(Dünden devam)
"Sosyalist Rus idarecileri, Türkmenlere millî bir şahsiyet verdiği için, Türkmen yaşayışının ayrılmaz bir parçası olduğu için, dünyaca meşhur güzelim Ahalteke atlarını bile, her gün koyun keser gibi, tavuk keser gibi, üçer beşer keserek ortadan kaldırmak , o mübârek atların bile köklerini kazımak istediler. Ve siz biliyor musunuz ki; 1917 Sosyalist ihtilâlinde birkaç milyon olan güzelim Ahalteke atları, 1990 yılında Sovyet Rusya İmparatorluğu kendiliğinden yıkıldığında, sadece 5-6 yüz civarında kalmıştı. Ve Cumhurbaşkanı Sapar Murat Niyazov, yok edilmek istenen o çok zarif, o çok mahir, o çok koşan, o dünyanın en pahalı atları olan Ahalteke Türkmen atlarını yeniden çoğaltabilmek, koruyabilmek için, bir Atçılık Bakanlığı kurdurdu."(11)
Demek ki; mezarlıklar da, bizim tapu senetlerimizin birer parçasıdır. Yer üstündekilerin varlığının teminatları, yerin altında yatanlarımızdır.
Türk birliğini sağlama emelinde bulunan bir Türk büyüğünün mezarının "domuz ahırı" yapılmasındaki insanlık dışı davranış bir yana, bize vereceği ibretler tekrar tekrar düşünülmelidir.
Görülüyor ki; "Ahalteke Türkmen atları", bir hayvan türünü değil de, burada, âdeta Türk milletini temsil ediyor. Onların nesillerinin kesilmesi de, Türk adının, bir noktasından koparılması mânâsını taşıyor.
Peki öyleyse; şu ânda, Türkiye'deki, Adana'da Kilikya, Diyarbakır'da Amed, İzmir'de Smyra, Samsun'da Amisos ve Amazon, Nevşehir ve çevresinde Kapadokya, Giresun'da Kerasus...furyası nedir dersiniz? "Atatürk'ün Şehri" denilen bir şehirde, yirmibeşi aşan Âmazon" ve otuza yakın da "Amisos" isimli kuruluş bulunursa, bu nasıl bir Atatürk Şehri'dir düşünmek lâzım gelmez mi?
Çinliler; bütün Türklüğün ata yurdu olan Doğu Türkistan'a "Sinkiang / Şincang / yeniden kazanılmış toprak adını verirken, Batı T(ı)rakya'da Türkçe yer isimleri değiştirilirken, bizim hangi akla hizmet ettiğimiz elbette ki, sorgulanmalıdır.
"Kömür, toprak altında elmas oluncaya kadar binlerce yıl pişiyor. Dildeki kelimeler de öyle...Milletin dilinde yıllarca pişecek ki, kable dudak arasındaki elmas dizili nakili vücuda getirebilsin...Sonradan da zorla bu nakile dizilecek her madde, o milletin ruh ve idrâk temeline en korkunç bir suikasttır. Böyle bir lisanın adı da, Türkçe değil, uydurukça...Bir milletin öz dili, âlimlerin, aydınların, yabancı kültürlerle temasta olanların lisanı değil, çakkalın, hamalın, işçinin, dadının, babaannenin, köylünün, neferin dili...Bunların bilmediği hiçbir kelime Türkçe olamaz; ve topyekûn bir tasfiye hareketi belirtmesi bakımından tedrici bir ıstıfâ (sâf hâle getirme) ile bir tutulamaz. Böyle bir hareket, olsa olsa, bir milletin ruh nakışlarını silmek ve onu mânâda cascavlak hâle getirmek olur. Sadece ihânet..." (12)
Son bölümdeki üç tâbiri tekrar etmek istiyorum: "bir milletin ruh ve idrak temeline en korkunç bir suikast..."; "bir milletin ruh nakışlarını silmek..." ve "Sâdece ihânet..."
Dil bahsi ihmâl edilince, bu kadar fecî netîceleri olur, bilinmesi gerekir!..
* Ondokuz Mayıs Üniversitesi E. Öğretim Görevlisi, Şâir ve Yazar
KAYNAKLAR
1. Yahya Kemal, Edebiyata Dâir, Yahya Kemal Enstitüsü Yayını, İstanbul 1971, Sf. 83
2. Kur'ân-ı Kerîm Meâli ve Tefsiri, Tibyan Tefsiri, Merhûm Ayıntabî Mehmed Efendi, Bugünkü Dile çeviren ve açıklayan: Süleyman Fâhir, Bütün Yayınevi, İstanbuyl 1957, Sf. 888
3. Mehmet Kaplan (Prof. Dr.), Türk Milletinin Kültürel Değerleri, Millî Eğitim Basımevi, İstanbul 1977, Sf.12
4. S. Ahmet Arvasî, Siz Sesleniyorum-1, Model Yayınları, İstanbul 1989, Sf. 283
5. Ord. Prof. Dr. Ali Fuat Başgil, Türkçe Meselesi, Yağmur Yayınevi, İstanbul 2006, Sf. 60-61)
6. T.C. Anayasası, Yaylım Yayıncılık, İstanbul 2011, Sf. 4
7. a.,g., Anayasa, Sf. 37
8. a.,g., Anayasa, Sf. 27
9. Yavuz Bülent Bâkiler, Sözün Doğrusu 2, Yakın Plan Yayınları, İstanbul Mayıs 2012, Sf. 69
10. Yavuz Bülent Bâkiler, Sözün Doğrusu-1, Yakın Plan yayınları, İstanbul Mayıs 2012, Sf. 73
11. a.,g.,e., Sf. 242
12. Necip Fâzıl, İdeolocya Örgüsü, b.d. yayını, İstanbul 1976, Sf. 383