İnsan; doğar, büyür ve ölür. Bu süreç değişmez. Hiçbir dış müdahale bu süreci etkileyemez.
Doğumla, ölüm arasındaki yaşam süreci herkes için farklıdır ama sürenin ne kadar olacağını kimse bilemez. Yani, ölümün ne zaman geleceği bilinmez.
Dünyaya gelen kimseyle ilgili herkesin bildiği tek doğru ve kesin bir şey vardır ki, o da doğan kişinin mutlaka öleceği gerçeğidir.
Bazıları kısa bazıları uzun, bazıları mutlu bazıları mutsuz, bazıları fakir bazıları zengin olarak yaşar hayatını.
Ne kadar ve nasıl yaşanırsa yaşansın, âni ölümler hariç yaş ortalaması, yani ömür birbirine yakındır.
Zengin ve alim olmak da, fakir ve cahil olmak da ömrün süresini değiştirmez.
Ömrün rahmet ve bereketli olması esastır. Bunu sağlayacak olan da kişinin kendisidir. Yaşam da bunun için vardır. Yaratılmış olmanın hikmeti budur.
Hayatın tamamı ilahi takdir üzere devam eder. İnsan da kulluğunun gereği olarak kendine göre hesaplar yaparak, tedbirler alır.
Tedbirler, takdirleri bozamaz. Ama, tedbirsizlik de takdir olarak sunulamaz. Tedbirin sınırlarını ve alanını inanç değerleri belirlerse, sonuç takdirle örtüşür, örtüşmese bile ortaya isyani bir tavır çıkmaz.
Takdir; Yaratan Yüce Allah'ın tasarrufu, tedbir; yaratılmış olan aciz insanın fiilidir. Allah c.c.ın takdiri neye göre yaptığını kullar bilemez. İnsan, tedbirini, kendisini Yaratanın vahyi üzere yapar. Vahyin mesajını aşan veya mesaj dışına çıkan tedbirler, aldatmacadan ibarettir.
Allah c.c.ın takdir ettiği ile kişinin Allah c.c.dan istedikleri aynı şey olmayabilir. Böyle durumda, isyan değil, teslimiyet gösterilir.
Yüce Allah Kur'anda, insan için imtihan unsurlarını belirtmiş, Peygamberimiz de tedbirleri anlatmıştır.
Hayat; mal, can, evlat, din, akıl gibi temel değerler üzerinden yürür. Bunlar üzerinden kişinin imanı imtihan edilir, imtihana göre ahiret hayatı belirlenir.
Peygamberimiz; insanlar sıhhatın ve zamanın kıymetini bilmiyorlar buyurmak suretiyle tedbir unsurlarını belirtmiştir. Ayrıca, fakirlik gelmeden zenginliğin, hastamık gelmeden sıhhatın, ihtilarlık gelmeden gençliğin, ölüm gelmeden yaşamın, yoğunluk gelmeden boş zamanın kıymetini bilin buyurarak tedbirin gereğini ve alanını bildirmiştir.
İnsan; iman üzere yaşarsa, tedbir üzere yaşamış olur. Vahyi esas alırsa, ilahi takdirlere karşı teslimiyet duyar. Her işte tedbir esastır. Ama, her tedbir istenilen sonucu doğurmayabilir.
Tedbirler sorumluluğun gereği, sonuçlar kaderin eseridir. Tedbirli olan kimsenin karşılaştığı her sonuç; onun için kaderdir, takdirdir ve hayırlıdır.
Tedbirsizlik sonucu ortaya çıkan olumsuzluklar; vebâldir ve sorumluluğu gerektirir. Tedbirsizliğin sonuçları, takdire ve kadere ihale edilemez.
Güne abdestle, işe besmeleyle başlamak manevi tedbir, kurallara riayet ederek yaşamak maddi tedbirdir. İlâhî vahyi ve Peygamberi Sünneti esas alarak yaşamak da; duble, kasko tedbirdir.
Tedbirli olmak dünyevi esas, takdire boyun eğmek imani esastır. Tedbirler, takdirleri bozamaz ama tedbirsizlik de takdir olarak görülemez.
Üzerine düşeni yerine getiren insanın karşılaştığı her olay kendisi için bir lütuftur. Ya günahın affına ya Cennet beraatına ya da kendisine gelmesine vesile olur.
Tedbirleri yerine getirelen her sonuç takdirdir. Bu durumda imanlı kişiye düşen tevekkül etmektir. Beşeri irade üzerine düşeni gerçekleştirir, ilahi irade insan için uygun olanı yaratır.