15 Temmuz gecesi… herşey bir film gibiydi. Darbe girişimi sonrası insanların yaşadıklarına dair paylaştıkları videolar da sanki filmin fragmanları. Haberi ilk aldığım anda atladım arabaya, bir yandan görev yaptığım televizyon kanalına giderken bir yandan elim telefonda, Vatan Emniyet'te görevli kuzenimle konuşuyorum, "kuzen iyi misin?" "Kuzen, Vatan Cadde'sinde tanklar yürüyor, onlara müdahale ediyoruz, şu an çatışmadayım!"
Çıldırıyorum!
Kuzen darbecilerle çatışarak VATAN'ı koruyorken, ben "VATAN"dan haberleri vatandaşlara iletmek üzere televizyona geliyorum, geldiğim gibi yayına giriyorum. Allah'ım, VATAN yangın yeri! Tanklar, füzeler, bombalar, sivillerin üzerine helikopterlerden yağdırılan kurşunlar…
Ve hainler! Ve şehidler! Ve kahramanlar!
Bu jenerikti. Şimdi başa dönelim. En başa!
Akıllara durgunluk veren hain bir plan. Ordu içinde yuvalanmış bir grup terörist, darbe girişimini başlatacaklardır. Sızan bilgiler yüzünden plan öne çekilir. İlk hedef, Cumhurbaşkanı'nı öldürmektir. Ordunun helikopterleri, Cumhurbaşkanı'nın kaldığı oteli bombalar. O sırada Cumhurbaşkanı uçağında ve emniyettedir, çünkü az evvel otel koridorlarında yaşanan gizli ve sessiz koşturmacanın sebebi budur. Aynı anda çıldırmış gibi ordunun jetleri, helikopterleri havalanır, tanklar kışlalardan çıkar, askerler bir anda sokağa dökülür. Ülkenin en önemli noktaları bombalanmaya başlar. Cumhurbaşkanı'nın ikametgâhı ve içeride milletvekillerinin bulunduğu Meclis, ilk hedeflerdir. İnsanların olanlardan haberdar olmasını engellemek için televizyon kanalları basılır, yayınlar kesilir, devlet televizyonundan sözde darbe bildirisi okutulur. İlk anda yapılanlardan biri de ülkenin sahip olduğu iki kıta iletişimini, yani insanların birbirleriyle temasını kesmek için ana köprüyü kapatmak olur. Ve diğer önemli müdahale noktaları karakollardır, polis kuvvetlerinin askere direnişini önlemek lazımdır. Öncelikli olarak geçirilmesi gereken yer de Vatan Emniyet'tir, diğer karakollara darbeye karşı gelinmemesi emri oradan verilecek ve bu emre herkes itaat etmek mecburiyetinde bırakılacaktır.
Amma kuzen, Vatan Emniyet'i teslim etmemek için çarpışmaktadır!
Bu da filmin gelişme kısmıydı. Şimdi finale gelelim!
Yatırımı seneler evvelinden yapılmaya başlanmış bir yapılanma, en kilit noktalara örgüt üyeleri yerleştirilmiş ve bu örgüt üyeleri dini İslam olan bu ülkede herkese "dindar" diye tanıtılmış amma söylemleriyle fiilleri hiçbir vakit birbirini tutmamış. Zaman içinde ordudan emniyete, hukuktan sağlığa, memurluktan öğretmenliğe devletin her kurumunda öyle bir yuvalanmışlar ki, vücudu saran kanser hücreleri gibi, temizliğe nereden başlanacağı kestirilemiyor gibi görünüyor.
Ama ehil bir "Cerrah" işe el attı. Bu kanser temizlenecek!
Başkomutan halka sesleniyor. "Korkma!"
Halk korkmuyor. Sokağa çıkıyor. Tankların, bombaların, kurşunların önüne etten bir duvar örüyor. Biri de işte şurada vurulmuş yatan Mustafa Cambaz... Tam altı yıl televizyonda birlikte çalıştığım Mustafa ağabeyim. Mustafa ağabeyim şehid olmuş… dün gece 23'ten beri yayındayım, sabah 6'da alıyorum haberini, inanamıyorum, telefonunu arıyorum ısrarla, kapalı, ulaşılamıyor. Oğulcuğu da ulaşamıyor babacığına.. kimse ulaşamıyor Mustafa ağabeyime… çünkü o artık şehid!
Ben bütün gece tepemize inmek için bina çevresinde yer arayan helikopter uçuşları, bomba patlamaları, kurşun sesleri altında "vatan teslim olmasın" diye yayınımı sürdürüyorum...
Kuzenim, emniyette "vatan teslim edilmesin" diye çarpışmasını sürdürüyor…
Eğer kanalımıza girmeyi başarsalardı, "katliam" yapacaklardı. Ben bu yazıyı yazamayacaktım, siz okuyamayacaktınız. Eğer Vatan Emniyet'i ve diğer yerlere girmeyi başarsalardı "katliam" yapacaklardı.
Ve sizler, bizleri konuşacaktınız, nasıl şehid olduğumuzu. Tıpkı bizim, Mustafa ağabeyim ve diğerlerinin nasıl şehid olduklarını konuştuğumuz gibi.
Ve hiçbir zaman korkma! Ve cesaret! Ve vatan müdafaası! Ve milletin iradesi!
Film bitti… GÜLŞAH MARAŞLI-SABAH