Hepimizin günlük hayatının içinde olan beslenmede; kendimiz için en iyisini, en sağlıklısını bulmak isterken belki de şimdiye kadar ismini dahi tam bilmediğimiz onlarca diyet uygulamaya çalıştık, kimisi iyiydi ama uzun vadeli uygulanması problemdi, kimisi enerji açısından bize iyi gelmedi, kendimizi halsiz, yorgun, güçsüz hissettik, kimisinde gram gram ölçüm yapacağız diye bıktık usandık… Dukan, Hollywood, Ketojenik, İsveç, Karatay, Montignac, Vejetaryen, Akdeniz, Dash, Nordik, Flexitaryen, Wahls… Daha bilmediğimiz onlarca diyet çeşidi…
İyi beslenme, sağlık ve gelişimin kritik bir parçasıdır. Dünya Sağlık Örgütü'ne (WHO) göre, daha iyi beslenme, her yaşta daha iyi sağlık, daha düşük hastalık riski ve uzun ömür ile ilişkilidir. İnsan sağlığını ve ömrünü optimize eden bir diyet belirlemek için yüzlerce çalışmayı analiz eden araştırmacılar, hayvansal protein açısından düşük ve kompleks karbonhidratlar açısından zengin, aralıklı oruç tarzı zaman kısıtlamalı diyetlerin uzun vadeli sağlık ve yaşam süresi için en faydalı diyetler olduğunu tespit etmişler.
Tabi ki diyet, bireysel ihtiyaç ve koşullara dayanmalı, aynı diyet herkeste aynı sonuçları vermeyebilir fakat burada anlatılmak istenen temelin nasıl bir beslenme üzerine oturtulması gerektiği… MÖ 440 civarında, Yunan hekim Hipokrat’ın “Besinler ilacınız, ilacınız besininiz olsun” sözünden yola çıkarak besinleri ilaç olarak tabir etmek her ne kadar tartışılan bir kavram olsa da, son zamanlarda yapılan birçok çalışma bu ifadede gıda miktarının, türünün ve zamanlamasının sağlık için ne kadar önemli olduğunun vurgulandığını göstermektedir. Bununla birlikte, optimal diyeti tam olarak neyin oluşturduğu tartışmalıdır. Artan kanıtlar, optimal diyetlerin yaş, cinsiyet ve genetik gibi sağlık faktörlerinin etkileşimine bağlı olabileceğini düşündürmektedir.
Yapılan araştırmalar, rafine edilmemiş karbonhidratlar, yeterli bitki bazlı protein alımı ve düzenli balık tüketimini içeren diyetlerin, daha uzun bir sağlıklı yaşam süresi ile bağlantılı olduğunu bulmuşlardır.
Araştırmacılar ayrıca, belirli bir kalori hedefi yerine, diyetlerin BKİ( Beden Kitle İndeksi)yi 25'in altında tutmayı, ideal cinsiyet ve yaşa özel vücut yağını ve yağsız vücut kitle seviyelerini korumayı amaçlaması gerektiğini belirtmektedir. Bunlara ek olarak, yetersiz beslenmeyi önlemek için diyetlerin bireysel ihtiyaçlara göre - özellikle 65 yaş üstü olanlar için - uyarlanması gerektiğini belirtmektedir.
Örneğin 65 yaşın üzerindekiler, düşük proteinli bir diyetten zayıflayabilir. Ayrıca araştırmacılar insülin direnci veya obezitesi olmayanlar için, kompleks karbonhidratların yüksek tüketiminin, insülini artırmadan ve glikoz sinyal yollarını aktive etmeden enerji sağladığından dolayı, bu yaş grubunda ve diğerlerinde kırılganlığı azaltabileceğini belirtmektedir.
Ek olarak 18 ila 70 yaşları arasında düzenli oruç tutmanın, yüksek kalorili bir diyetin ürettiği insülin direncini tersine çevirebileceği; kan basıncını, toplam kolesterolü ve iltihaplanmayı düzenleyebileceği bulunmuştur.
Son zamanlarda yapılan bir çalışmada; Tipik Batı diyetinden; baklagiller, kepekli tahıllar ve sert kabuklu yemişler açısından zengin, kırmızı ve işlenmiş etleri azaltan bir beslenme düzenine geçişin, 60 yaşında başlanması halinde 8 yıl daha uzun bir yaşam beklentisiyle bağlantılı olduğu bulunmuştur.
Uzun ömürlü bir diyette önerilen minimum sınırdan fakat yeterli düzeyde protein alımı ve yüksek baklagil tüketiminin, metiyonin dahil amino asitlerin alımını azaltarak sağlık süresini artırabileceği belirtilmiştir. Bunun nedeni metiyonin amino asidinin, yaşlanmayı hızlandıran hücresel yollarda artan aktivite ile ilişkilendirilmiş olmasıdır.
Uzun ömür diyetinin, klinik açıdan tip 2 diyabet ve kardiyovasküler hastalık gibi kronik rahatsızlıkların riskini azaltarak sağlığa fayda sağlayacağı tespit edilmiştir. Ayrıca bitki bazlı olması daha düşük iltihaplanma seviyeleriyle ilişkilendirilmiştir. İnflamasyon birçok hastalığın temeli niteliğinde olduğundan bu, yaşam süresinin uzamasına da katkıda bulunabilir.