Var mısınız?

Son yıllarda belki sizin de gözünüzden kaçmayan bir ayrıntı var ulusal ve yerel haber kaynaklarında… Her geçen gün çoğalan ve her gün gazetelerinin manşetlerinden başlayıp son sayfalarına, televizyonlarda haberlerin ilkinden sonuncusuna varana dek hırsızlığından, arsızlığından; namussuzundan, uyuşturucusundan, tinercisine onlarca haber… Öyle bir hale geldik ki neler oluyor diye sormak yerine sıradanlaştırmışız artık olan biteni. Giden gitti kalan sağlar bizimdir anlayışı hakim topluma. İşin en çarpıcı, en can alıcı yeri de bu işte... Sıradan bir toplum sıradan hadiseler…

 

Bunun sebebi hiç kuşkusuz çağımızın en büyük problemlerinden biri olan ahlaki erozyon. Ve en büyük mağduru da ne yazık ki en büyük zenginliğimiz olarak gördüğümüz gençliğimiz, genç kardeşlerimiz ve onların şahsında geleceğimiz…

 

XVIII. asrın sonlarında Türkler arasında çeyrek asır yaşayan d"Ohsson, şöyle der: “Türkler, Kur'ân 'da ifade edilen doğruluk, ahlâk ve namus prensiplerine çok bağlıdırlar. Aralarındaki bütün sosyal münasebet ve düzen, iyi niyet ve şefkate dayanır. Başka ülkelerde olduğu gibi, aralarında yazılı anlaşma yapmaya lüzum görmezler. İyi niyet ve söz, her şeyi halleder. Türkler, verdikleri sözün esiridirler.”

 

Kıtalar ötesi bir ülkeden bahsetmiyor d"Ohsson! Osmanlı Devleti"nden yani mirasına konduğumuz, şanlı tarihini okuduğumuz, müntesibi olmaktan onur duyduğumuz bir milletin kendini büyük millet-büyük devlet yapan özelliklerinden bahsediyor…

Batı dediğimiz vahşi medeniyetle büyük bir kültür mübadelesi yaşadığımız aşikar… Mübadele diyorum çünkü onlardan aldığımız kültürü daha vahşileştirerek kullandığımız, onlara verdiğimizi de bir daha arayıp sormadığımız ortada…

 

Daha özele indirgeyelim konuyu… Samsun"a gelelim.. Açın okuyun gazeteleri… Bunlar kimin yakını, kimin çocuğu, kimin akrabası ve kimin hemşehrisi Allah aşkına… Aynı mahalleyi, aynı sokağı veya aynı apartmanı paylaştığımız insanlar değil mi? Neden bu kadar suça meyilli bu şehir? Ve neden bu kadar duyarsız bu şehrin insanları?

 

Kahvehane köşelerinde, işyerlerinin sıcak bölmelerinde, mutlu yuvalarında hükümet kurup, hükümet yıkan, bol keseden savuran hemşehrilerim! Sorunları tespit etmek kolay. Beş yaşındaki bir çocuk bile dili döndüğü kadar anlatır size sorunları… Ve kendine göre çözüm önerilerini. Önemli olan harekete geçmek, önemli olan yastığına başını koyduğunda ateşiyle terlemek bu soruların… Çünkü bu önü alınmayan trenin bir gün bizi değilse bile çocuklarımızı veyahut onların çocuklarını ezip geçeceği gerçeği var ortada, çırılçıplak!

 

Bu gerçekleri görüyor olmak durumdan vazife çıkarmayı gerektiriyor. Biz yani Alperen Ocakları vazifemizi her koşulda tam olmasa da yerine getirme gayreti içerisindeyiz. Alperen Ocakları kendi ayakları üzerinde durabilen, milli ve manevi değerlerle kimliğini oluşturan ve o değerlerle kendini ifade edebilen, vatan ve millet sevdasından evvel anne ve baba sevgisini öğrenen, bilinçli, ahlaklı bir nesil yetiştirme sevdasıyla yanıp tutuşan bir gönüllü ordusu… Biz tedrisatımızı milyonların rızasıyla bekaya gönderdiğimiz Muhsin Reis"in dizleri dibinde tamamladık… O nedenle dün olduğu gibi bugün de bir Muhsin yetmez diyerek binlercesini yetiştirmeye adadık kendimizi… Ve biz sizlerle varız, sizleri de bizimle birlikte görmek arzusundayız… Tertemiz bir toplum, tertemiz bir nesil ve tertemiz bir gelecek için var mısınız?

 

Selam ve dua ile