Bazı olaylar vardır ki yazılmaz, yaşanır, konuşulmaz, icraat yapılır. Toplum da yaşananlardan örnek alarak, yaşam biçimini düzenler. Yapamayacağınız şeyleri neden söylüyorsunuz emri ilahisi de, bunun dayanağını oluşturmaktadır.
Toplum olarak uzun yıllardan beri gerek siyasetçiler, gerek yöneticiler, gerekse beşeri münasebette bulunduğumuz insanlar açısından hayata baktığımızda, sürekli konuşulan veya vaat edilenin daha sonra unutulduğu veya şartların zor olmasından kaynaklanan nedenlerle, verilen sözlerin yerine getirilemediğine şahit olduğumuzdan, bunu olağan bir durummuş gibi algılamaya başladık. İnandığımız gibi yaşamayınca, yaşadığımız gibi inanmaya başladık. Ne zamanki kendine öz güveni olan birileri kalkıp, dik bir duruş sergileyip, gerçekleri haykırınca kendimize gelip, söyledikleri doğru, bravo, maşallah diyoruz. Ancak tam tersi olup, adamın başına ufak bir sıkıntı gelse; konuşmasaydı kardeşim, kime güvendi de konuştu demekten kendimizi alamayız.
Her zaman söylediğim gibi haklıysanız güçlüsünüz, haksızsanız ne kadar güçlü olursanız olun, bir gün hak tecelli edeceğinden, gücünüzü de kaybedeceğiniz bir gerçektir. Gerek ülkemizde, gerekse dünyada son zamanlarda yaşanan bazı olaylarda, artık ezilmiş çoğunluğun da haklarını savunmaya başladıklarını görmekteyiz. Haksız olduğu halde barbarlıkla, bağırıp çağırmayla, fiziki güç kullanarak, insanları ezmeye çalışanları kamuoyu tanımakta, konuştukları yalanlara inanmamakta, neyin doğru, neyin eğri olduğunu herkes artık çok iyi bilmektedir.
Yahudilerin ve Müslümanların ortak kutsal mekânlarından olan İsrail ve Filistin topraklarında yaşanan savaşlar, toprak ya da ırk savaşından ziyade, inanç savaşlarıdır. Dünya kurulduğu günden bugüne kadar bu böyle gelmiştir. Kıyamet sabahına kadar da böyle gidecektir, bunu önlemek mümkün gözükmemektedir. Ancak her kutsal din'de ortak olan masum insanları öldürmeme kuralını hiçe sayan İsrail; yaşlı, genç, kadın çocuk demeden acımasızca katlederken, sesini çıkarmayan Hıristiyan âlemi, kendi dinlerine mensup kediyi öldürmeye kalksanız dünyayı başınıza yıkar. İnsan haklarından tutun da, hayvan haklarına, uluslararası hukuka kadar dayanıp, sizden dünyanın tazminatını almakla yetinmezler, birde ambargo uygulayıp, ekonominizi alt üst edebilmenin yollarını ararlar.
Önceki akşam Davos'ta yaşanan olayda, Başbakan'ın koyduğu tavır hem insani, hem İslami, hem de siyasi açıdan takdire şayan bir hareketti. Tüm İslam âleminin gönlünü fetheden Sayın Başbakan, Türkiye'nin uzun yıllardır hasretle beklediği vakarlı, onurlu dik duruşu sergilemenin haklı gururu ile ülkemize dönmüş, tüm vatandaşlarımızın gönlünü fethetmiştir.
Bizim insanımız samimi ve yürekten olanların yanındadır. Sevsin, sevmesin, doğru konuşan insanı bağrına basar, gönlünde korur. Bizim gazete olarak da bir yılda geldiğimiz noktanın temel kaynağı da budur. Düşünebiliyor musunuz gazetecilik mesleğiyle uzaktan, yakından ilginiz olmadığı halde, gazete kuruyorsunuz. Matbaasıyla, muhabiriyle, görseliyle, dağıtımıyla, reklamıyla bir yıl içerisinde profesyonelleşip, internet ve gazete tirajınız toplamı günde 20.000 i geçiyor, gazete kendini çevirmeye başlıyor, gündemi de siz oluşturuyorsunuz. Bu, samimiyetin, dik duruşun, haklı olmanın ve ezilmişlikten bıkmış isyanın sesi, soluğu, gözü ve kulağı olmanın sahiplenilmesidir.
Halkımıza, okurlarımıza, tenkit edenlerimize teşekkürü borç bilir, hepinize iyi hafta sonları dilerim. Hoşça kalınız
Toplum olarak dik duruşun yanındayız
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.