TÜRK YÜZBAŞI
Amerikanın 1947 yılında vermeye başladığı yardımlar ile kendi içerisinde kapanan ülke, yardım adı altında gelen demode silahlar ile bölgede bir güç olduğu hissini vermeye çalışsa da, Rusya’nın Boğazlar , Kars ve Ardahan hakkındaki yaklaşımları üzerine yine Abd’ye yaslanır ve onun bir uç karakolu görevini görmeye başlar.
Soğuk savaş döneminde Rusya’nın dinlenebilmesi için ülkemizin çeşitli yerlerine Amerika tarafından radarlar kurulur. Görev için başka bir ülkeye gelen askerler, ülkelerinin gücünden esinlenerek ayak bastıkları topraklarda kendilerini ayrıcalıklı görürler. Birde ekonomik ve askeri olarak gelen ülkeye bağımlıysa hedef ülke , o zaman personelinin pervasızlığı da artar.
1956 – 1970 yılları arasında Samsun’da Amerikan radarı , şimdi ki Sahra Sıhiyye Eğitim ve Merkez komutanlığının olduğu bölgeye kurulur. Doğal olarak şehir bu gün ki sınırlarından çok uzak olduğu için, şehir dışında kalan birliğe personel , servis araçları ile gitmek üzere belli yerlerde toplanırlardı. Günümüzde servis araçlarının modeline kadar kararlaştırılırken, o zaman ki ülke şartları bu taşımacılığın askeri kamyonlarla yapılmasına müsaitti. Reoların kasalarına konulan oturma sistemleri ile karşılıklı personelin oturması sağlanır. Havanın durumuna göre yan tenteler kaldırılır veya kapatılarak personelin rahat bir şekilde yolculuk yapması sağlanmaya çalışılırdı.
Şimdi ki çiftlik karakolunun bulunduğu yerin karşısında o zamanlar iki adet kahvehane bulunmakta idi. Bu bölgede toplanan askeri personel Reo'lar ile buradan alınarak görev yerlerine taşınırdılar.
O gün servis araçları gittikten sonra, kahvehaneci ,cezvesine kahve koyarak pişirmeye başladığında servisini kaçıran bir Türk yüzbaşısı durağa gelir. Kahvehaneci kendisi için gurur kaynağı olan Yüzbaşısına bir fincan kahve ikram eder. Subay ikram edilen kahveyi yudumlarken ,bölgeye yaklaşan Amerikalı personeli taşıyan reoyu görünce durması yönünde işaret yapar, yavaşlayan aracın peşinden koşan Yüzbaşı kamyona yaklaştığında kamyon hızlanır ve biraz ileride yine yavaşlar, Yüzbaşı tekrar yavaşlayan araca doğru koşmaya başlar, aracın yanına geldiğinde araç ikinci kez hareket eder ve üzerinde ki Amerikalı askerler, sağ bileklerini sol elleriyle tutarak sallarken kahkaha atmaya başlarlar. Türk subayı utancından kahvehaneler bölgesinde ki durağa dönmeyerek ileriye doğru yürümeye başlar.
Subayına yapılan bu hareketi kabullenemese de kahvehaneci, ülkesi teslim edilmiştir müttefik adı altında Emperyalist devlete. Onlar, senin devlet olarak ,onlara, mecbur olduğunu çok iyi bildikleri için senin subayın ile dalga geçerken pervasızlıklarını elden bırakmazlar.
Bize hibe adı altında yapılan silah yardımları ile sadece başkasına olan bağımlılığımız arttı. Sen devlet olarak bulunduğun bölgeye hakim değilsen, o bölge üzerinde hakimiyeti olanların piyonundan başka bir şey olamazsın. Bölgene hakim olabilmen için güçlü bir ordu, güçlü ekonomi ve güçlü bir savunma sanayinin yanı sıra ülke içinde birlik ve beraberliğe ihtiyaç vardır.
Ülke içerisinde birlik ve beraberliğimiz sağlanmış mıdır ? kesinlikle hayır. 600 yıl hüküm süren Osmanlı İmparatorluğu üç kıta ve onlarca değişik topluma hükmederken, imparatorluğun duraklama ve çöküş dönemleri yine emperyalist güçlerin sinsi oyunları ile dağılmanın eşiğine gelmiş, aynı imparatorluğun 100 yıla yaklaşan devamı olan Cumhuriyetimiz yine emperyalizmin planları dahilinde kendi içinde sorun yaşamaktadır. Halk içinde 700 yıldır farklılığının farkına varamayanlar, son yıllarda farklı olduklarını farkettiler. Aslında o farkındalığına varmak, ülke dışı güçlerin kuklalığından başka bir şey değildi. Ülke içerisinde birliği bozucu her türlü faaliyete çanak tutulurken, ülkenin geleceği adına yapılan bir ydu’yu protesto edecek kadar kutuplaşma içerisinde olmak, birlik ve beraberliğimize vurulan bir hançerdir.
Geleceğe sağlam yürüyememek, gelecekte de başkalarının kuklası olmaktan ileriye gidememektir. O nedenle askerinizle dalga geçildiği gibi, başına da rahatlıkla çuval geçirirler. Yüzbaşının hikayesini anlatan değerli insan Halil beye teşekkür ediyorum.