Son günlerde gazete, dergi ve televizyon haberlerini izliyoruz. Televizyonlarda birinci haber olarak verilmezse de haberlerin ortalarında bir yerde gazetecilerin gözaltına alınması haberlerini okuyup dinliyoruz. Ancak bir parantez açmak gerekli sevgili okurlar ve meslektaşlarım. Bu tür haberleri bir kaç televizyon ve gazete dışında da haber yapan olmadı. Örneğin ben Samsun'da bu konuyla ilgili Samsun Gazeteciler Cemiyetinin bir basın açıklaması yaptığını yada kınamada bulunduğunu duymadım ve okumadım. Nedense hep Türkiye Gazeteciler Sendikası ve Çağdaş Gazeteciler Derneği açıklamalarda bulunuyor. Gazetecilerin toplandığı tek mesleki çatı bunlar mı? Samsun'da, yada başka bir yerde bir gazeteci zarar görse hemen TGS ve ÇGD açıklamalarda bulunuyor. Tepkilerini dile getiriyorlar. Benim bildiğim bütün illerde ve hatta bazı ilçelerde bile gazeteciler cemiyet veya dernekleri var. Onlarında bu konuda meslektaşlarına sahip çıkmaları gerekli. Aksi takdirde şu duruma düşeriz. Önce komünistleri götürdüler, sesimi çıkarmadım çünkü komünist değildim. Sonra sosyalistleri götürdüler, sesimi çıkarmadım çünkü tutuklanacak sosyalist değildim. Sonra sendikacıları götürdüler, sesimi çıkarmadım çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri götürdüler, sesimi çıkarmadım çünkü Yahudi değildim. Sonra beni götürmeye geldiler, benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı. Bu örneği yaşamak istemiyorsak eğer hepimiz birimiz, birimiz hepimiz için mücadele vermeliyiz. Yoksa düşünceleri ve ifadeleri nedeniyle her gün bir başka gazeteci arkadaşımız gözaltına alınır ve tutuklanırlar. Bu konuda her zaman takdir ettiğim ve meslektaşları için gecenin bir yarısı demeden kar kış demeden yağmur çamur demeden iki eli kanda olsa kalkıp meslektaşlarını desteklemeye gider ve sonuna kadar da mücadelesini verir. Çağdaş Gazeteciler Derneği Genel Başkanı Ahmet Abakay abimiz. Üstadımız bana bir ileti göndermiş. İletisini yazıma eklemek istedim. Belki sevgili meslektaşlarım okurlar ve birlik oluruz ve kenetleniriz. Ahmet Abakay'ın iletisi aynen şöyle:
"Çağdaş Gazeteciler Derneği Dicle Haber Ajansının basılmasını ve gözaltıları kınıyorum, ÇGD olarak içişleri bakanının işkenceci polisi savunması,basını suçlaması sorumsuzluktur. Basın , düşünce ve ifade özgürlüğü üzerindeki baskıların giderek daha da arttığı izlenirken, bugün de Dicle Haber Ajansının çeşitli illerdeki büroları polis tarafından basılmıştır. Ankara bürosundan meslektaşımız, üyemiz Kenan Kırkaya da gözaltına alınanlar arasında bulunmaktadır.Cezaevlerindeki gazetecilerin azalmasını beklerken, bunlara yenilerin eklenmesi kabul edilemez bir gelişmedir. Gazeteciler ve basın kuruluşları üzerindeki bu baskılar ve saldırılar korku ve ağır oto sansür iklimini arttırırken, basın ve ifade özgürlüğü konusunda Türkiye'yi uluslararası çapta ikinci sınıf ülke konumuna sokmakta, itibar zedelenmesine yol açmaktadır. ÇGD olarak medya kuruluşları ve gazeteciler üzerindeki bu baskı ve gözaltıların, sona erdirilmesini gazeteci arkadaşımız Kenan Kırkaya ve gözaltına alınan tüm meslektaşlarımızın derhal serbest bırakılmasını .talep ediyoruz,.Bu arada , özellikle basın kuruluşlarını ve yazarları bu haksızlığa ve baskılara karşı tepki vermeye davet ediyoruz. İÇİŞLERİ BAKANI SUÇU VE SUÇLUYU KORUYAMAZ, Öte yandan ,İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, önceki gün, İzmir Karabağlar Polis, Merkezi'nde işkenceye maruz kalan Fevziye Cengiz'le ilgili haberler, konusunda çok tartışılacak bir açıklamaya imza attı. İçişleri Bakanı, işkence haberleri için, özetle, şunları söylüyor: Bakanlığımız 17 Temmuzda disiplin ve idari soruşturmayı başlatmıştır. Aradan aylar geçmiştir. 3 Aralıkta bir görüntü kasetine ulaşılmıştır. Kaseti 3 Aralık'ta yeni bir olaymış gibi kamuoyuna takdim ederek bir anlamda bu ülke kamuoyunu zaman yönünden yanıltmaya hakkımız var mı? Tasvip etmediğimiz bu olayın şüphelilerine hukukun emrettiği cezanın ötesinde bir ceza mı verelim? İzmir Konak Meydanı'na bir darağacı kuralım da bu personeli darağacına asalım mı? Bir olay üzerinden yüzyılların teşkilatı imaj yönünden zedelenmeye ve üzerinden bir yerlere bazı mesajlar verilmeye çalışılıyor. Olaylarla canı pahasına mücadele eden asker, polis ve şehitlerimizin anneleri yok mu, onlar anne değil mi, onların insan hakları olarak evladını sevme, evladını görme hakkı elinden alınmış değil mi? Türkiye'de konuları saptırma konusunda hiç kimsenin cambazlık yapmaya hakkı yoktur." Sayın Bakan, görevini yaparken polis ve diğer güvenlik güçlerinin maruz kaldıkları olumsuzlukları, onların annelerinin yaşadıklarını gündeme getirmek için neden bir işkence olayını esas alıyor bilinmez ama şunu anımsatmak isteriz: Söz konusu haber, bir gazeteci arkadaşımızın, mesleki çabaları sonucu yapılmış, konuyla ilgili dava açılıp, gizlilik kararı kalktıktan hemen sonra görüntüler gündeme getirilmiştir. Öyle olmasaydı da 6 ay önce kayıt altına alınan bir işkence görüntüsü dünyanın her yerinde haberdir. İçişleri Bakanlığı ve İzmir Valiliği, her ne kadar konuyla ilgili soruşturma açmış olsa bile, haberler yapılana kadar söz konusu polisler görevden bile uzaklaştırılmamış, işkence gören mağdur ve ailesi ise tehdit altında yaşamını sürdürmüştür. Konuyla ilgili yapılan haber, sadece görüntülerin kamuoyuna aktarımından ibaret de değildir. İşkence yapan polisleri izleyen ve müdahale bile etmeyen polisler hakkında hiçbir işlem yapılmadığı, işkence mağdurunun doktor muayenesinin baskı altında yapıldığı, doktorun işkence izlerini gizlediği, savcının işkence mağduru hakkında 6,5 yıla kadar hapis istemiyle dava açarken, işkenceyi yapanların sadece 1,5 yıla kadar hapsini istediği, ardı ardına yapılan bu haberlerle açığa çıkmıştır. İşkencenin "münferit" olmadığını açıkça ortaya koyan, işkencenin varlığını gösteren bir haber üzerinden gazetecileri suçlayıp, polislerin sorunlarına eğilmek için "işkence haberlerini" eleştirmek, sorumsuzluktur, suçu ve suçluyu övmektir. . Sayın bakanın yapması gereken, olayı açığa çıkaran gazeteciyi takdir etmek olmalıdır. Yine Sayın Bakan unutmasın ki, polis teşkilatının imajı, vatandaşa işkence ve kötü muamele yapan, hukuk dışına çıkan ve amirlerince korunanlar tarafından zedelenir. Bu yazımda sevgili meslektaşlarıma Düşünce ve İfade özgürlüğümüzün olmadığını gerek kendi düşüncemle ve gerekse ÇGD genel Başkanı Ahmet Abakay'ın anlatımları ile vurgulamaya çalıştım. Umarım sizlere bir şeyler vermeye çalışmışımdır. Özgür Düşünce'den saygılarımla