İkbal, tarih boyunca insanların daha sağlıklı, dengeli ve huzurlu bir hayat için kainat eczanesinin şifa dağıtan sebeplerine tutunarak yaşama çabasında olduklarını belirtti. Orta çağdan bu yana fitoterapinin (bitkilerle tedavi) yanı sıra litoterapinin de yaygın bir biçimde kullanılan bilimsel ve en doğal terapi metotlarından olduğunu dile getiren İkbal, kainat eczanesinde sunulan 124 bin bitkinin kökü, sapı, yaprağı, çiçeği, meyvesi, dalı ve yağlarından elde edilen besinlerle gıda olarak alınan mineral ve vitaminler ile bilinen 2 bin 700 çeşit doğal taşın içindeki mineral ve vitaminlerin de aynı, hatta çok daha saf ve kalıcı olduğunu kaydetti. İkbal, bitkilerin ve gıdaların kullanılarak tükendiğini, ancak milyonlarca yıl yer altında emilip biriken enerji yoğunluğuna sahip taşların insan bedeni için tükenmez bir enerji ve mineral kaynağı olduğunu belirterek, taşlarla tedavinin bilgi, emek, sabır ve deneyim gerektirdiğini, ancak kimyasal ilaçlar gibi hiçbir yan etkisi bulunmadığını anlattı. Taşların hücre emilimiyle vücuda enerji ve vitamin olarak nüfuz ederken, bir yandan da kozmozdan (tüm dış alem) bedene ulaşan enerjilerin büyük kısmını toplayıp süzgeçten geçirerek eleme ayrıştırma özelliğiyle, vücutta biriken toksik (atık ve zararlı) maddelerin temizlenmesini de sağladığını dile getiren İkbal, taşların da toprak ve suyla temizlenip üzerindeki negatif enerjilerden arınmaya ihtiyacı olduğunu kaydetti. İkbal, dalga boyları ve enerji yoğunlukları, oluştukları ekolojik denge ve hava şartlarına göre farklılıklar gösteren taşların hücre yüzeyinde biokimyevi reaksiyon oluşturarak hücre rezonansı (yenilenme) sağladığını belirterek, her hangi bir antibiyotik veya ağrı kesici bir tablet gibi derhal etki gösterecek bir defalık bir uygulama tarzında da algılanılmaması gerektiğini söyledi.
Türkler'in yada taşı
İkbal, eski Çin kaynakları başta olmak üzere pek çok tarihi kayıt ve belgeye göre Türkler'in atalarına göklerden gelen sihirli bir taş armağan ettiğini, bu taşın her devirde Türk şamanlarının ve büyük Türk komutanlarının ellerinde bulunduğunu anlattı. ''Yada taşı'' diye anılan bu taştan, İslam kaynaklarının da söz ettiğini, Türkler'in bir zamanlar ellerinde bulundurdukları bu taşa ''Hacer'ül Matar'' veya ''Seng-i Cede'' diyerek yağmur yağdırdıkları ve İslam tarihçisi İbnu'l Fakih'in kayıtlarında, Halife Memun'un bu gizemli taş hakkında araştırma yaptırdığını aktardı. Osmanlı sarayında ''ehl-i hiraf'' denilen ve değerli taşları el sanatlarıyla bezeyip işleyenlerin oluşturduğu bir zümre yetiştirildiğini dile getiren İkbal, ''Mekanlarda, mimaride, yaşamın bizzat içinde birebir doğallık içinde tüm doğal taşları, değerleriyle kabul edip daha da değerlendiren Osmanlı, şifa kaynağı olarak da taşları her zaman bilinçle kullana gelmiştir'' dedi.
En fazla istismar kehribarda
İkbal, ''Kesinlikle bir uzmana danışılmadan gelişigüzel bir biçimde, bijuterik ve ticari amaçlarla yönlendirilmiş basit çıkarların pazarlaması yaklaşımlarıyla bilinçsiz taş kullanımının yarardan ziyade zarar getireceği unutulmamalıdır'' diyerek, şöyle devam etti: ''Doğallıktan uzaklaşan günümüz insanları olarak bugün ne yazık ki hepimiz, kendimize düşen payda istismarlara maruz kalıyoruz. Talebimizin ne olduğunu tam olarak bilemediğimiz için yönlendirildiğimiz vasıtaların da bizi sonuca ulaştırmayacak istismarlar olduğunu ya fark edemiyor ya da çok geç farkına varıyoruz. Özellikle doğal taşlar ile ilgili doğru ve bilinçli bir kullanım gerekmektedir ki bunun aksi hem kullanan, hem de bu işi ticaret amacıyla yapanlar için istismara açık bir kapı bırakmaktadır. Bu bakımdan dikkatli ve bilinçli olarak taş seçimi ve kullanımı yapılmalıdır.'' Taklit ve sentetik çeşitleriyle doğalmış gibi satılan kehribarın da aralarında bulunduğu pek çok taşı gerçeğinden ayırt edecek bazı fiziksel ve kimyasal özelliklerin bilinmesi gerektiğini vurgulayan İkbal, şunları kaydetti: ''Genellikle istismarı en fazla yapılıp, sentetikleriyle yüksek fiyatlara pazarlanan kehribar, değerli bir şifa kaynağı olarak Orta çağdan beri kullanılmaktadır. Oldukça yumuşak ve çok hafiftir. Özellikle ısıtıldığı zaman elektriksel ve manyetik özellikleri daha fazla açığa çıkar. Kehribarı taklitlerinden ayırt etmek için kor haline getirilmiş ince bir iğne ucu, taşın taban kısmına dokundurulabilir. Gerçek kehribarda hoş bir çam reçinesi kokusu ortama yayılırken, plastik özellikli bir sentetik malzemeden kötü bir koku yayılacaktır. Tek bir damla alkol veya eter gerçek kehribarı etkilemezken, sentetik maddeyi yapışkan hale getirecektir. Satın alınan her taşın buna benzer bazı ayırt edici özellikleri bilinmeli ve buna göre değerlendirilerek doğru bir kullanım gerçekleştirilmelidir ki taşların enerji boyutundan azami istifade edilebilsin.'' İkbal, her taşın tedavi etkisinin ayrı ayrı belirlenmiş olmasına rağmen, doğru taşın seçilmesinde kişilerin hislerinin ve öngörüsünün de çok önemli olduğunu dile getirerek, ''Bir taşa doğru çekildiğinizi hissettiğinizde sezgileriniz, içsel rehberiniz bu taşın sizin için uygun olduğunu söylemektedir. Bir taşın sizi cezbetmesinin nedeni, o an ona duyduğunuz gereksinimden dolayı oluşan çekim gücüdür. İhtiyaç duyduğunuz ve o an sizin için uygun olan taşa doğru çekilirsiniz. Bu sebeple vücut dilinizi hafife almayın. Gerek bazı süs taşlarına duyduğunuz yakınlık, gerekse bazı renklere daha sıcak bakmanız bu enerji gereksiniminin sonucudur'' şeklinde konuştu.