05-11 Aralık tarihleri arası “Dünya İnsan Hakları Haftası” olarak kutlanmaktadır. Günümüz dünyasının ortaya koyduğu insan hakları ile ilgili kurallar deneme yanılma yöntemiyle elde edilmiş tecrübelerin ürünüdür. Halbuki, bu konuda bugünkü insanlığın hala yetişemediği insan haklarıyla ilgili anlayışı ifade eden manifestoyu, Allah Resulü Hz. Muhammed (s.a.v.) “Veda Hutbe”sinde sunmuştur.
Peygamberimiz Miladi 632 yılında Mekke’de, Arafat Vakfesinde, yaklaşık 120 bin Sahabiye konuşma yapmış, insanlığa temel hak ve hürriyetler konusunda mükemmel mesajlar sunmuştur. Ferdi, ailevi ve toplumsal hayat için kaçınılmaz olan bu prensiplerin benzerleri İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin de konusu ve ilkeleri olmuştur. Veda Hutbesinde ana başlıklar olarak Peygamberimiz; İnsanların kardeş olduğunu, ırk, renk ve sınıf üstünlüğünün olmadığını, tüm insanların eşit haklara sahip olduğunu, bütün kötü gelenek ve adetlerin ortadan kaldırıldığını, aile hayatına zarar verecek her hususun yasaklandığını, aile hayatında erkek ve kadınların birbirlerine karşı hak ve sorumluluklarının bulunduğunu, kadınlara şefkatle yaklaşılması gerektiğini, iyilik yapmanın esas olduğunu, can-mal ve haysiyetin koruma altına alındığını, her türlü haksızlığın yasaklandığını, emanete hıyanet edilmemesinin şart olduğunu, hiçbir konuda ve hususta şeytana uyulmaması gerektiğini, Allaha, Kitaba ve Sünnete kulak vermeleri halinde insanların sapıklığa düşmeyeceğini en açık bir şekilde ifade buyurmuştur.
Veda hutbesinin irad edilişinin üzerinden yaklaşık 1400 küsur yıl geçmesine rağmen, sunulan mesajlar tazeliğini ve önemini muhafaza etmektedir. Bugün şikayetçi olduğumuz bir çok hususun çözümünü Veda Hutbesinde sunulan prensiplerin tahlilinde bulabiliriz. İnsana insan olduğu için, yaratıklara canlı oldukları için bir takım haklar verildiği ve bu haklar konusunda dokunulmazlıklarının bulunduğu görülmektedir. İnsan doğarken bu haklara sahip olarak doğmaktadır ve yaşamı içerisinde hiçbir gücün ve kuvvetin kendisinin iradesi dışında bu hakları elinde alma gibi bir yetkisi yoktur. İslamın ve Kur’anın hedefi, insana hak ettiği değeri kazandırmaktır. Hz. Peygamber de yaşamı süresince bu mücadeleyi vermiş, insanların huzur ve mutluluğu için uğraşmış, veda hutbesinde sunmuş olduğu temel prensipleri hayata taşımıştır. Bu haklar, ilahi vahye dayanan haklardır ve insanlığın mutluğu için kaçınılmazdır.
İnsan hak ve özgürlükleri bakımından Veda Hutbesi çok önemli ilkeler sunmuştur. Müslüman kimliği bu prensiplerle adeta örtüşmektedir. Dünya hayatının insan merkezli olduğunu dikkate aldığımızda ve tüm insanların aynı anda, toplumsal bir yaşamı paylaştığını göz önünde bulundurduğumuzda Peygamberimizin sunduğu bu temel hak ve özgürlüklerin ne kadar önemli olduğunu, toplumsal barış, dirlik-düzenlik, birlik ve beraberlik için ne kadar gerekli olduğunu görürüz. Bu prensipler toplumsal hayat için gerekli olduğundan, benzer ilkeler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ile kurumsallaşmış ve neredeyse tüm dünya devletlerinin ittifakla kabul ettiği kurallar ve haklar haline gelmiştir.
Veda Hutbesinde sunulan mesajlar hayatın omurgasını oluşturmaktadır ve kıyamete kadar toplumsal huzurun sigortasıdır. Dinimiz genel olarak bu hak ve özgürlükleri beş ana başlık altında toplamış ve bunlara “Zarureti Hamse” diğer ifadesiyle “Beş Zaruri Husus” demiştir.
Malın, Canın, Neslin, Aklın ve Dinin muhafaza edilmesi; İslami bir zorunluluk, haklara ve özgürlüklere saygıdır. Ayrıca bu kutsal değerler, demokratik sistemlerde devletin de güvencesi altındadır. Herkesin doğuştan kazanılan ve sahip olunan insan haklarına saygılı olması, katkıda bulunması dini ve insani bir görevdir. İnsan Hakları Haftasının da Veda Hutbesinde sunulan mesajların hatırlatılması bakımından faydalı ve önemli olduğunu düşünüyoruz.