödememek için üç-beş çapulcunun kanadının altına girmek zorunda kalmışlardır. Keşke bu insanlar hatadan dönmenin erdemlik olacağının bilincinde olsaydılar da düştükleri bu girdaptan çıksalardı. Yalan konuşmayla, iki yüzlülükle, çetelerin arkasına sığınmakla bu işlerin yürümeyeceğini bilselerdi de alınları dik, yüzleri ak gezebilselerdi. Hayatta var oluş nedeni onurlu bir yaşamdır, onursuz yüzlerce yıl yaşamaktansa, onurlu birkaç gün yaşamanın hem Dünya"da, hem ahirette ne kadar mutluluk vereceğini bilmiş olsalardı, asla böyle bir tercihte bulunmazlardı. Bizim meslekteki uyanıklar ortalığı boş bulduklarında mangalda kül bırakmıyorlar, ne zaman ki gerçekleri konuşanlar ortaya çıkıyor, hemen işi tevazuya döküp, muhatap olmaktan korkup saklanacak delik arıyorlar. BUNLARIN ADAMLIĞI, DELİKANLILIĞI, GAZETECİLİĞİ İŞTE BU KADAR! Erkek gibi ortaya çıkıp şu şudur, bu budur, işte delillerim diyemiyorlar da uyduruk hikâyelerle birilerine taş atmaya çalışıp, ondan sonra da bize pislik bulaşmasın diye ses çıkarmıyoruz diyecek kadar pişkinlik yapabiliyorlar. Gazetecilik, köşe yazarlığı, siyaset adamlığı veya ticaret adamlığı işinin gereğini yapmaktır. Edebiyat parçalayıp, nasihat etmek ise zavallı ve aciz adamların işidir. Ama işi tasavvufa verip biz hamdık, piştik, şimdi de olgunlaştık deyip, ahkâm kesmeye kalkışmasınlar aksi halde ne Musa"ya, ne de İsa"ya yaranamayacaklarını bilmelidirler. Bizden söylemesi, tercih kendilerinin, isterlerse hikâye yazmaya devam etsinler, ama hayat hikâyelerden müteşekkil değil, gerçeklerle doludur ve bir gün o gerçeklerle kendilerinin de karşılaşacağını unutmasınlar.
TASAVVUF ERBABI GAZETECİLER
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.