VARLIK

Ahmet Ufuk Erkan

 

VARLIK

 

 

                        İşte, buradayım ve karşımdaki de orada. Tek bir nesneye odaklansam da etrafımda “orada “ olan başka şeylerin de olduğunun farkındayım. Fakat ben o nesneye –o neyse artık- yönelttim dikkatimi. O, benim karsımda bir “varlık” olarak duruyor. Beni “fark” etmese bile, benim onu “fark” etmem sebebiyle, bir varlık kazanıyor.

 

                        O cansız nesnenin, “ontolojik” sorunları  da yok; bunu sorun yapan benim. Kendi varlığımı fark etmiş olmam…

 

                        “İlk olan” hakkında, yani varlık sebebi hakkında,  insanlık tarihi boyunca ileri sürülmüşleri sıralıyorum aklımda; hani “arkhe” diyorlar ya; işte onları: Su, hava, ateş,toprak ve en son halka atom… Ben kolayına kaçıp belki, “var edilmiş” olduğumu düşünüp, “ilk olan”a , “yaratılış” ı koyuyorum. İşin başında böyle yapınca, varlık olayına bakışım da bu minvalde gidecek demektir.

 

                        Materyalist varlık anlayışı, metafizik anlayış , yani dinlerin,tasavvufun  bakışı ve kendi “medeniyet”imin, her her birini  aşan bakışı; ben bu bakışla bakmaya teşneyim, belki biraz tasavvufa da meylederek… Dedim ya kolaycıyım biraz.  Karşımdakini ve beni her yönüyle kuşatan, materyalizmin de metafiziğinde üstünde bir bakış: Var edilmiş olduğunu bilenin, varlığı anlamlandırma çabası…

 

                        Rasim Özdenören'in –şimdi adını hatırlamadığım- bir yazısında, kapalı bir pencere camına çarpan ve oradan geçmeye çalışan bir sinek anlatılır. Biz, sineğin, pencerenin kapalı olduğunu bildiği zehabına kapılırız. Oysa o, açıkken girdiği o pencereden geçmeye çalışmaktadır. Ne kendinin, ne de o camın “varlığı”nın “farkında” değildir. İşte , insanın derin sancısı, aslında onu rahatlatması gerekirken sancı haline getirdiği , bu “farkındalık” halidir; varlık üzerinde kafa yorma halidir.

 

                        Temizleyemediğimiz ve aldığımız “bilgilerle” daha da kirlenen zihnimiz, varlığı, varlığını,  sancı haline getirir. Varolmak, sıkıntı, bunaltı, bulantı olarak akseder tabi o zaman hayatımıza.

 

                        İslam tasavvufu, çevirilerde , metafiziğe ve mistikliğe ayarlı çevrilse de oldukça farklı. Var oluşun, teorideki, ıstılahtaki “düzgün doğrusal” mertebeleri belirtilse bile, bilenler bilir ki bu böyle değildir. Anlayarak katettiğiniz yerden, aşağı doğru “yükselebilirsiniz” rahatlıkla. Kolay anlaşılsın diye, “düşebilirsiniz” diyelim. Fakat bilelim ki bu, “anlamlandırılmış” bir düşüş olduğundan, “varlığın” bir “tersine yükselişi”dir. Anlamlandırılamazsa, zaten ne düşüşün ne yükselişin değeri vardır anlatılacak, üzerinde kafa yorulacak.

 

                       

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.