Ülkemizin son 15 yılda aldığı gelişmişlik mesafesini, 15 yıl önce kimse hâyâl bile edemezdi. Anadolu, yaklaşık son iki yüz yılda, ya geriye gitti ya da yerinde saydı. Bırakın teknolojik ve uygarlık gelişmelerini, kendi öz değerlerini bile hayatına yansıtmaz hâle geldi.
Dünyanın yeni egemenleri, eski ve kâdim egemen olarak görüp, korktuları Osmanlı torunlarını Anadolu'ya hapsedip, nefes darlığı çekerek yaşamlarını istediler. Bunun için "yedi düvel" olarak, 10'u, 20'si bir olup, bu projeyi gerçekleştirmek için tek vücut oldular. Belli oranda bunu başardılar da. Millet, Anadolu'nun öz değerlerinin gereği olan inançları doğrultusunda haraketlenmeye başlayınca da, darbelere önünü kestiler.
Milletle devleti, devletle dini ayırdılar. Dindarı, devlet düşmanı saydılar. Devlete dindarları boğdurdular. İrtica diyerek, inançlara saldırılar. İtiraz edenin kafasını kırdılar. Çarşafa tahammülü bırak, başörtüsüne bile, "devlete isyan" dediler. Başını örten öğrencileri sokaklara serdiler.
Devleti idare eden kadroların istediği şekilde bir toplum inşa etmek istediler. Kalp temizliği beyanının, iyi müslüman olmanın şartı kabul ettiler. Evde seccade, dışarıda camiyi dini yaşam için yeterli gördüler. Dini yaşamın şart ve sınırlarını kendileri belirlediler.
Milletin önünü kesmek, değerlerine savaş açmaktan, ülkeyi geliştirmeye akıl erdiremediler. Ülkemizi dilenci durumuna düşürdüler. Kara, hava ve demir yollarını, üçüncü dünya ülkeleri standardında işlettiler. Hastaneler ve postanelerde gerikalmışlığın nasıl olduğunu gösterdiler. Bırakın mesafeli oldukları İslamî değerleri, insani değerleri bile topluma çok gördüler.
Milletin çalışıp, kazandığını çalarak ve soyarak hayat yaşayanları tebrik ettiler. Hazineyi boşaltanlar için "ben verdim" diyebilecek kadar insanların emeği ile dalga geçtiler. Başörtüsü takanları Arabistan'da yaşamaya havale ettiler. Milletin meclisine, millet kıyafetiyle girmeyi "devlete kafa tutma" diye tanımladılar. Son 50-60 yıllık yakın tarihte bile, milletimize, ciltler dolusu kitap yazılabilecek olumsuzluklar yaşattılar. Ekonomiyi batırdılar. Kuyruklar oluşturdular. Bin Yıllık tarihi, 600 yıllık abiliği olan milletimizi dünyaya küçük düşürdüler.
2000'li yıllar, milletimizin kaderine sahip çıkıp, ayağa kalkarak, kendini ispatladığı yıllar olarak tarihe geçecektir. Tarih, 15 yılda Avrupa standartlarını yakalamış, hatta aşmış bir toplumdan bahsedecek gelecekte. O toplum milletimiz olacak, neslimiz de bundan gurur duyacaktır.
Çağdaş ülke olmanın gereği olan ulaşım, sağlık, haberleşme ve eğitim gibi temel alanlarda ülkemiz çok önemli mesafeler almıştır. Karşılaşılan olumsuzluklar, vesayet rejiminin etkileri, mevzuatların yetersizliği ve kamu personelinin tek tip zihni yapıya sahip olması gibi unsurlara rağmen ülkemiz hâyâl edilemeyen gelişmişlikler yakalamış, yenilikler yapmıştır.
Ayağa kalkmaya çalışan milletimiz, 28 Şubat post modern darbesiyle, tekrar tokatlanmış ama bu tokat milletin şahlanmasına neden olabilecek bir karara dönüşmüştür. Yeni Türkiye, artık diğer adıyla "Gelişmiş Türkiye"dir. Her şeyi milli olan ve özlenen Türkiye inşa edilmiştir. Yeni Türkiye, otobanlarıyla, duble yollarıyla, hızlı tren ağlarıyla, deniz altı tüp geçtilerle, köprülerle, havaalanlarıyla tarif edilir olmuştur. Dünya egemenlerinin rüyalarını, önce milletin kendi iradesine sahip çıkmaları, sonra da bu gelişmeler bozmuştur. Hele, üçüncü boğaz köprüsü, İstanbul'a üçüncü havaalanı ve yeni bir boğazla Karadeniz'in Marmara denizine bağlanması projeleri egemenleri çıldırtmıştır.
Üçüncü boğaz köprüsünün sayısal olarak ikinci köprüye ilavesi değil, bu köprünün milli irade, milli sermaye ve milli zihinle yapılmış olmasıdır dünya egemenlerini çıldırtan husus. Onların özelde milletimiz, genelde müslümanlar üzerinde son 200 yıldır yaptıkları tahribat ve tarif üçüncü boğaz köprüsüyle tarihe karışmıştır. 15 Temmuz bu gelişmişliğe karşı bir "İşgal Girişimi" olmuştur.
Üçüncü boğaz köprüsü; milli zihin, milli sermaye, milli irade ve dini hassasiyettir. Haçlı harekâtına, milli iradenin verdiği bir cevaptır.