20 Eylül günü bir camide vaaz veren bir yetkilinin anlattığı konuyu izah için kürsüde kullandığı cümlelerin ve cümleleri teyit için yaptığı el hareketinin çok şiddetli ve haklı eleştirilere konu olduğu duyumunu aldık. "Haddi Aşmak"; edebsizliktir... Adab-ı bilmemek veya uymamak da hadsizliktir... Bunu, insanlara rehber olma sorumluluğunda ve Peygamber varisi bir görevde olan yaparsa, bu ahlaksızlıktır.
Sohbetin, muhabbettin, vaazın, hutbenin ve ikili konuşmanın bir adabı vardır. Bir konuyu anlatmak için, her söz ve hareket meşru değildir. Anlatılan konu, dinleyenlerin anlama ölçüsünde değer kazanır. Çok derin bir konu çok sığ bir uslüpla sunulursa hiç anlamı olmaz. Çok sıradan bir husus çok zengin cümlelerle anlatılsa da faydası olmaz. Eğitimin formasyonu olduğu gibi, konuşmanın ve vaazın da yöntemi vardır. Kürsünün yetkilisi olmak; her aklına geleni söyleme ve hareketi yapma hakkını o kişiye vermez. Vaaz veren kişi kürsüde olduğu ve üstten baktığı için psikolojik bir üstünlüğe sahiptir. İşin karakteri gereği monolog konuştuğu için de "ben" merkezlidir.
Eğitim merkezinde görev yaptığım dönemlerde ve öncesinde yıllarca din görevlilerinin hizmet içi eğitim kurslarında, "Yaygın ve Yetişken Eğitimi" derslerine girdim. Bu nedenle bu konularda çok makale okudum, kendim de öğrenci gibi çok ders çalıştım. Hülasa ! Bu konuda kendimi yetiştirdim. Bu köşe yazımla din görevlilerine ders vermeyi amaçlamıyorum elbette. Bir örnekten hareketle önemli gördüğüm "iletişim dili" kokusunun önemini anlatmaya çalışıyorum. İnsanlar arası ilişkilerde ve etkili bir sohbette en önemli unsur kullanılan dil'dir.
Topluma konuşan hatiplerin muhatap kitleyi iyi tanımalı, kullanacakları uslüp ve muhtevayı buna göre belirlemelidir. Özellikle muhatap kitlenin mozaik olduğu sohbet ve konuşmalarda mutlaka esnek ama anlaşılabilir bir dil kullanmak gereklidir. Panel, sempozyum, konferans gibi programların takip ve dinleyici profillleri bir birine yakındır ve genellikle aynı dil bu tür konuşmalarda geçerli olabilir. Ancak, vaaz ve herkese açık salon sohbetlerinde muhatap kitle toplumun tamamının özetidir.
Vaaz verilen ortamlarda akademik dil faydalı olmayacağı gibi sıradan sokak dili de yeterli gelmeyecektir. Vaazlar geleneksel olarak camilerde cuma, bayram ve teravih namazları öncesi, bazen de özel gecelerde yapılır. Üniversitenin rektörü de mahallenin pazarcısı da, İlin valisi de okulun müstahdemi de, doksan yaşındaki ihtiyar da, babasının yanında camiye gelen 7 yaşındaki çocuk da hatibin muhatap kitlesidir. Vaaz dili çok özeldir ve bir o kadar da önemlidir. Vaaizler mutlaka muhatap kitleyi dikkate alan bir iletişim ve konuşma dili tercih etmelidir. Bunun için kendilerini yetiştirmelidirler. Vaizlerden cemaatin vaazları dinlemedikleri konusunda sitem duyduğumuz olmaktadır. Cemaatin yapısını ve ihtiyacını dikkate alarak yapılan bir vaaz mutlaka karşılık bulacaktır.
Yazıyı yazmamıza vesile olan eleştiri konusu vaaz ve vaazı yapan yetkili toplumun algı seviyesiyle alay etmiştir. Ülkemizde artık okur yazar olmayan yoktur. Cuma günü camiye cemaat olan toplumun %50 den fazlası üniversite mezunudur. Söz konusu yetkili ilk vaazını yaptığı 45 yıl öncesinde, vaazını yaptığı camide bir tane üniversite mezunu olmamıştır, cemaatin %70 ı de okur yazar değldir. 50 yıl önceki uzlüpla bugün yaptığı vaaz eleştiri konusu ve din adamlarının küçük düşmesine neden olmuştur. Yetkili de olsa bir kimsenin etkili vaaz veya konuşma yapabilmesi için; yetenek, bilgi, sunum, hitabet ve iletişim dilini iyi bilmesi gerekir. Muhatap kitlenin iyi tanınması da, yapılan konuşmanın etkisi ve amacı açısından en az kullanılan iletişim dili kadar önemlidir. Bu konuların başta müftüler olmak üzere vaaz yapma sorumluluğunda olan herkes tarafından dikkate alınması gerekir.
Vaazlar, bir çeşit irşat metodudur. İrşat da faydalı olsun diye yapılır. Bunun için de vaazın muhatap kitlede etki oluşturması lâzım gelir. Zamanı doldurmak, muhatap kitleye uyutmak, dinleyenleri rahatsız etmek için vaaz yapılmaz. Üstelik bu görev için devlet bütçesinden ödenek ayrılmakta, konuşanlar da maaş almaktadır. Sorumluluk bilinciyle görevini yapanlar cemaat tarafından takdir edilmekte, lüzumsuz söz kullanıp davranış yapanlar da aynı cemaat tarafından eleştirilmektedir. Cemaat alim değilse bile arif ve abiddir.