"TÜRK MİLLETİ BİR ORDU..."

M.Halistin Kukul

      İşlerine geldiği zaman azlık ırkçılarından medet umanlar, işleri çıkmaza girmeye başlayınca, dillerinden  -isteksiz de olsa-, "Türk" kelimesini eksik etmiyorlar.

      "Türklük'ten kurtulduk" diyenden, "Türk diye bir ırk yoktur" zevzekliğini yapanlara kadar  bu böyle olmuştur. Şüphesiz ki, utanmanın olmadığı yerde, şeref kıtlaşmaz, yok olur!..

      Bugün, her zor zamanımızda olduğu gibi, bâzılarının aşk (!) ve şevkle sarıldığı Türklük, dünlerde, birilerine öcü gibi gösteriliyor ve bundan da âdeta zevk alınıyordu.

      Târih göstermiştir ki, Türk milleti, hiçbir kavmi hor görmemiş, hiçbir kimseye de mensup olduğu kavmi münâsebetiyle kem gözle değil, yan gözle bile bakmamıştır. Böyle bir tavrı, kendisi için, insanlığından utanılacak bir vasıf olarak görmüştür; görmeye de devam etmektedir.

        Bu sebepledir ki;  S. Ahmet Arvasî'nin dediği gibi, "Şanlı Peygamberimiz'in tebliğleri ile şereflenmeden önce, bütün Türkler, kâfir değildi. Kimi Musevî, kimi İsevî, kimi de yukarıda belirttiğimiz tarzda "muvahhid" idi..

        (...)  11. Asırda ise Türklük, artık İslâm'ın hizmetinde ve "ilâ-yı Kelimetullah" için canla başla çalışacak, birçok İslâm büyüğünün de belirttiği üzere, Eshâb-ı Kiram'dan sonra, İslâm'ı yücelten en büyük millet olacaktır." (Bknz. S. Ahmet Arvasî, Size Sesleniyorum-1, Model Yayınları. İstanbul 1989, Sf. 101-102)

     İşte bu Türk, bugün de, türlü entrikalarla karşı karşıyadır. İçte ve dışta, gaafiller ve hâinler, gizli veya alenî  bir şekilde, onu, dünya sahnesinden silme gayretindedirler.

      Netîce îtibariyle, Peygamber Efendimiz'in buyurdukları gibi; "Küfür, tek millettir."

      Türk milleti, can-sipârâne bir şekilde, bu mübârek hizmetini yürütme  cehdinde ve  "Küfür milletine" karşı, millî ve mânevî hasletlerini şaha kaldırarak hareket etmek emelindedir.

        Ancak, öylesine tuzaklarla karşı karşıyadır ki, insanlığın çıldırma dönemini yaşadığı bu çağda, maalesef, kendisi de, derin bir uykudadır. Bir yanda büyük bir gayret sezilirken, bir yanda da derin gaflet hüküm sürmektedir...İşte böyle bir hâlimiz var!!! Çapraşık, sarmaşık, karmaşık...

     Halbuki, dînî ve millî fikir ve hareket  merkezlerimiz o kadar çoktur ki, bunların hemen hemen hiçbirinden, dünya ölçeğinde istifâdeye çalışmıyoruz.

        Bizim, onlardan çok daha fazla çalışmamız, birlik içinde bulunmamız gerekirken, teknolojileri ileri merhalelerde bulunan milletler/devletler, bizden çok daha fazla çalışmakta ve üretmektedirler.

          İnsan, Ziya Gökalp'in şu mısrâlarını, Avrupa'nın bir ucundan Mançurya'ya, Amerika'ya, Afrika'ya,  Avustralya'ya  kadar haykırmak istiyor:

                     "Türk milleti bir ordu, katılmayan kaçaktır...

                      Yasamızda yazılı: Harpten kaçan alçaktır!"

            Bugünün "harbi" nedir?

           Elbette ki, belli emperyalist güçler tarafından dünyanın kasıp kavrulduğu şu günlerde, 'silâh değildir' diyecek hâlimiz yoktur. Elbette ki, dünyanın emperyalist güçlerinin, diğer milletlerin yer altı ve yer üstü zenginliklerini türlü hîlelerle gaspettiği zamanda, onları görmezden gelelim diyebilen ahmaklardan olamayız.

          Elbette ki, bunca çocuğun, kadının tecâvüze uğradığı, öldürüldüğü, bunca vahşî cinâyetlerin, hem de "demokrasi ve insan haklarına saygı adına" göz göre göre işlendiği bir devirde,

                   "Türk milleti bir ordu, katılmayan kaçaktır..

                    Yasamızda yazılı: Harpten kaçan alçaktır!"

      Sözüne "katılmayan", bir tek zatın bulunması hâinliğin dik âlâsıdır!

       Artık, bıçak kemiğe dayanmıştır...Azlık ırkçılarının, hâin emperyalist uşakların, hangi millete/devlete kölelik ediyor olurlarsa olsunlar bil-umûm  ihânet şebekelerinin karşısına dikilmek zamanıdır!..

        İçte, siyâsî muarızlarına, yüksek perdeden tafra atanların âfâkî sözlerine kanmadan, târihten gelen Türk millî şuûrunu nabızlarda hissederek, yeni bir hamlenin eşiğinde bulunmamızın zarûreti vardır.

           Gökalp'in mısrâlarını, bir zamanlar, biraz değiştirerek, "Bütün Türkler bir ordu, katılmayan kaçaktır/ Töremizde yazılı: Harpten kaçan alçaktır!"

          Diye haykırdığımızdan daha gür bir sesle  haykırmalı, ilimde, teknolojide, ziraatta, bediîyatta, iktisatta, sosyolojide, mîmârîde,  edebiyatta...şahlanmalıyız!..

      Yani; "Bugünün harbi nedir? diye tekrar sorduğumuzda, tek cevabımız: 'BİLGİ'dir, olmalıdır. Milyon defa sorulsa da, aynı cevap verilmeli ve;  'BİLGİ'dir, BİLGİ'dir, BİLGİ'dir!..' diye milyonlarca kere haykırılmalıdır. Hiç durmadan ve ara vermeksizin, bilginin artırımını ve  gelişmesini sağlamak mecbûriyetindeyiz!..

         Ve; Türk milleti olarak, topyekûn, büyük ordu olmalıyız!..Hedef bu olmalı!..Her şeyde...büyük!..

        Şüphesiz ki;  böyle bir "ordu millet"in de, kendi içinden çıkmış kahraman ve çekirdek bir ordusu vardır. Bunu da, 22 Ağustos 1922 başlıklı şiirinde, Yahya Kemal Beyatlı şöyle tasvir ederek, Türk'ü, şanlı târihinde olduğu gibi, yine,  cihânşümûl olmaya dâvet eder:

                 "Şu kopan fırtına Türk ordusudur yâ Rabbi.

                  Senin uğrunda ölen ordu, budur yâ Rabbi.

                  Tâ  ki yükselsin ezanlarla müeyyed nâmın,

                  Galip et, çünkü bu son ordusudur İslâm'ın!"

     Bu mısrâlar, aynı zamanda, Mehmet Âkif'in, Ordunun Duası başlıklı şiirinin de teyididir:

                    "Türk eriyiz, silsilemiz kahraman...

                     Müslümanız, Hakk'a tapan Müslüman!"

     Necip Fâzıl ise, 1938'de yazdığı Büyük Doğu Marşı adlı şiirinde, mes'eleyi, Türkler'de ilk düzenli orduyu kuran Metehan'a/Oğuzhan'a dayandırıp, ona, târihî muhtevâ  derinliği de kazandırıp,  herkesi, Peygamber Efendimiz'in "izinden git"meye dâvet ederek şöyle der:

                   "Allah'ın seçtiği kurtulmuş millet!

                    Güneşten başını göklere yükselt!

                     (...)  Yürü altın nesli, o tunç Oğuz'un!

                     Nur yolu izinden git, KILAVUZ'un!"

     Bilinmelidir ki; Türk, insanlık âleminin, Enfâl sûresinin 16. âyetindeki: "Kim, o gün...düşmana arkasını  çevirip/dönüp  kaçarsa muhakkak ki, Allahü teâlânın gazabına uğrar" emrine riâyet ederek Allah rızâsı için vatan müdafaasına koşan, yegâne şuûrlu temsilcisidir.

      Türk Milleti için, her gün, 'birlik günü' olmak zorundadır...Bu da, bilinmeli ve zihinlere nakşedilmelidir!..

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.