ABD’nin Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanımasını her Müslüman gibi ben de şiddetle kınıyorum. Ancak olayların gerçek yönüne bakıldığında konunun anlatıldığından farklı olduğunu görürüz.
Olaya birkaç yönüyle bakmak lazım. Önce Kudüs’ü tarihi yönüyle ele almak gerekirse; ilk olarak Yahudilerin mabedidir. Beytullah Müslümanlar için neyse Kudüs de Yahudiler için odur. Tarihi sıralama yaparsak, Kudüs ilk olarak Yahudilerin mabedi olmuş, ardından Hristiyanların mabedi olmuş, son olarak da Müslümanların kıblesi olmuştur.
Ancak Müslümanların kıblegâhı olarak kullanılmasında da ortaya çıkan sorunlar nedeniyle efendimiz Allahu Tealaya niyazda bulunarak Müslümanların da bir mabedinin olmasını ve kıble olarak da o yöne doğrulmasının daha doğru olacağını temenni etmesi üzerine, Allahu Teala Kabe’yi Müslümanların kıblegâhı olarak tayin eden; ‘Fevelli Vecheke şatralmescidil haram’ yani yüzünü mescidi harama çevir ayetini inzal buyurmuştur.
Bu olayın inanç boyutuna bir de bugünkü anlamda siyasal boyutuna bakacak olursak, Kudüs 50 yıldan beri İsraillilerin işgali altındadır. Bu anlamda Müslümanların değil Yahudilerin egemenliği altındadır. Ayrıca Mavi Marmara gemisi ile ilgili Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İsrail devleti arasında yapılan anlaşmada Kudüs anlaşma metninde yer almış ise ki bu noktada net bir bilgim olmamakla birlikte ortaya atılan iddialar bu yöndedir.
O zaman biz zaten Kudüs’ü çoktan İsrail’in başkenti olarak tanımışız demektir.
Olay sanıldığı veya piyasaya lanse edildiği gibi değil. Kudüs sadece İslam aleminin değil Hristiyanlar ve Yahudilerin de ortak mabedidir. Bu anlamda sadece İslam ülkeleri değil Hristiyan ülkeler de bu konuda fevkalade rahatsızlar. Ama yapacak bir şeyleri olmadığından seslerini çıkaramıyorlar.
Ayrıca bu işler öyle salavatı şerife getirerek, bilmem kaç bin hatim yaparak çözülmez. Silahını alıp yola çıkabiliyor musun, onu söyleyeceksin kardeşim. Yalandan kahramanlık yapmanın alemi yok.
Bu konuya girince aklıma televizyonlarda gösterilen tarihi diziler geldi. Bu dizilerin hiçbirini izlemiyorum. İzlemenizi de tavsiye etmiyorum. Neden izlemiyorsun derseniz; hiçbiri tarihi gerçeklere uygun değil. Abdülhamit Han’la ilgili çekilen dizide söylenenleri arkadaşlarımız sosyal medyada paylaşınca inanın üzülüyorum. Keşke öyle olsa da biz de gurur duysak ama inanın gerçekler çok faklı.
Osmanlı İmparatorluğu on altıncı yüzyıldan itibaren sürekli gerileme dönemine girmiş, padişahların İngiltere ve Fransa hayranlıkları saraylarda yaşam biçimi halini almış, Sultan Abdülhamit döneminde bir karış toprak fethedilemediği gibi Balkanlar onun döneminde kaybedilmiştir. Ama her ne hikmetse Abdülhamit sürekli kazanan tarafmış gibi verilmesi de akla mantığa ve tarihi gerçeğe aykırı bir olaydır. Osmanlı İmparatorluğu’nun bitişini getiren iki önemli etken vardır; bunlardan birisi İslam’dan uzaklaşıp, batıya hayran olmak. İkincisi ise bu hayranlık kapsamında hanedan mensuplarının aşırı derecede giyim, kuşam ve sosyal hayattaki masraflarının hazinei-hassa tarafından karşılanamaz hale gelmesidir. Bunun sonucunda Hassa-i Umumiyye’nin yani hazine tarafından bu borçların ödenmesi sonucunda devletin maliyesi bitme noktasına gelmiştir.
Abdülhamit Han tahttan indikten sonra söylediği en önemli söz: “Tahtta kaldığım süre zarfında alinin külahını veliye, velinin külahını da aliye geçirmekten bıktım” olmuştur.
Bu da Abdülhamit’in Osmanlı İmparatorlarının alışılagelmiş hâkim siyasetinden vaz geçip idare-i maslahat siyaseti yaptığını açık ve net ortaya koymaktadır.
Abdülhamit Han’ın padişahlıktan indirilmesinin ardından padişah olan Sultan Reşad da, İngiliz ve Fransız hayranlığıyla devri iktidarını tamamladı. Ölümünden sonra padişah olan Sultan Vahdettin de aynı şekilde İngiliz ve Fransız hayranlığıyla ömrünü tamamladı.
Ne zaman ki Malta’ya sürgün edildi, İngilizlerin gerçek yüzünü tanıma fırsatını yakaladı. Ama iş işten çoktan geçmişti. Zaten Sultan Vahdettin’in kızı Sabiha Sultan anılarında, saraydaki yaşam biçiminin açık saçık olduğu, dışarıya çıkıldığında tesettüre girdiklerini anlatır.
Tüm bu gerçekler göz önüne alındığında bu padişahlar vatan haini miydi derseniz; asla ve kat’a ne vatan haini idiler ne de İslama karşı samimiyetsiz insanlardı.
Ancak şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki; ne zaman Osmanlı padişahları Cihadı terk ettiler, İslam’dan uzaklaştılar, işte o gün Osmanlı İmparatorluğu’nun bitiş sürecini başlattılar.
Bu tarihi gerçekleri görmeden sırf hamaset siyaseti yaparak toplumu bilgilendirirsek inanın tarihimize de ülkemize de ihanet etmiş oluruz. Kalın sağlıcakla.