Son yıllarda okuduğum kitaplardan - bilhassa- ikisi, târih içinde, Türk milletinin ve Türk vatanlarının nasıl parçalanmak ve yok edilmek istendiğini anlatıyor. Bunlardan ilki, daha önce de bir başka yazımda sözünü ettiğim, Dr. Arslan Tekin'in kaleme aldığı ve Paraf Yayınları tarafından neşredilen "Türk Adını Silme Planı" adlı, güzel hazırlanmış, mevzûya hâkim, tesirli bir kitaptır.
Şu anda, takdîme çalışacağım eser ise, Yakup Üstün tarafından yazılan ve Türkiye Diyânet Vakfı tarafından yayınlanan "Türkiye'yi Parçalama Plânları - 100 Plân - Haçlı Taassubu-Türkiye Düşmanlığı " başlığını taşıyor ve o da, taşıdığı başlığın hakkını en iyi bir şekilde vererek, Türk milleti olarak, târih boyunca hangi bâdireleri geçirdiğimizi ifade ile geleceğimize yol gösteriyor. Yâni; mâzîmize baktırarak, geleceğimize ışık tutuyor.
Birincisi; Türk Adını Silme Planı , diğeri ; Türkiye'yi Parçalama Planları!.. Birincisindeki hedef: insan olarak Türk'ün silinmesi ; ikincisindeki ise: vatan olarak- coğrafya olarak- Türkiye'nin parçalanması !
Netîcede; mes'ele, dönüp dolaşıp, dünyâyı "Türksüzleştirme" ye ve olanı da "vatansızlaştırma" ya dayanıyor.
Şunu iyi bilmeliyiz ki; dünyâyı "Türksüzleştirmek demek" , aynı zamanda, dünyâyı "Müslümansızlaştırmak demek" tir. Yine bilinmelidir ki, bu asîl millet, asırlardan beri olduğu gibi, bugün de İslâm'ın bayraktarlığını yapmaktadır. Ve ilelebet de, inşâ-Allah yapacaktır!
Bu cümlelerden olmak üzere; Türk Milleti'nin her ferdi bilmelidir ki, Türk'e şu veya bu sebeple saldıranların tek hedefi, aynı zamanda İslâm'ı da hedef almaktadırlar. Bu sebeple; bilhassa gençliğimiz - ve elbette, gençliğimizden önce onları yetiştirenler- bu kitapları iyi tetkik etmelidirler.
Yakup Üstün tarafından tercüme edilerek fikir hayatımıza sunulan bu çok kıymetli eser, ümit ediyorum ki, daha fazla baskılarla, daha çok okuyucuya ulaşır , daha geniş muhitlerle buluşur ve böylece, "millî şuûrumuzu dinamitleyen" merkezlerin karşısına "dinamik bir tavırla "daha ciddî bir idrâkle dikilmeyi sağlar.
Eserin ilk sayfalarında, Yakup Üstün'ün " Dördüncü Baskı İçin " ; Prof. Dr. Süleyman Hayri Bolay'ın " Türk Beldelerinin Taksiminden Türkiye'nin Taksimine "; yine Yakup Üstün'ün "Birkaç Söz " ; Emir Şekip Arslan Kimdir? " başlıklı yazıları ve Milletlerarası Hukuk Dalı'nda Nobel Ödülü kazanan F(ı)ransız Profesör Louis Renauld'un " Önsöz " ü yer alıyor.
Yakup Üstün diyor ki: " Seneler önce Bağdat'ta bulunduğum sırada, bu kitaptan haberdar oldum. Okuyunca, Türkçe'ye kazandırılmasının faydalı olacağını düşündüm. Tercemeye başladım. Türkiye'ye dönüşte Fransızca aslının Türkçe'ye çevrilmekte olduğunu duyunca, sonucunu merakla bekledim. Bu bekleyiş yıllar sürdü. Nedense, bu bir türlü gerçekleşmedi. Böyle bir kitap yayınlanmadı. Aradan yıllar geçti. Meseleyi bilen bazı dostlar, kitabı neşretmemi ısrarla istediler. Allah'ın da yardımıyla yayın gerçekleşti.
Meşhur Romen devlet adamı T. G. Djuvara "Cent Projets de Partage de la Turquie " (Türkiye'nin Parçalanması için yüz plân) adı ile 1914'lerde Paris'te Fransızca bir eser yayınlamıştır. "100 adet plân" , bunlarla ilgili dipnotları ve haritaların bulunduğu bu kitap, gerçekten büyük bir araştırma ve emek mahsülüdür.
Rahmetli E. Şekip Arslan, " Hâdır'ül -Âlemi'l-İslâmi (Bugünkü İslâm Âlemi) " adlı dört ciltlik kitabın bir bölümünde; " Avrupalılar mı mutaassıp, yoksa Müslümanlar mı?" başlığı altında önemli bir konu işlemiştir. Burada Avrupalılar'ın katılığını, Müslümanlar'ın müsamahasını, tarihî olaylarla uzun uzun anlatır. Avrupa'nın İslâm'a karşı duyduğu düşmanlığın şiddetini, özellikle, Türkler'e karşı takındığı tavrın asıl sebebini anlatmak için Djuvara'nın adı geçen eserini özetleyerek bu kitaba aktarmıştır. İşte bu eser, Arapça olan bu kaynaktan Türkçe'ye nakledilmişti. " (sy. 17)
Yakup Üstün şöyle devam ediyor : " Unutmamak gerekir ki, batı âleminin gözünde Türkiye, İslâm devletleri arasında sıradan bir devlet değildir. Mâzîde oynadığı rol ve bugünkü jeopolitik durumu, Avrupalı'nın ona apayrı bir gözle bakmasına sebep olmaktadır. Çünki, Avrupalı, asırlarca " İslâm adına " " İslâm için " hareket eden Türk'ü karşısında görmüş, âdetâ o, rüyalarına girmiştir. Bu sebeple, batıda İslâm-Türk kelimeleri yüzyıllardır, çok yerde, aynı anlamda kullanılmış, Türk denince İslâm, İslâm denince Türk anlaşılır olmuştur. Bugün bile Yugoslavya'da İslâm'ı yeni kabul eden bir kimse için " Müslüman oldu " yerine " Türk oldu " denilmektedir.
Öte yandan asırlarca birlikte yaşadığımız Rum, Ermeni ve Yahudi gibi gayrı müslimlerin, batı âlemi kışkırtmalarını da hatırdan çıkarmamak lâzımdır. Kıbrıs mes'elesinde meydana getirdikleri lobilerle oynadıkları rol gözümüzün önündedir. " (sy. 18)
Prof. Dr. Süleyman Hayri Bolay da, eser hakkındaki değerlendirmesinin bir yerinde şöyle der:
" Kıymetli Arkadaşım Yakup Üstün'ün yeni baskısı yapılan bu kitabını, daha değişik bir gözle ve daha dikkatli okumak ve okutmak lâzımdır. O zaman Batı'nın, İslâm'a ve onun büyük yayıcısı Selçuklu'ya, Osmanlı'ya, hattâ bugünkü Türkiye'ye nasıl baktığı daha iyi anlaşılır. Kendileri için en büyük engel olan Osmanlı'yı ortadan kaldırmak için asırlarca nasıl yılmadan çalıştıklarının mânâsı daha iyi kavranır. Raymond Lülle gibi felsefî tercümeler yapan papazların, Erasmus gibi " Deliliğe methiye " yazan hümanist(!)lerin, dünya sultanı için felsefî sistemler kuran büyük filozof Leibnits'in, Volter gibi deistlerin, Volney, Didero gibi ateistlerin Osmanlı İmparatorluğunu yıkmaya çalışmalarından hisselerini nasıl aldıkları hayret ve ibretle görülür. " ( sy. 12)
Eserin "İlk Haçlı Seferleri " başlığını taşıyan bölümünde: " Avrupalılar ' ı bir haçlı seferine ilk defa dâvet eden 1002 de Papa II. Sylvester'dir. " ( sy. 45 ) ifadesine yer verildikten sonra; Birinci Plân'ın, " Sicilya kralı II. Şarl'ın plânı " olduğu beyan edilerek , " Papa IV. Nikola, 23 Ağustos 1291'de Fransa kralına bir mektup yazdı " ( sy. 47) cümlesi, p(i)lânlı ilk haçlı faaliyetinin veya hareketinin başlangıcı olarak sunuluyor.
Bu "ilk" e rağmen, ben, birçok yazımda da söylediğim gibi, bu mes'elenin yâni " haçlı - Türk çatışmasının sebebinin - p(i)lânlı / tasarlanmış olmasa bile - " derin bir " aşağılık p(i)sikolojisi " yle, kine dayalı bir " şuûraltı tepkisi " olarak Attilâ'ya kadar ulaştığını düşünüyorum.
" Türkiye'yi Parçama Planları ", okunduğunda görülecektir ki, Attilâ'ya diz çökerek yalvaran ve Roma'yı imhâdan kurtaran yine bir papazdır ve Djuvara'nın naklettiği bu " yüz p(i)lân " nın da hemen hemen yarıdan çoğunda hıristiyan din adamlarının rolü bulunmaktadır. Bundan da, hıristiyan din adamlarının , dinin / hıristiyanlığın yanında, büyük çapta " siyâsî emeller " ile yetiştirildiği kanaati göz ardı edilmemelidir. Bu durum; hem sosyolojik bir vaka ve hem de târihî bir hakikat olarak nazara alınmalıdır.
Eser; târih içinde cereyân eden çok çarpıcı " siyâsî tespitlerle " doludur. Hangi cihetten bakarsanız bakınız; Avrupalı, içte birbiriyle " ihtilâflı / çatışmalı " olsa /görünse " bile, bilhassa Türk'e karşı, tamamen menfî bir peşin hüküm taşımakta ve ona , asla tahammül edememektedir.
Herbiri; birbirinden farkı olmaksızın, F(ı)ransız, İngiliz, Alman, Sırp, Rum, Rus, Papalık, İspanyol, Macar, İtalyan, Polonez, Danimarkalı, İsveç, İsviçreli, Hollandalı ...hepsi, - ve şimdilerde Amerika- birinci derecede, bu işin içindedir ve Müslüman Türk'e karşı müsâmahasız gizli ve alenî bir düşmanlık beslemektedirler.
Biz; ister bir cihân devleti olalım, ister - Allah göstermesin- bir beylik hâline / seviyesine kadar inelim, Avrupalı, bizi, târih sahnesinden silmedikten sonra asla rahat edemez.
Bunu , târihî bir tespit olarak - lâfı evirip çevirmeden / eğip bükmeden - söylemek ve bilmek zorundayız.
Bakınız, şu tespit ne kadar mühim ve ibret vericidir: " Djuvara, şehadet etmiştir ki; " Müslümanlarla hıristiyanlar arasında devam eden düşmanlıkta en büyük kabahat hıristiyanlarındır. " Bunu meşhur siyasî ilimler ve hukuk otoritelerinden Louis Renauld'un mukaddemesi ile çıkan kitabında aynen beyan etmiştir.
Burada ayrıca özet olarak diyor ki: " Osmanlı devletinin yıkılmasının en büyük amillerinden biri de, kendine tâbi olan hıristiyan milletlere tam olarak okullar açma imkânı tanıması, din ve mezhep hürriyeti vermesidir. Çünkü bu milletler bu iki hürriyet vasıtası ile millî mefkûrelerini yaymışlar, birbirleri ile yardımlaşıp toparlanmışlar. Osmanlı devletinden ayrılma yolunda sinsice yürümüşlerdir. " ( sy. 187)
Türk fikir meydanında, " Türkiye'yi Parçalama Plânları " gibi uyarıcı ve uyandırıcı, hakîkati işâret eden; sâdece nimetlerin câzibesini değil, bize musallat olan ve bizim ruhumuzu sinsice kemiren musibetlerin de menşelerine nüfûz ederek, onları gün ışığına çıkaran seviyeli ve ciddî eserlere yer verilmelidir. İşte bu eser, böyle bir eserdir!
Kütüphânelerimizde, sınıflarımızda ve varsa okuma salonlarımızda, çocuklarımızı, gençlerimizi ve topyekûn insanlarımızı huzura kavuşturacak, zihinlerini , târîhî ve içtimâî gerçeklerle yüzleştirecek, onlara ibret telkîn edecek, benliğini coşturacak ve birlik heyecânı aşılayacak bu tür eserlerin artırılması, tek temennimizdir.
Şüphesiz ki, millet olarak, başarılarımızın temelinde, bu müşterek şuûr bulunmalıdır. Bu şuûru, içinde yaşadığı cemiyetin baskılarına rağmen, " objektif " hakikat olarak ortaya koyan bu eserin yazarı Trandafır G. Djuvara'ya, onu tercüme ederek bizlere bir ikrâm eden / sunan Yazar Yakup Üstün'e ve yayıncı kuruluş Türkiye Diyânet Vakfı'na nâcîzâne tebriklerimizi arz ederiz.
Herkesin , her zaman mutlaka okuması gereken bir kitapla buluşturulduk. Ne yazık ki, zaman olarak yine öyle karmaşık zamanlardayız ! Rabb'im yardımcımız olsun!
Hakikatin bulunduğu yerde , yanlış olabilir, ammâ, " yalan " asla olmamalıdır.