2024 yılına geldiğimizde, Türkiye’nin en büyük gündem maddesi yine ekonomi. Son birkaç yılda yaşanan dövizdeki dalgalanmalar, yüksek enflasyon ve artan yaşam maliyetleri, halkın her kesimini doğrudan etkiliyor. Gıda fiyatlarındaki astronomik artışlar, barınma sorunu ve temel ihtiyaçlara ulaşmadaki zorluklar, ekonomik bir buhran yaratmış durumda. Peki, bu tablo nereye gidiyor? Ekonomik zorluklar toplumun ruh halini nasıl etkiliyor? Ve bu durumun çözümü ne olabilir?
Enflasyon ve alım gücünün eriyişi
Resmi verilere göre yıllık enflasyon rakamları oldukça yüksek. Ancak sokaktaki vatandaşın yaşadığı gerçek enflasyon, rakamlardan çok daha derin bir boyutta. Pazara giden bir aile, bir önceki hafta aldığı ürünün fiyatının haftalık bazda yüzde 10-15 artmasına şaşırmaz hale geldi. Bu hızda artan fiyatlar, vatandaşın alım gücünü eritiyor, mutfaktaki yangını her geçen gün daha da büyütüyor. Maaşlar artıyor, ancak bu artışlar hayat pahalılığı karşısında etkisiz kalıyor. Asgari ücret her ne kadar güncellenmiş olsa da, hızla yükselen kiralar ve temel tüketim maddeleri karşısında bu artışlar yetersiz kalıyor.
Kiralar ve barınma krizi
Konut fiyatları ve kiralarda yaşanan fahiş artışlar, büyük şehirlerde yaşamayı adeta lüks hale getirdi. İstanbul, Ankara ve İzmir gibi metropollerde kiralar bir yıl öncesine göre ikiye, hatta üçe katlanmış durumda. Üniversitelerin açılmasıyla birlikte, öğrencilerin barınma sorunu bu krizin en acımasız yüzlerinden biri oldu. Ailelerinden uzakta eğitim hayatını sürdüren gençler, yurt bulamıyor, kiralarla başa çıkamıyor. Orta sınıf aileler dahi, çocuklarını büyük şehirlerde okutmanın maliyetini karşılayamaz hale geldi. Bu durum hem ailelerde ekonomik bir yıkım yaratıyor hem de gençlerin eğitim hayatını tehlikeye sokuyor.
Toplumda artan kaygı ve umutsuzluk
Ekonomik buhran, yalnızca cüzdanlara değil, ruhlara da ağır bir yük bindiriyor. Toplumda artan ekonomik kaygılar, insanların psikolojisi üzerinde ciddi bir tahribata neden oluyor. Gelecek kaygısı, belirsizlik ve ekonomik güvensizlik, toplumun her kesiminde büyük bir umutsuzluk yaratmış durumda. Gençler, iş bulma umudunu kaybetmişken, çalışan kesim ay sonunu nasıl getireceğini düşünmekten yorgun düşmüş halde. Bu ekonomik tablo, toplumdaki dayanışma ruhunu zayıflatıyor, bireyleri kendi dertleriyle baş başa bırakıyor. Sosyal medyada ve sokak röportajlarında artan öfke ve şikayetler, ekonomik krizin sadece maddi değil, manevi boyutunu da gözler önüne seriyor.
Çözüm nerede?
Peki, bu zorlukların üstesinden nasıl gelinebilir? Ekonomik sorunların çözümü, elbette tek bir adımla mümkün değil. Ancak bu süreçte atılması gereken bazı kritik adımlar var. İlk olarak, istikrarlı bir ekonomi politikası şart. Dövizdeki dalgalanmalar, belirsiz kararlar ve sık değişen uygulamalar piyasada güvensizlik yaratıyor. Güçlü ve sürdürülebilir bir ekonomi yönetimi, bu dalgalanmaları kontrol altına alarak piyasaya güven vermeli. İkinci olarak, sosyal yardımların artırılması gerekiyor. Özellikle dar gelirli aileler için temel gıda ve barınma ihtiyaçlarına yönelik daha etkin yardımlar yapılmalı. Eğitim alanında öğrencilere yönelik yurt imkânlarının genişletilmesi, gençlerin bu süreçte ayakta kalabilmesi için büyük önem taşıyor. Üçüncü olarak, üretime dayalı bir ekonomi modeli teşvik edilmeli. Tarım ve sanayi alanında yerli üretim artırılarak ithalata olan bağımlılık azaltılabilir. Özellikle gıda fiyatlarındaki artışları durdurabilmek için tarıma daha fazla yatırım yapılmalı, çiftçiler desteklenmeli.
Omuz omuza olmalıyız
Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik tablo zorlayıcı. Ancak bu zorlukların üstesinden gelmek mümkün. Ekonomi, her zaman çözüm üretilebilecek bir alan olmuştur. Ancak bu süreç, toplumun farklı kesimlerinin omuz omuza vermesiyle ve güçlü bir ekonomik yönetimle aşılabilir. Toplumun ruh hali, ekonomik koşulların düzelmesine bağlı. İnsanlar umutlu ve güvende hissetmedikçe, ekonomik iyileşme tam anlamıyla sağlanamaz. Ekonomiyle birlikte insanları da onarmak, Türkiye’nin geleceği için en önemli adım olacaktır.