Üç Altın Söz

Güzel nerde ise onu alın diyen büyüklerimiz ne güzel söylemiş. Bende sizler için, iyi ve güzel olanı, arayıp bulmayı konumuz yazı olduğuna göre, yazının güzelini sunmayı hayra hizmet olarak görüyorum.

Burada zikredilen güzel sözler aynı olmasına rağmen, sözle uyumlu hale getirilmiş değişik hikayeler vardır. Düzenleyenlere buradan teşekkür etmiye bir borç bilirken, Hikayemize gelelim.

 KADERDE NE VARSA O OLUR – GÖNÜL NEYİ SEVERSE GÜZEL O DUR –

HER ŞEYİN BİR VAKTİ VARDIR, HİÇ BİR ŞEY ACELEYE GELMEZ.

Sizce bu sözler paç para eder. 18 yılda kazanılan bir emeğin karşılığı, 3 bin akçe eder mi, sözler hikayelerle süslendirilip, çerçevelendiğinde, etrafı gül yumakları gibi sarıldığında, ressamın  mahir ellerindeki fırçayla şekillendirdiği, tablolar gibi, enginlere kanat açmış bir kuş gibi, süzülen nağmeler ortaya çıkar. Bu üç altın söze eklenen hikayede ona değerini ölçecek olan, sarrafın (altın satıcısının) hassas terazisi gibi , bir kefesinde 3 söz, diğer kefesinde 3 bin akçe ile; bize vereceği mesaj ile gönlümüzü süsleyecek, hayatımızdaki  önemli anlarda, doğruyu bulma, doğru karar verebilmede belki de hepimize yardımcı olacaktır.

Evliliğinin yılı daha dolmamıştı, geçim sıkıntısı  o na gurbet yollarını göstermişti. Ahmet eşini ailesine emanet ederek, yerinden,yurdundan çok uzaklara çalışmaya gider. Tarla parası, eski evi onarma parası, at, sığır parası, giyim kuşam, bir iş tutmak için lazım olacak para derken, Ahmet on sekiz yıl gurbet ellerinden, gece gündüz demeden  değişik işlerde çalışır.

Zaman"ın evvelinde yollar, yayan, yollar at ile, deve ile adımlanarak gidildiğinden, uzun mesafeli seyahatlerde bir kervancıya tabi olmadan yola çıkmanın riskli olduğuydu. Yolları bilmek ayrı bir beceri iken, soygunculardan, şakilerden korunmada kervancıların başlıca işleri arasına giriyordu. Ahmet"in maceralarla dolu onsekiz yıllık çalışması sonucunda, 3 bin akçe biriktirmesi, bu para benim düşündüğüm işler için yeterli kararı ile, memleketine geri dönme hazırlığına başlar. Bunun için  bir  kendi memleketine gidecek bir kervan bulmak için,kasabaya iner. Kervanın birkaç gün içinde geleceği  söylendiğinden, kasaba çarşısında vakit  geçiren Ahmet, 1000 akçeye bir söz-1000 akçeye bir söz diye söylenerek gezen  adam dikkatini çeker, 1000 akçe Ahmet için, altı yıllık çalışmasının karşılığındaki  paradır. Ama bir merak Ahmet"i sarmıştır. Kafasından hesaplar yapar. 3 bin akçem var.1000 akçeyi bu söze vereyim, gerisi bana yeter der  ve kese içindeki 1000 akçeyi adamın eline vererek, söyle der. Adam Ahmet"in kulağına yanaşarak  “KADERDE NE VARSA O OLUR” der. Sözü duyan Ahmet göğsünden biçak yemiş gibi olur. Kendi kendine ben bu sözü zaten biliyordum, derken adamın yanından kaybolduğunu anlar. Ahmet sersemlemiştir. Gözleri buğulanmış, her tarafına ateş basmıştır. Altı yıllık çalışmasının karşılığı 1000 akçesini bildiği bir söze kaptırmıştır. Kendi kendine söylenerek ve meydanda dolaşırken, başka bir adamın daha yüksek bir sesle, 1000 akçeye bir söz diye bağırdığını görür. Yine kafasından hesaplar yapar. Giden parasına bir yandan yanarken, kumarbazın yenilgiye doyamaması gibi, 1000 akçe bana yeter, bir söz daha alayım, belki ilki aldığımdan daha farklı bir şeydir, zararımı kapatırım diyerek, 1000 akçelik ikinci kesesini adamın eline koyar.

Adam, kulağına eğilerek, GÜZEL NEYİ SEVERSE GÜZEL O DUR der. Çeker gider. Ahmet bir darbe daha yemiştir. Ben bu sözü zaten biliyordum diye feveran eder. Bir yandan da bu işte bir hikmet var tesellisi ile çarşıyı adımlarken, başka bir adamın yine 1000 akçeye bir söz diyerek karşıdan geldiğini görür. Ahmet batan balık yan gider diyerek, adamı çağırır üçüncü son kese sinide onun eline vererek, de bakalım der, adam kulağına eğilerek, HER ŞEYİN BİR VAKTİ VARDIR- HİÇ BİR ŞEY ACELEYE GELMEZ, der çeker gider.  On sekiz senede elde ettiği parasını, bildiği üç söze veren Ahmet, yıkılmıştır. Memleketime hangi yüzle döneceğim. Aileme ne derim, diye boynu bükük, gözleri yaşlı, ağaçlıkların altında konaklayan kervana doğru yürür. İnsanların bir yerde toplandığını, her kesin birbirleriyle hararetli bir şekilde bir şeyler konuştuklarını görür. Biraz daha yaklaştığında bir tellalın “Ey ahali Padişahımızın fermanı var, bu kuyuya girip, suyun çıkmasını engelleyen canavarı bertaraf ederek, kuyu suyunun serbest kalmasını sağlayana ağırlığınca altın verilecektir “ sözü üzerine, Ahmet  yakınında bulunan bir kişiye bu ne iştir der. Adam, bu kuyunun kasabanın tek su kaynağı olduğunu, kuyuda bir canavar bulunduğunu, onun suyu kestiğini, aşağıya inmeye cesaret gösterenleri öldürdüğünü, birçok kişinin inmesine rağmen hiçbirinin geri gelmediğini söyler.

Ahmet"in aklına ilk anda satın aldığı ilk söz gelir “KADERDE NE VARSA O OLUR “bağırarak ben kuyuya girerim der. Kuyunun başına gelir, eline bir kılıç,bir hançer, birde mızrak verirler.  Beline bir ip bağlayarak 20 metre derinliğindeki kuyuya salarlar. Kuya ağızda 2 metre genişliğinde iken aşağı indikçe genişliyordu, Ahmet"in ayakları yere basarken, her tarafın insan kemikleriyle dolu olduğunu görür,  korku ve ürperti içinde kafasını karşı tarafındaki köşeye baktığında dev gibi bir ejderhanın başını sağa sola hışımla salladığını görür. Ahmet"in dizlerinin bağı çözülmüştür. Ejderhanın bir tarafında, dünyalar güzeli genç bir kızın, diğer tarafında ise gözleri yuvalarından fırlamış, çirkin mi çirkin bir kurbağa duruyormuş. Ejderha dile gelerek, ey insan oğlu, söyle bakalım, şu kadın mı güzel, yoksa şu kurbağa mı diye sorar. Ahmet tam kadın güzel diyecek iken, ikinci satın aldığı söz aklına gelir. “GÖNÜL NEYİ SEVERSE GÜZEL O DUR” der. Bu cevaptan kahkahalar atarak memnun olduğunu belirten ejderha, meğerse kurbağanın gözü ne aşık imiş, kuyuya her giren, kadın güzel demiş olduğundan ejderha hepsini öldürmüş, suyu da bunun için kesmiş. Padişah tan ağırlığında altın alan Ahmet, çarşıdan alel acele satın aldığı hediyeliklerini at ve develere yükleyerek güle oynaya kervana katılarak evinin yolunu tutmuş.

Hayaller içinde evine bir an evvel kavuşmak için can atan Ahmet. Nihayet evinin bahçesine gelir. Kapıya gitmeden pencereye gözü ilişir, karısı içerde bir delikanlı ile diz dize, göz göze oturmuş söyleşip durmaktalar. O anda karısının kendisine ihanet ettiği kanaatine vararak, kılıcını belinden sıyıran Ahmet, kapıyı omuzlayarak içeri dalar, o anda satın aldığı üçüncü söz hatırına gelir “HER ŞEYİN BİR VAKTİ VARDIR-HİÇBİR ŞEY ACELEYE GELMEZ” durak lar, kılıcını kınına yerleştirir. İç kapıyı açarak içeri girer. Karısı ve delikanlı hemen sedirden kalkmalarıyla “ oğlum bu baban, hele şükür dönebildi” demesiyle, delikanlı Ahmet"in ellerine sarılarak öper, kadın ise yılların birikmiş özlemi ile kocasının boynuna sarılırken, sevinç gözyaşları inci taneleri gibi nur lu yüzünden yuvarlanıp durur.

Abdest siz gezmeyen Ahmet ailesinden birkaç dakikalık müsaade isteyerek, başından geçen bu hikmetli olaylardan dolayı, Kıbleye dönerek Rabbi ne şükretmek için secde ye kapanır.