TIP BAYRAMI ve SAĞLIKTAKİ SORUNLAR

Adnan Bahadır

Dini ve milli bayramlar dışında kutlanan günlere ve bayramlara pek iltifat etmem. Nedeni ise değer verdiğimiz kişilerin doğum günlerinden tutun da meslek gruplarının günlerine, bayramlarına, anne ve baba günlerine varıncaya dek her şeyin yılda bir kez hatırlanmasına şiddet ile karşıyım. Annelerimizi ve babalarımızı huzurevlerine bırakıp yılda bir kez günlerini kutlamak sahtekarlık değil de nedir? Sevgililerini her Allah’ın günü aldatıp, 14 Şubat gelince çiçekler alıp günlerini tebrik etmek sahtekarlık değil de nedir? Gazeteciler en ufak bir eleştiri yazdığında soluğu Medrese-i Yusufiye de alıp, ardından 10 Ocak Gazeteciler Günü’nü kutlamak sahtekarlık değil de nedir? İnsanlarımızın şifa bulması için gece ve gündüz demeden nöbet tutan doktorları darp edip, 14 Mart Tıp Bayramını kutlamak sahtekarlık değil de nedir? Bu örnekleri saymaya devam edersek sayfayı bitiririz. Tıp Bayramı 14 Mart 1827’de Tıphane-i Amire ve Cerrahhane-i Amire okulunun açılmasını Osmanlı saray hekimi olan Mustafa Behçet’in önermesi ile kurulunca bu günü Tıp Bayramı olarak kutlamaktayız. Bu bayram ilk olarak 1919 yılında kutlandı… Daha fazla detaya girmeye gerek yok.
 Gelelim günümüzdeki doktorların durumuna, doktorluk mesleği eskiden herkesin çok heves ettiği, çok para kazandıran ve itibarlı bir meslekti. Ancak Tıp Fakültelerinin çoğalması nedeni ile mezun doktorlar da çoğaldı. Hal böyle olunca  atamaları da çok kolay olmamaya başlandı. İhtiyacın üzerinde doktor olunca eski değerini de kaybetti. Eskiden doktorlar yarım gün esasına göre çalışırlardı. Öğlene kadar hastanelerde olurlardı, öğleden sonra özel muayanehanelerine gidip hastalarına bakarlardı. Orada ücret ödeyerek muayene olan hastalar gerekirse hastaneye yatırılıp tedavileri yapılırdı. Onun dışında, şimdiki gibi direk hastahaneye gidip muayene olup tedavi olma imkanı nerdeyse mümkün değildi. Birde sosyal güvenlik durumunuza göre hastanelere gidebiliyordunuz. SSK’lılar, SSK Hastanelerine ve memurlar da Devlet Hastanelerine gidebiliyordu. Bu durum vatandaşı ciddi anlamda sıkıntıya sokuyordu. İlaç alma işi zaten ayrı bir dert gece yarısı nöbete girerseniz belki ilaç alabilirsiniz yoksa çok zordu. Bu yüzden  tam 20 yıl hiç kamu hastanelerine gidemedim. Ak Parti iktidar olunca önce güvenlik kurumlarını birleştirdi, ardından hastaneleri aynı statüye soktu. Dileyen vatandaş dilediği hastaneye gitme imkanına sahip oldu. Bu uygulamanın devamında da doktorların muayenehanelerini kapatma mecburiyetini getirdi. Tam gün yasasını çıkardı. Özel muayenehanelerin tamamı kapandı.
 Bu uygulama sayesinde Ak Parti vatandaştan büyük takdir aldı. İnsanlar çok rahatladı, hastasını ameliyat ettirmek isteyen fakir fukara, garip guraba hastahanelerde rehin kalmadı. İneklerini, arazilerini satmak zorunda kalmadı. Sosyal Devlet olmanın mutluluğunu yaşadılar. Bu durumdan doktorlar ciddi anlamda rahatsız olsalar da seslerini çıkarsalar da yapacakları birşey olmadığından uygulamaya uymak zorunda kaldılar. Ancak daha önce çok az olan özel hastahanelerin açılması ile birlikte mesleğinde başarılı olan doktorlar büyük ücretler karşılığında özel hastahanelere transfer oldular. Gelelim Cumhurbaşkanının geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamaya, konuşmasında doktorların 8.000 ile 25.000 TL aralığında maaş aldıklarını beğenmeyenlerin gitmesini söyledi. Bu konuyu enine boyuna araştırdım. Bir doktor için 8.000 TL maaş çok düşük, katılıyorum. Ancak kamu hastanelerinde yaptığım detaylı araştırma da şunu gördüm. Performans dedikleri çalışma esasına göre alınan ek parada var. Yani ne kadar çok muayene, ameliyat vs.  yaparsan o kadar fazla para alıyorsun. Performans ile birlikte 20.000 TL’nin altında maaş alan tek bir doktor olmadığını gördüm. Milletvekili maaşının 25.000 TL seviyelerinde olduğu göz önüne alındığında rahatlıkla bu maaşlar makul diyebiliriz. Burada haklı olan doktor grubu Diş Hekimleridir. Gerçekten onların maaşları çok düşük yakın bir dostumun bordrosunu gördüm ve üzüldüm.
 Sağlıktan bahsetmişken bir hususa daha değinmek istiyorum. Geçtiğimiz yıl Eğitim Araştırma Hastanesi’nde enteresan bir olay yaşanıyor. Serviste çalışan hemşire, nöbete geldiğinde hastaların altlarının değiştirilmediğini, büyük ve küçük abdest torbalarının patlayıp her tarafa yayıldığını, hastaların ölüme terkedildiğini görünce önce bunu video kaydına alıyor ardından da hastane idaresine şikayet ediyor. Hastane idaresi önce şikayet eden bu özverili, çalışkan kardeşimizi o servisten alıp başka servise vererek cezalandırıyor ve hakkında soruşturma başlatıyorlar. Yapılan soruşturma geçtiğimiz hafta sona eriyor ve çok enteresan bir şekilde bu rezilliği  şikayet eden hemşireye de diğerlerine de verilen kınama cezası, aynı oluyor. Allah aşkına böyle rezalet olur mu? İşini düzgün yapan insanlara bu nasıl yapılır, anlamış değilim. Bu arada video kayıtları bendedir. Bu rezalet düzeltilmez ise buradan yayınlayıp sizlere de gösterceğim. Dürüstlüğün bedeli bu mudur? 
Sözlerime son vermeden yeni okuduğum bir hekimim kitabını tavsiye etmek istiyorum. İmam Hatip Okullarının kurucusu, banisi merhum Celalettin Ökten Hocanın kızı Dahiliye Mütehassısı Dr. Ayşe Hümeyra Ökten’in “Dindan bir Doktor Hanım” kitabını okumanızı tavsiye ederek sözlerime son veriyorum. Allaha emanet olunuz.

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (11)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.