Eskiden, kadrolu din görevlisi bulunmayan camilerde Cuma günleri, köyün az okumuş yarı din adamı sayılabilecek kişileri hem namaz kıldırır, hem de vaaz ederdi. Bizim köyün 4 camisinden sadece bir tanesinde kadrolu din görevlisi olduğundan, bizim mahallenin camisinde eskiden medreselerde okumuş, daha sonra devam ettirmemiş, Osmanoğlu lakaplı bir zatı muhterem, Cuma günleri hem sohbet eder, hem de namaz kıldırırdı.
Yaz tatillerinde veya fındık mevsiminde tebdili mekan yapmak üzere köye gidince, haliyle Cuma namazını da genellikle mahalle camisinde kılardım. Bir Cuma namazı rahmetli, sohbetinde çocuklarımıza vereceğimiz isimlerden bahsederken, tam önünde oğluna ÖKTEM adını veren Tufan dayı oturmaktaydı. Hoca efendi vaazında, anne babaların çocuklarına isim verirken sorumluluk taşıdıklarını, olur olmaz isimlerin çocuklara verilmemesi gerektiğini, zira kıyamet gününde herkesin ismiyle anılacağını, o nedenle Ahmet, Mehmet, Hasan, Hüseyin gibi güzel isimlerin verilmesi gerektiğini söylerken, sinirlenmiş olmalı ki; birden bire, cemaat cemaat gidip çocuklarınıza oktan, moktan isimler verip, vebal altına giriyorsunuz, bunu size yakıştıramıyorum deyince, hepimiz donduk kaldık.
Meslek odaları ile ilgili Büyükşehir Belediyesi"nin organize edip, bildiri yayınlatamadığı organizasyon ile ilgili, yarı resmi el Ahram gazetesinin uçarken kanatlanan köşe yazarının da adının ne anlama geldiğini, lügatlarda bulamadım. Soyadı güzel ancak; soyadına layık yazılar yazmıyor. Nedenine gelince, yazdığınız yazının gerçeğini bile bile hilafında yazı yazıyorsanız, bu soyadınızın aksine kapkara bir iş olur.
Gelelim meselenin gerçek boyutuna. Bunu daha önce yazmıştım ancak; biraz daha detaylanması gerektiği kanaatindeyim. Bizim Kral hazretleri her seçim öncesi iş adamlarından, meslek kuruluşlarına, derneklerden, vakıflara, sivil toplum örgütlerinden, hemşehri derneklerine arka plandan kendisinin haberi olmadan!.... birilerinin organizasyonu ile, kendisi istemeden!...bildiriler yayınlatıp, bu şehre lazım olduğunu, onunla hizmetlerin daha ileriye gideceğini söyletiyor. Sizin anlayacağınız daha öncede dediğim gibi Yüce yaratanın efendimize; levlake, levlake, lema halektül eflak(Ey resulüm sen olmasan, yeryüzünü yaratmazdım) dediği gibi, bizim meslek odalarının başkanlarından da bu şehirde Y.Ziya Yılmaz başkan olmazsa bu şehir yok olur şeklinde bir basın açıklaması yapmaları istenmiş. Oda başkanlarının bir kısmı bu bildiriye imza atmış. Bir kısmının karşı çıkması neticesi toplantı ertesi güne ertelenmiş. Ertesi gün yapılan toplantı o kadar organize bir toplantı olmuş ki; daha önce toplantılara katılmayan oda başkanları da o toplantıya katılmış. Yeni bir basın açıklaması birileri tarafından yazılıp, Kuyumcular Odası Başkanı Tevfik ağabeye verilmiş. Bildiri okunduktan sonra ortalık karışınca, basına farklı beyanat verilerek toplantı dağılmış. Hatta toplantı sonunda daha önceki basın bildirisine imza atanlar bildiriyi alıp, yırtmışlar! İsimleri bende mevcut.
Uçarken Kanatlanan arkadaşımızın bilip, işine geldiği gibi yazdığı veya bilmediği gerçekler bunlar. Talihsiz meslektaşımın, gazete patronuna söyleyeceğim şu ki; Daha önce yaptığı işlerde başarısızlığı nedeniyle işinden kovulan, yazdığı yazıyı ilkokulda okuyan çocukların seviyesine göre yazan bu arkadaşımızı, bulmak için çok mu aradı? Yoksa keresteci kardeşimizin emanetçisi olarak mı bulunuyor gazetede, merak ettim doğrusu? Şehrimizin en eski ve nerede ise ilk yerel gazetesi olan gazetenin, bu hale gelmesine gerçekten üzülüyorum. Gazetecilik gerekirse her şeyini feda edip, doğruları yazmak gereken bir meslektir. Biz bunu yapmasa idik bir yılda bu mesafeyi alabilir miydik? Yaptığınız işin gereğini yapmazsanız, iş gereğini yapar ve sizi tasfiye eder. İlkeli, dürüst, yansız, haklıdan yana gazetecilik yapmamız temennisiyle, Hoşçakalınız...