TEDBİR VE TAKDİR

Sami Kesmen

İslam, bireyin hem bu dünya hem de ahiret hayatı için dengeli bir yaşam sürmesini önerir. Bu bağlamda, “tedbir” ve “takdir” kavramları, Müslümanların hayatını yönlendiren temel ilkeler arasında yer alır. Tedbir, insanın akıl ve irade ile olaylar karşısında planlı bir şekilde hareket etmesini ifade ederken, takdir, Allah’ın her şeyi önceden bilip planlamış olduğu kader anlayışına dayanır. Bu iki kavram, birbiriyle çelişmek yerine birbirini tamamlayan unsurlar olarak görülmelidir.

Tedbir, kişinin aklını ve iradesini kullanarak karşılaşabileceği risklere karşı önlemler almasını ifade eder. İslam, insanın akıl yürütmesini ve tedbirli davranmasını teşvik eder. Hz. Peygamber (s.a.v.) bir hadisinde, "Deveni bağla, sonra tevekkül et" (Tirmizî, Kıyamet, 60) buyurarak, insanın üzerine düşen sorumlulukları yerine getirdikten sonra Allah’a tevekkül etmesi gerektiğini vurgulamıştır. Bu, tedbir almanın bir iman eksikliği değil, aksine, Allah’a güvenin bir göstergesi olduğunu ortaya koyar.

Kur’an-ı Kerim’de de bu ilkeye dair birçok örnek bulunur. Örneğin, Hz. Yakub (a.s.), oğullarını Mısır’a gönderirken onlara ihtiyatlı olmalarını, şehre farklı kapılardan girmelerini tembihlemiştir (Yusuf, 12/67). Bu ayet, Müslümanların hayatlarında tedbiri elden bırakmamaları gerektiğini öğretir.

Takdir, İslam’daki kader anlayışını ifade eder ve her şeyin Allah’ın bilgisi ve iradesi dahilinde olduğunu belirtir. Kur’an-ı Kerim’de, “Biz her şeyi bir ölçüye göre yarattık” (Kamer, 54/49) buyrularak, evrendeki düzenin Allah’ın takdiriyle var olduğu vurgulanır. Ancak bu, insanın çabasını ve iradesini yok saymaz. İnsanlar, Allah’ın kendilerine verdiği akıl ve iradeyi kullanarak hayatlarını şekillendirme özgürlüğüne sahiptir. Takdir, Allah’ın her şeyi bilip kontrol ettiği inancı ile insanın sınırlı bilgisi ve gücünü dengelemesini sağlar.

İslam’da tedbir ve takdir birbiriyle çelişen değil, birbirini tamamlayan kavramlardır. Müslüman, üzerine düşeni yapmakla yükümlüdür; ancak sonuçların Allah’ın takdirine bağlı olduğunu bilir. Bu anlayış, bireyin hem sorumluluk bilinciyle hareket etmesini sağlar hem de başarısızlık veya olumsuz durumlar karşısında manevi bir rahatlık sunar.

Hz. Ömer (r.a.)'ın veba salgını sırasında bir bölgeye gitmekten kaçınması, bu dengeyi anlamak açısından önemli bir örnektir. Sahabelerden birinin, “Allah’ın kaderinden mi kaçıyorsun?” sorusuna, “Allah’ın kaderinden yine Allah’ın kaderine kaçıyorum” şeklindeki cevabı, tedbirin takdire olan uygunluğunu açıkça gösterir.

İslam’da tedbir ve takdir, Müslümanın hayatını dengede tutmasına yardımcı olan iki temel ilkedir. Tedbir, insanın kendi sorumluluklarını yerine getirmesini ifade ederken, takdir, sonuçların Allah’a ait olduğunu kabul etmektir. Bu denge, insanın hem dünyevi başarıya ulaşmasını hem de ahirete yönelik hazırlık yapmasını mümkün kılar. Müslüman, elinden geleni yapar ve Allah’a tevekkül eder; çünkü bilir ki, her şeyin nihai sonucu Allah’ın iradesine bağlıdır.

Her olumsuzluk takdire ihale edilemez, tedbirin de her konuyu çözdüğü söylenemez. Çünkü; tedbir takdiri bozamaz ama tedbirsizlik de takdir olarak görülemez. İslam’a göre, her şey Allah’ın ilmi ve iradesi dahilindedir. Yani Allah, olmuş, olmakta olan ve olacak her şeyi önceden bilir ve takdir eder. Bu noktada, insanın aldığı tedbirler (önlemler) Allah’ın takdirini değiştiremez. Çünkü Allah’ın bilgisi ve kudreti sonsuzdur; insanın eylemleri de Allah’ın planı içinde yer alır. Ancak bu, tedbir almanın anlamsız olduğu anlamına gelmez. İnsanın görevi, karşılaştığı durumlarda en iyi çözümü bulmak ve gereken önlemleri almak, daha sonra sonucu Allah’a bırakmaktır.

Örneğin, bir çiftçi, tarlasına tohum ekmeden “Allah dilerse ürün verir” diyemez. Tohum ekmek, tarlayı sulamak ve bakımını yapmak onun sorumluluğundadır. Ancak tüm bunları yapsa da ürünün ne kadar olacağı, hava koşulları gibi kontrol edemediği unsurlar Allah’ın takdirine bağlıdır. Yani insanın tedbiri, Allah’ın takdirini değiştirmez; ancak tedbirli davranmak, Allah’ın insana verdiği bir sorumluluktur.

Tedbirsizlik, insanın kendi sorumluluğunu yerine getirmemesi anlamına gelir. İslam’da bu tür bir davranış tevekkül olarak kabul edilmez; aksine gaflet veya sorumsuzluk olarak değerlendirilir. Tedbir almadan Allah’ın takdirine güvenmek, İslam’ın tevekkül anlayışına aykırıdır. Tevekkül, tedbirli davranıp üzerine düşeni yaptıktan sonra Allah’a güvenmek demektir.

Örneğin, bir kişinin hastalığa yakalandığında tedavi olmaması, “Bu Allah’ın takdiridir” diyerek önlem almaması doğru değildir. Çünkü Allah, kullarına tedbir alma aklını ve imkanlarını bahşetmiştir. Bu imkanları kullanmamak, insanın kendi kusurudur ve bu kusur kaderle açıklanamaz.

Bir kişi yolculuğa çıkarken aracını kontrol ettirip gerekli önlemleri almalıdır. Eğer bu önlemleri almaz ve yolda bir kaza yaşarsa, bu, "Allah’ın takdiri" diyerek sorumluluktan kaçmasına mazeret oluşturmaz. Evini hırsızlığa karşı kilitlemeyen bir kişi, evine hırsız girdiğinde "Bu Allah’ın takdiridir" diyemez. Çünkü o, tedbir almayarak sorumluluğunu ihmal etmiştir.

Müslüman, her durumda tedbir almakla yükümlüdür. Ancak aldığı tedbirlerin sonucunu Allah’ın takdirine bırakmalıdır. Aynı zamanda, kendi ihmallerini kader olarak görmemeli, tedbirsizliği Allah’a havale etmemelidir.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.