İslam, hayatın her alanına dair ölçüler koyan bir dindir. İnsanları düşünmeye, yeryüzünde dolaşarak ibret almaya, geçmiş kavimlerin durumlarını gözlemlemeye ve tefekkür etmeye teşvik eder. Turizm de bu yönüyle yalnızca bir tatil veya eğlence faaliyeti değil; aynı zamanda kültürel, tarihî ve sosyal bilinç kazandıran bir tecrübedir.
Kur'an-ı Kerim’de birçok ayette “Yeryüzünde gezip dolaşın” buyurulmuştur. Örneğin Ankebût Suresi 20. ayette şöyle buyrulur:
“De ki: Yeryüzünde dolaşın da Allah’ın yaratmaya nasıl başladığını görün...”
Bu ayet, seyahatin sadece fiziksel bir hareket değil, aynı zamanda zihinsel ve ruhsal bir aydınlanma vesilesi olduğunu gösterir.
Seyahat etmek, insanın ufkunu açar. Yeni coğrafyalar, farklı kültürler, çeşitli yaşam tarzları ile karşılaşan birey; hoşgörüyü, anlayışı, kardeşliği öğrenir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in de birçok seyahat yaptığı, farklı kabileleri ziyaret ettiği, farklı coğrafyalarda tebliğde bulunduğu bilinmektedir. Bu da bize gösteriyor ki, seyahat etmek bir sünnettir ve eğitim, tebliğ, gözlem gibi çok boyutlu amaçlara hizmet eder.
Turizm, aynı zamanda insanlar arası kültürel iletişimi ve ekonomik kalkınmayı sağlayan önemli bir araçtır. Turist, gittiği bölgeye döviz bırakır, yerel üreticiden alışveriş yapar, hizmet sektörünü canlandırır. Bu yönüyle turizm, İslam’ın emrettiği “emeğin karşılığını verme” ve “helal kazanç” ilkeleriyle birebir örtüşür.
Ülkemiz, hem doğal güzellikleri hem de tarihî ve manevi mirası ile dünyanın en zengin turizm ülkelerinden biridir. Anadolu toprakları, sadece deniz, güneş ve kum turizmi ile değil; inanç turizmi, sağlık turizmi, yayla ve termal turizm gibi çeşitlilik arz eden alanlarla da dikkat çeker.
Kapadokya’daki doğal oluşumlar, Karadeniz’in yeşili, Pamukkale travertenleri, Efes Antik Kenti, Göbeklitepe gibi kadim medeniyet izleri; bunun yanında Eyüp Sultan, Mevlana, Hacı Bektaş-ı Veli, Şeyh Edebali gibi İslam büyüklerinin türbeleri, milyonlarca ziyaretçiyi ağırlamaktadır.
İnanç turizmi, ülkemizin en özel alanlarından biridir. İslami değerlerin tanıtımı, manevi atmosferin paylaşılması, kültürel bilinç oluşturulması açısından büyük bir fırsattır. İnanç turizmi gruplar için tarihî camiler, sahabe kabirleri, tekke ve Peygamber makamları önemli birer duraktır.
Turizm, sadece fiziksel seyahat değil; bilinçli bir ziyaret, anlamlı bir deneyim olmalıdır. Ziyaret edilen yerin ruhu, anlamı, tarihi bilinerek gerçekleştirilirse; turizm ibadete dönüşebilir. Bu da İslam'ın "niyet" ve "fayda" prensipleriyle uyumludur. Ancak burada dikkat edilmesi gereken husus; turizmin meşru sınırlar içinde yapılmasıdır. İsrafa, ahlaki yozlaşmaya, çevre tahribatına yol açan turizm anlayışı, İslami ölçülerle bağdaşmaz. Bu sebeple “helal turizm” anlayışını geliştirmek, konaklama, ulaşım, rehberlik ve eğlence hizmetlerini bu hassasiyetle şekillendirmek elzemdir.
Turizm haftası vesilesiyle şunu vurgulamak gerekir ki; seyahat etmek, yeni yerler görmek, ibret almak, dinlenmek, öğrenmek ve öğretmek İslam’ın teşvik ettiği bir faaliyettir. Ülkemizin bu alandaki potansiyelini daha verimli kullanmak için, bilinçli, sorumlu ve değer odaklı bir turizm yaklaşımına ihtiyaç vardır.
İslam ahlakıyla yoğrulmuş bir turizm anlayışı; hem bireye hem millete hem de tüm insanlığa kazandırır. Maddi getirinin ötesinde, gönüllerin seyahati gerçekleşirse; gerçek turizm de işte o zaman hayata değer katar.
Turizm haftasının hayırlara vesile olmasını Yüce Allah’tan niyâz ederim.