Bu günlerde Türkiye'nin, hatta Dünya'nın yeni bir gündemi var.130 ülkeden 1000 den fazla öğrenci,Türkiye ve Türkçe sevdalısı genç ülkemizde misafir olarak bulunuyor.Bu gençler gezi,gözlem ve incelemelerde bulunmak amacıyla gelmiyorlar. Güzel Türkçemizi ne kadar güzel kullandıklarını göstermek amacıyla yarışmalara katılmak için geliyorlar.Ülkelerindeki okullarda aldıkları en süper eğitimin yanında sosyal ve kültürel açıdan da ne derece Türkiye ve Türkçe sevdalısı olarak yetiştikleri de ortaya çıkmış oluyor.Hepsi de en güzel milli kıyafetlerini giymiş,sevgileriyle,heyecanlarıyla ve coşkularıyla Anadolu insanıyla,Türkiye ile kucaklaşmaya, bütünleşmeye gelmişler; tanış olmaya,sevmeye ve sevilmeye gelmişler.Bizimle birlikte bayram yapmaya gelmişler.Ordu'nun derelerini Yemenli gençten, bu dağlarda kar olsaydımı Nijerya'lı gençten dinledik, Horonu Hindistan'dan, Gana'dan,Silifke'nin yoğurdu nu Endonezya'dan seyrettik. Daha onlarcası. Şarkı,türkü,şiir,özel beceri,konuşma,yazma v.s .Hepsi de en az bizimkiler kadar güzeldi.Sahnelerde bizdik sanki.Anadolu insanı da onları evlatları gibi bağırlarına bastı ve sevdi.Hem güldük hem ağladık; hem coştuk hem boğazlarımız düğümlendi.Bu gençler hem Türkiye'yi ve Türk insanını yerinde tanıma, görme ,hem Türkiye merkezli diğer dünya gençleriyle tanışma imkanını bulmuş oluyor,hem de böylece her yıl aile katlanarak genişlemiş oluyor.Acaba bu gençler bu Yunus Emre ruhunu nereden almışlardı? Sevilmeselerdi,sevmesini öğrenmeselerdi sevebilirler miydi?Bir çoğu ezilen,hor görülen ve hep sömürülen ülke insanları bizim şefkat elimizi enselerinde hissettiklerinde döndü öptüler,karşılıksız sevgi, fedakarlık ve yardımlaşmayı gördüklerinde koştu sarıldılar.Hem aileleri,hem kendileri, biz sizin gibilerine bir asırdır hiç rastlamadık; biz de sizin gibi olmak istiyoruz ,lütfen çocuklarımızı sizin gibi yetiştirin dediler.Öylede oldu.Halbuki asırlar boyu bizim işimizdi bu.Ahlaklı,dürüst,namuslu,merhametli,yardım sever,saygılı ,adaletli Şairin dediği gibi :Bir zamanlar biz de millet ,hem de ne milletmişiz;gelmişiz dünyaya insanlık nedir öğretmişiz... Kendilerine bu kadar hayranlık duyulan ve takdir edilen bu öğretmenler kimdi? Nerelerden ve niçin gelmişlerdi? Kim göndermişti bu insanları Dünyanın dört bir tarafına?Buraları nereden biliyorlardı? İşte bütün meselenin özü burada yatıyor.
Dünya'da marka olmuş bu Türk okullarının idareci ve öğretmenleri, ki çoğu ODTÜ,Bilkent,Boğaziçi mezunlarıdır, büyüklerinden aldıkları tavsiye ile nerede ihtiyaç varsa ,valizini eline alıp arkasına bile bakmadan,bir kısmı ailesi ile bile vedalaşamadan yollara düştüler.Ülkelerini para kazanmak için terk etmiş, gurbete çıkmış değillerdi.Kimi eksi 50 derece Sibirya soğuklarının,kimi artı 50 derece çöl kavurucu sıcaklarının hüküm sürdüğü ,kimi iç savaşların devam ettiği,kimi salgınların kol gezdiği,dilini,yerini bilmediği,kimseyi tanımadığı ülkelere gittiler.Gidenler geri dönmedi; torpil aramadı, dayandı,sabretti,parasız kaldı,aç kaldı ama pes etmediler.Adım adım yoluna devam ettiler. Ölenlerin çoğu oralara defnedildi.Oraları yurt edindi.Tıpkı sahabe gibi,atalarımız gibi.Hizmet aşkı ve Allah rızası, bütün vatan hasretini,çoluk çocuk,anne baba özlemini geride bıraktı.Bilmem kaç bayram anne-babalarının elini öpemediler.Çocuklarının yanağını okşayamadılar.Ancak 3-5 sene sonra ailelerini yanlarına alabildiler.Bu davaya inanmış,gönül vermiş büyük Anadolu insanı da, maddi ve manevi yardımlarıyla ve evlatlarıyla hep yanlarında olmuş,başarı sağlandıkça da bu destek çığ gibi büyümüş, küresel boyuta ulaşmış.Şu anda 130 ülke. Büyük milletlerin dava ve hizmet adamları da büyük olur, büyük düşünür. Onlara, hizmet için kendi ülkeleri yetmez; isterler ki bütün dünya bu güzelliklerden yararlansın. Bu felsefede ve misyonda sadece kendini düşünmek yoktur.Kendin için istediğini başkaları için de istemek vardır.Bu onların inançlarının gereğidir. Bu bir peygamber ve sahabe misyonudur. Pergelin bir ucu merkezde ise diğer ucu da bütün Dünyada dolaşır. Ve bu uc bize ne zaman ulaşacak diye sabırsızlıkla, umutla bekleyen daha nice devletler vardır.
Bu güzellikleri bütün Dünya anlamış anlamasına da,ülkemizde bazı sol,marjinal mihrakları istisna edersek ,milliyetçi, muhafazakarız diyen, Türkiye sevdalıları olarak geçinen, ama bu güzellikleri hala göremeyen bazı kişilerin ikide bir okyanus ötelerine gönderme yaparak,bu faaliyetlerin derhal durdurulması gerektiğini ifade edenleri,içlerinden bazılarının yaşadığı bazı vakayı adiyelerine bu yüce hizmetin manevi liderini bulaştırmaya çalışanları,iftira ve çamur atanları bir türlü anlayamıyorum.Ülkesini,bayrağını,istiklal marşını dünyaya tanıtmak,bu ülke insanının üstün değer ve güzelliklerini, kültürümüzü, dilimizi,dini ve manevi değerlerimizi dünya insanlarına taşımak, bunları onlarla paylaşmak ,dünyanın sevgisini ve dostluğunu kazanmak,dünya barışına katkıda bulunmak, bu değerleri savunur görünenlere neden batıyor anlayamıyorum.Bu muhterem Hoca Efendi'nin, kendi içlerindeki bazı kişilerin yaptığı gibi pespaye işlerle uğraşmadığını ,aksine bu gibi şeyleri ortadan kaldırmaya çalışmakla meşgul olduğunu da hala anlayamamış olmalarını anlayamıyorum. Eğer bu yaptıkları bir siyaset ise , milletimizin kahir ekseriyeti ile ters düşenlerin iktidara asla gelemediklerini ve gelemeyeceklerini ,bunun kendi bacağına mermi sıkmak olduğunu anlayamamalarını da anlayamıyorum.
Ülkelerinin en süper okullarında okuyan ve ailelerinin gözbebekleri olan bu gençler,büyük ihtimalle geleceklerinin de devlet adamları ve idarecileri olacaklardır.Ülkelerindeki Türk dostları ve Türk elçileri olacaklardır.Türk diplomasisi bu gençlerle çok daha güçlenecektir. Bu günkü dünyada dostluk yok çıkarlar vardır, deniyor.Doğrudur. Çıkarlar tek taraflı olursa savaş,kaos ve zulüm ortaya çıkar.Bu gün yaşanan da odur.Ama menfaatler karşılıklı olursa,adil olursa,hele de dayanışma ve yardımlaşma ön planda tutulursa dostluk olur,barış olur,huzur ve güven olur.İşte bu bizim ruhumuz,inancımız , karakterimiz ve misyonumuzdur .Bu gün buna çalışılıyor.İşte bu yeni bir dünyadır.Dünyanın da bu yeni dünyaya ihtiyacı vardır. Çılgın proje değil mi? Saygılar.