Türk sinemasının unutulmaz karakter oyuncusu Yadigâr Ejder'in doğumundan vefatına kadar hayatının tüm detaylarını anlatan kitap sinemamızın 100. yılında 3.adamlara ve kadınlara bir selam niteliği taşıyor.
Erhan Tuncer hayatını Türk sinemasının bir kenara itilmiş, kıymeti bilinmemiş '3. adamları' ve '3. kadınları'na adamış henüz 27 yaşında genç bir sinemacı. Maltepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema Bölümü'nden mezun. Sinematek'te Dramatik Yazarlık ve Senaryo Atölyesi Eğitmeni. 2009 yılında açtığı '3. Adam' adlı bir bloğu var. TRT Belgesel kanalında Türk sinemasının karakter oyuncularının hayatını anlatan bir belgesel yapıyor. Şimdilerdeyse kasım ayının sonlarına doğru okuyucuyla buluşacak 'Bir Yadigar Ejder Kitabı'nın heyecanını yaşıyor. Genç bir sinemacının, 'birinci' olmanın çok önemli sayıldığı modern çağda, sinema tarihimizin madunları konusunda bu kadar duyarlı olması ve onların unutulmaması için canla başla çalışması sevindirici olduğu kadar şaşırtıcı aslında. Bu duygularla buluşuyoruz Erhan'la; '3. Adam' merakını ve 'Yadigâr Ejder'i dinliyoruz.
3. ADAMLARA İADE-İ İTİBAR
Çocukluğumdan beri Sait Faik'i, Orhan Veli'yi, Orhan Kemal'i severdim ben. Oğuz Atay'ın 'sessiz fazilet' olarak tarif ettiği insanların hikâyeleri daha çok dikkatimi çekerdi. Bu halamdan kalan sinema sevgisiyle birleşince, sinemanın sessiz faziletlerinin peşinden giderken buldum kendimi. '3. Adam' diye bir kavram oluşturdum. 2009 yılında bu isimle bir blog kurdum. Bu çalışmalar aslında yıllardır figüran zannettiğimiz bu karakter oyuncularına bir iade-i itibardır. Yadigâr Ejder'in hayatını kitap yapmaya karar vermemin sebebiyse onun ölüm hikâyesiydi. 'Taksim Parkı'nda donarak öldü' diye haberler çıktı. Bu beni etkiledi. Araştırmaya başladım ve araştırdıkça hikâyesi içine çekti beni. Üçüncü Adam'da yayınlamış olduğum 'Yadigâr Ejder Dosyası'na teşekkür yorumu yazan, yeğeni Özlem Erdoğan Çelik ile iletişime geçip Yadigâr Ejder'in kız kardeşiyle röportaj yapmamın ardından, kitapla ilgili tüm taşlar yerine oturdu. Bu kitap, karakter oyuncularını, set işçilerini, kameramanları, sette getir götür yapan insanları görmezden gelip sinemayı yalnızca büyük yıldızlardan ve büyük yönetmenlerden ibaret gösteren zihniyete bir tepki, bir protestodur aslında.
TEK TABANCA YAŞAMAYI SEÇTİ
Yadigâr, 1951 yılında Sivas'ta, orta halli bir ailenin iki kız, iki erkek 4 çocuğunun en büyüğü olarak dünyaya geliyor. Sürekli evden kaçan asi bir çocuk. İlkokul 3. sınıfa başladığı ilk günler okuldan kaçıyor ve bir daha gitmiyor. Sivas'ta pek çok iş yapıyor; odun kırıyor, taş taşıyor, boyacılık yapıyor, düğün salonlarında çalışıyor. Sinemalarda simit, gazoz, su satıyor. Sinema orada giriyor kanına. Bu işleri mecbur olduğu için değil, yalnız başına yaşayabilmek için yapıyor ama. Yoksa ailesi ona çok değer veriyor. Babası Almanya'da işçi... Yadigâr sürekli evden kaçtığı için ailenin onu yola getirme çabası var. Sonunda baba onu da Almanya'ya götürüyor. Tersanede bir yıl çalışıyor. Çok da iyi para kazanıyor ama o gönlünde yatan aslanın, sinemanın peşine düşüyor. 1967 yılında İstanbul'a geliyor ve 1971'de ilk filminde oynuyor. Yalnız bırakılmış değil, yalnızlığı tercih etmiş. İstanbul'a geldiği yıldan itibaren hep otellerde kalmış. Hiçbir zaman evi olmamış. Bir mekâna, bir insana bağlı kalmayı istememiş. Tek tabanca yaşamayı seven bir adam. Sinemanın başına buyruk kahramanı. Kimseye minnet etmemiş. Tek yol arkadaşı, tek dostu, sevgilisi, ailesi sinema
Hüseyin Abi (Alemdar) "Onun ilacı sinemaydı. Ayağı şişerdi sinemayla tedavi ederdi" demişti.
AMBARGO UYGULANDI
Sinemada kendisine ciddi bir ambargo uygulanıyor bir dönem. Yılda 10-15 filmde oynarken 80-90 yılları arasında bu sayı 2-3 filme düşüyor. Bu kırılmanın temel sebeplerinden birinin, Doktor Civanım filminde Kemal Sunal'la yaşadıkları tartışma olduğu rivayet edilir. Karavana alınmama mevzusu ve Yadigâr'ın "Biz insan değil miyiz?" çıkışı. Ama bunun gerçek olmadığına kanaat getirdim. Çünkü ikilinin o filmden sonra başka filmleri de var birlikte. İkinci rivayet de Kemal Sunal ile son oynadığı Tarzan Rıfkı filminde Kemal Sunal'ın kafasına yanlışlıkla biraz sert vuruyor. Kemal Sunal çok sinirleniyor. Bu olaydan sonra oynadığı film sayısı ciddi biçimde düşüyor. Yadigâr çok iyi niyetli, temiz kalpli bir adam ama aynı zamanda isyankâr. Haksızlığa "Yeter" diyebilen biri. Oysa hiçbir karakter oyuncusu "Yeter" diyemez; derse iş bulamaz. İşte Yadigâr'da bu var. Sadece Kemal Sunal'a değil, genel bir sitemi var Yadigâr'ın.
DALGALI BİR FİLMOGRAFİ
Yadigâr Ejder kadar filmografisi dalgalı bir oyuncu görmedim. Mesela 1974 yılında 24 filmde oynuyor. Bunlardan birinde Kemal Sunal'la kafa kafaya başrolde. Diğerlerinde kamerada görmek bile mümkün değil, bir yıl sonra yine başrol
Devlet Kuşu'nda ciddi bir performans sergiliyor ama bir sonraki filminde Cüneyt Arkın'dan dayak yerken görüyorsunuz. Bir sonraki filmde arkadaki badigardlardan biridir sadece. Buna mecbur. "Ben Kemal Sunal'la başrol oynadım, bu rolü kabul etmem" diyemez. Piyasada "Yadigâr film seçiyor" diye duyulursa bir daha kimse iş vermez. Yapımcılar onları küçük paralara mecbur bırakıyor.
SİNEMAYA ÂŞIK BİR ADAM
Yadigar, kavgacı karakter oyuncuları arasında jönün aşması gereken son engeldir. Amerikan sinemasındaki gibi binalar yıkılamadığı için jönün kahramanlığını gösterebilecek bir semboldür. Jön karakter oyuncularını dövebildiği kadar alkış alır. Bu yüzden 'Cüneyt Arkın'dan dayak yiyen adam'dır. Sonra ses sanatçılarının filmlerinde başrolün yakın saf arkadaşını oynamaya döner iş. Tam da bu dönemde vefat eder. Yadigâr Ejder dosyasının esas cümlelerinden biri şuydu: "Kimse onun durumuna düşmedi çünkü hiç kimse sinemayı onun kadar sevmedi." Başına ne geldiyse bu sınırsız sinema sevgisi yüzünden geldi. Sinemaya âşık bir adam. Dostu, sevgilisi, ailesi, her şeyi sinema
40 YAŞINDA ÖLDÜ
Yadigâr Ejder'in Taksim Parkı'nda donarak öldüğü haberi gerçeği yansıtmıyor. Yadigâr aslında 4 Mart 1991'de yemek yemek için girdiği bir lokantanın tuvaletinde beyin kanaması geçiriyor ve orada vefat ediyor. Cenazesini lokantanın önüne çıkarıyorlar. Onu orada gören insanlar da sokakta öldüğünü sanıyor. Bu kulaktan kulağa 'Parkta donarak öldü' oluyor. Çünkü işsiz kaldığı dönemlerde gününü o parkta geçiriyor. Aslında öldüğü dönem ambargoyu kırıp iş bulmaya başladığı bir dönem. Öldüğünde 40 yaşında. Çok genç ama ileri düzeyde şeker hastalığı ve yüksek tansiyonu var.
CEMAL SÜREYA'YA KOMŞU YATIYOR
Yadigâr'ın mezarının kimsesizler mezarlığında olduğuna dair rivayet vardı. Bu kitapta çok emeği olan yapımcı Mehmet Alemdar'ın oğlu şair ve senarist Hüseyin Alemdar bana "Yadigâr Ejder kimsesizler mezarlığında değil, Kulaksız Mezarlığı'nda Cemal Süreya'ya komşu yatmaktadır" diye mesaj yazınca Kulaksız Mezarlığı'na gidip mezarını buldum. Mezar taşındaki ismi Adnan Ayberg. Aslında gerçek soyadı Koyun. Aile Köylü olarak değiştiriyor.
STARLAR İTİRAZ ETMELİ
Şimdilerde öyle büyük dramlar yaşanmıyor artık ama sigorta meselesi ve çalışma koşulları maalesef hâlâ aynı. Özellikle set işçilerinin çok ciddi sıkıntıları var. Eleştirdiğimiz Yeşilçam şartları şimdi dizlerde sürüyor. Özellikle star dediğimiz kişilerin buna itiraz etmesi gerekiyor. Bölüm başına 100 bin lira alan bir insanın huzurunu kaçırması zor ama bu cesareti göstermesi gerekiyor. Çünkü yapımcıları ancak onlar yola getirir. Zamanında Yadigâr Ejder bunu yaptığı zaman ne olduğunu gördük. Hemen sektör dışına itilirler. Ben '3. Adam' bloğunu açtığım günden bu yana emek veren bu insanların emeğinin karşılığının almasının peşindeyim. Hayatım boyunca da bunun mücadelesini sürdüreceğim. Bunu filmle yaptım, kitapla yapıyorum, blogla yapıyorum, belgeselle yapıyorum. 100. yaşını kutlayacağımız sinemamıza her alanında emek vermiş, tüm sinema emekçilerine selam olsun! En çok da Üçüncü Adamlara, Üçüncü Kadınlara!
Kaynak: Akşam