Uzun bir aradan sonra yüz yüze eğitim başlamış durumda. Bir buçuk yıllık uzaktan eğitim dönemi gerek öğrencilerimizi gerekse öğretmenlerimizi bir hayli üzdü. Uzun süre evde kalmak herkes için zor oldu. Sürekli olarak dışarı çıkmaya alışkın bir toplum olduğumuzdan bu durum hem öğrencileri hem de öğretmenleri fazlasıyla yordu. Ancak ister istemez bu yorgunluk beraberinde bir atalet de getirdi. Yüz yüze eğitimden uzak kalan öğrenciler de öğretmenler de heyecanla okullarına gidecekler. Uzaktan eğitim her ne kadar verilmeye çalışılsa da öğrencilerin sınavlarda gösterdikleri başarı bu işin uzaktan olmayacağının açık ve net delili oldu. Maalesef kaliteli eğitim uzaktan olmuyor. Her meslekte olduğu gibi eğitimde de belli başlı kurallar manzumesi vardır. Öğretmen anlatacak öğrenci dinleyecek, öğretmen soru soracak öğrenci cevaplayacak, öğretmen sınav yapacak öğrenci başarılı olacak ki bu işin hem tadı hem de kalitesi olsun.
Gelelim eğitimdeki sorunlarımıza. Son on beş yirmi yıllık süreçte Milli Eğitim Bakanlığı, eğitim konusunda fiziki binalar yapmada bir hayli ilerleme sağladı. Hüseyin Çelik döneminde eğitime yüzde yüz katkı projesi kapsamında Türkiye genelinde pek çok iş adamının da desteği ile okullar yapıldı. Bu okullara destek veren iş adamlarının isimleri verildi, şehrimizde de bu minvalde okullar yapıldı. Bu sayede de ikili öğretimden tekli öğretime geçildi ama neticede nüfus artışına orantılı olarak okul yapma işi olmayınca sınıf mevcutları istenilen düzeyde değil ama buna da şükür demek durumundayız. Eğitim politikalarına gelince; Ömer Dinçer’in bakanlığı döneminde uygulamaya konulan 4+4+4 model eğitim kötü sonuçlar doğurdu. Çocuklar dört yaşından itibaren anaokulu ve ilkokul serüvenine başlayınca erken yaşlarda yorulup üniversitelerde başarısız oldular. Bu politikalar ciddi anlamda sıkıntılar ortaya çıkardı. Daha sonra kısmen bu politikalardan vazgeçilse de tam olarak eski sisteme dönülmediğinden eğitimde bir karmaşadır gidiyor.
Sürekli değişen sınav sistemleri de eğitim kalitesini ciddi anlamda düşürdü. Önceden öğrencilerin sınavla girdikleri okullar adrese dayalı sisteme dönünce burada da sıkıntılar yaşandı. Şimdi yine belli okullar sınavla öğrenci almakta ancak puanları tutmayan öğrencilerin imam hatip okullarına yönlendirmelerine tepki veren bazı veliler özel okulları tercih ettiler. İmam hatip demişken bu konuda birkaç kelam etmek istiyorum. 28 Şubat sürecinde imam hatip okullarını tercih eden öğrenci oranı diğer liselere oranla yüzde yirmi beşler bandında iken şimdi bu oranın yüzde on beşlere gerilemesi çok enteresan bir durumdur. Eskiden insanlar çocuklarını imam hatip okullarına vermek için torpil ararlarken şimdilerde durum tam tersine bir vaziyet aldı. Bu konuda sürekli Milli Eğitim idarecilerini ve okul yöneticilerini zorlamak fevkalade yanlış bir uygulamadır. Sorunun kaynağı ailedir. Aile, çocuğuna imama hatip kültürünü vermez ise yapacak hiçbir şey yoktur. İmam hatip okulunda neden okunması gerektiğini aile çocuğuna yaşayarak anlatmazsa yine işe yaramaz. Önce aile İslam’ı yaşayacak. Çocuk, ailenin yaşam biçimini gördükten sonra zaten gereğini yapar. Aile, İslam’dan uzaksa çocuk ne yapsın? Okul ne yapsın? Devlet ne yapsın? Sağ olsun Vali Bey sürekli olarak gençlik konusunda çabalıyor ama sadece onun veya eğitim camiasının vereceği uğraş bir yere kadar sonuç verir ondan sonrasına vermez.
Bir de mesleki eğitim çok önemli, şu anda ülkemizde ara eleman olarak adlandırdığımız teknikerinden ustasına, çırağından kalfasına ara eleman bulmak neredeyse mümkün değil. Oysaki bu tür elemanların ne kadar gerekli olduğu ortada. Herkes üniversite bitirip işsiz olacağına belli bir kesim teknik liselerden mezun olduktan sonra iş hayatında yerini alırsa ülkemiz açısından çok daha yararlı olur. Bugün işsizlik oranına bir bakalım. Eğitim düzeyleri çok yüksek. Oysaki pek çok iş kolunda kaynakçısından makine teknisyenine, çizimcisinden kesimcisine pek çok konuda eleman bulmak çok zor. Bu konuları da ele alarak yeni milli eğitim bakanının politikalar geliştirmesi gerektiği kanaatindeyim. Sözlerime son vermeden üzerinde durmam gereken önemli bir başka konu da okul önlerinde alınması gereken polisiye tedbirlerdir. Bu konuda Emniyet Müdürlüğünün gerekli önlemleri aldığını bilmekle beraber uyuşturucu kullanma yaşının nerelere düştüğünü de hatırlatarak sözlerime son vermek istiyorum. Uzun bir aradan sonra yeni eğitim öğretim yılının öğretmenlerimize, öğrencilerimize, velilerimize ve ülkemize hayır getirmesini temenni ediyorum. Kalın sağlıcakla.