Vatan; bir milletin tarih boyunca üzerinde yaşadığı, kültürünü, inancını, medeniyetini inşa ettiği ve nesiller boyu gelecek kuşaklara emanet olarak bıraktığı, sınırlarla şekillenmiş bir alandır. İslâm inancında da vatan sevgisi imanla özdeşleştirilmiş, vatanı korumak ve ona sahip çıkmak dinî bir vazife olarak kabul edilmiştir. Bu bağlamda birlik ve beraberlik; vatanın korunması ve devamlılığının sağlanması açısından hayati bir öneme sahiptir.
Kur'ân-ı Kerîm'de Allah Teâlâ, Müslümanlara birlik olmalarını emretmiş ve tefrikadan uzak durmalarını işaret ederek, "Hep birlikte Allah'ın ipine sımsıkı sarılın; bölünüp parçalanmayın." (Âl-i İmrân, 3/103) buyurmuştur. Bu ayet, Müslümanların birlikte hareket etmelerinin ve dayanışma içinde olmalarının ne kadar önemli olduğunu açıkça ifade etmektedir. Vatanın korunması da bu birlik ve beraberliğin bir sonucu olarak gerçekleşir. Zira toplumsal huzur ve güvenlik; ayrışma ve çatışma yerine dayanışma ve iş birliği ile mümkündür.
Resûlullah (s.a.v.), hicret sırasında Medine'ye vardığında Ensar ve Muhacirleri bir araya getirerek bir kardeşlik antlaşması yapmıştır. Bu antlaşma, farklı kabilelerden ve geçmişlerden gelen insanların tek bir amaç uğruna birleşmesini sağlamıştır. Peygamberimiz, Medine Vesikası ile toplumsal birliği temin ederek, şehri dış tehditlere karşı koruyacak güçlü bir yapıyı kurmuştur. Vatanı korumak için bu anlayıştan ilham almak gerekir.
Milli hassasiyet bağlamında, Türk milletinin tarih boyunca İslam'ı yaşama ve yaşatma gayretiyle vatanına sahip çıktığı görülmektedir. Çanakkale Zaferi, bu inancın ve birlik ruhunun en somut örneklerinden biridir. O gün milletimiz, dinî ve millî değerlerini korumak adına canını ortaya koymuş, "Çanakkale geçilmez" sözünü tarihe altın harflerle yazdırmıştır. Bu başarı, Allah'a olan tevekkül ve milletin omuz omuza verdiği mücadelenin bir neticesidir.
Vatanı korumak, yalnızca dış düşmanlara karşı bir savunma anlamına gelmez. Aynı zamanda, iç huzuru tesis etmek, toplumu fitne ve fesattan uzak tutmak da bu görevin bir parçasıdır. Resûlullah (s.a.v.), "Fitne uykudadır, onu uyandırana Allah lanet etsin" (Ebû Dâvûd) buyurarak, toplumsal birliği tehdit eden fitnelere karşı uyanık olmamızı istemiştir. Bugün, vatanımızın huzurunu bozmak isteyen iç ve dış mihraklara karşı, bu uyarıyı dikkate alarak birlik ve beraberliğimizi muhafaza etmeliyiz.
Birlik ve beraberlik, yalnızca dinî bir sorumluluk değil, aynı zamanda millî bir vazifedir. Tarih boyunca Türk milleti, bu iki değeri bir araya getirerek İslâm'ı ve vatanını savunmuştur. Mehmet Akif Ersoy’un "Allah bu millete bir daha İstiklâl Marşı yazdırmasın" duası, milletin vatan savunmasındaki fedakârlığını ve bu bilincin gelecek nesillere aktarılmasının önemini vurgular.
Vatanımızı korumak ve huzur içinde yaşamak istiyorsak, dinimizin emrettiği gibi birlikte hareket etmeli, bölünmeden ve çatışmadan uzak durmalıyız. İslâm’ın rehberliğinde ve tarihimizin bize öğrettiği değerlerle hareket ederek, birlik ve beraberliğimizi daim kıldığımız sürece, hiçbir düşman vatanımıza zarar veremez. Bu bilinci hem fert hem de millet olarak kuşanmalı ve gelecek nesillere aktarmalıyız. Çünkü vatan sevgisi imandandır ve onu korumak, Rabbimizin bizlere bir emanetidir.
Neslimizi yetiştirirken, onlara vereceğimiz en büyük ve önemli hassasiyet; dinini yaşama, vatanını koruma duyarlılığı olmalıdır. Ahlaklı neslin özelliği de budur. Değerler eğitimiyle, bu konu eğitimin bir parçası haline gelmiş ancak istenilen kıvama gelmemiştir. Ölçüsüz ve hazırlıksız sunulan bu eğitimle, arzu edilen sonuç alınamamıştır. Geçmişle mukayese edilecekse, çok mesafe kat edilmiştir. Bugün, hangi siyasi görüşte olursa olsun vatanımızın neredeyse tamamı vatan ve din söz konusu olduğunda tek yumruk haline gelebilmektedir.
Vatanımızın korunmasında birlik ve beraberlik çok önemlidir. Bunu sağlayacak en önemli unsur da inanç değerleridir.