Peygamberimiz; iki şeyi unutun iki şeyi de unutmayın diye ümmetine tavsiyede bulunmuştur. Peygamber tavsiyeleri hakikatin kendileridir. Bunlar bazen emir değeri taşır ki sorumluluktur, bazen hayatın huzurlu yaşanması için gerekliliktir. "Sana yapılan iyiliği ve senin başkasına yaptığın kötülüğü unutma. Senin başkasına yaptığın iyiliği, başkasının sana yaptıgı kötülüğü de unut."
Bu Peygamberi tavsiye; toplumsal bir balans ayarıdır. Sosyolojik olarak bakıp, bir tahlil yapılacak olursak; inanan insanlar dâhil nerdeyse herkes bu tavsiyenin hilafına hareket eder. Kişi yaptığı iyiliği ve kendisine yapılan kötülüğü unutmaz da, yaptığı kötülük ile kendisine yapılan iyiliği unutur. Hâl böyle olunca, toplumda ters bir işleyişin sonucu olarak kavga ve göz yaşı eksik olmaz.
İnsanlar cemiyet hayatı yaşamaya uygun kodlanmıştır. Herkesin birbirine ihtiyacı vardır. Toplum katmanları birbirleri için lütuftur. İşveren işçiye, zengin fakire, amir memura muhtaçtır. Hem, önemli olan huzurlu ve mutlu olmaktır. Farklı katmanlarda olmak huzurun garantisi değildir. Huzurun kaynağı iman, amel ve ahlaktır. Yalandan ve haramdan uzak kalarak yaşamaktır.
Bir arada yaşamak zorunda olan insanların birbirlerine yardım etmeleri, elinden tutup kaktı sağlamaları; erdem değil sorumluluktur, lütuf değil zorunluluktur. Nimetin sahibi olmak o nimeti verene şükrü gerektirir. Şükür; o nimeti olmayanlarla paylaşmaktır. Fakir fakirliğini paylaşırsa bu nimet ve bereket olur. İşçi emeğini paylaşırsa bu rahmet olur. Memur gayretini paylaşırsa verim olur. Zenginin, işverenin ve amirin paylaşımı da muhabbet oluşturur.
"Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır" atasözü çok anlamlıdır ve tecrübenin ürünü olarak söylenmiştir. Paylaşımlar muhabbeti ve yıllanmış hatırları oluşturur. Kötü düşünceleri, öfke, nefret, kin ve intikam duygularını ortadan kaldırır. O nedenle; zekât, oruç, infak, cemaatle ibadet, hac ve umre ayrı hikmet ve önemlere sahiptir.
Vefakâr olan insanlar yapılanı unutmazlar, Peygamberi tavsiyeleri dikkate alarak ilişki kurarlar. Elinden tutanla, yanından atanı bilirler. Kendisini unutmayanla, ihtiyaç duyulunca selâm vereni bir tutmazlar. Fırsat ele geçince hâta yapmadan hak edene haddini hatırlatırlar.
Akıllı insanlar haddini bilir, hesabını doğru yapar, hayatlarını duygularına kurban etmezler. Hayalperest olmak hayatı zora sokar. Beklenti içinde olmak günlük yaşamı zorlaştırır. Huzursuz ve mutsuz olan insanlar, fesat kalbe sahip olanlardır. Hayal üzere yaşayanlardır. Hergün hesap yapanlardır. Hayaller için sınırları zorlamak zihni ve kalbi yormaktan başka bir sonuç doğurmaz.
Dua; mü'minin silahı, ibadetin iliği, huzurun belkemiğidir. Başkasından beklemek İlaha muhalefettir. Başkasına vermek İlaha hürmettir. Lisani ve fiili dua yapılacak, takdire rıza gösterilecek ve tevekkül edilecektir. İnsan gerektiği yerde durup, makas değiştirmeyi bilecektir. Hesapların peşinde koşarak kendini ve zihnini yorup, hayatı harap etmeyecektir. Elinden tutanları ve savurup atanları unutmayacaktır. Sevip hatırlayanlarla, sövüp kaçanları bir tutmayacaktır. Zor da olsa beklemediği ve istemediği sonuçlarla karşılaştığında dik durarak süreci ve sonuçları kabullenebilecektir. Olayları ve sonuçları doğru okuyup tahlil edebilecektir.
Hiç unutma ! İşte o zaman olması gereken olgunluğa ulaşılmış demektir. Bu da "Adem" olmak, günlük ifade ile "Adam" olmaktır. Huzurlu ve mutlu yaşamaktır. Yaptığın kötülüğü ve yapılan iyiliği unutma, yapılan kötülüğü ve yaptığın iyiliği unut. Bunu başarmak zor ama başardığın gün rahat ettiğin gündür bunu "Hiç Unutma." Bir arada mutlu ve huzurlu yaşamanın kuralı da budur. Bir fincan kahvenin kırk yılı hatırı vardır diye bu nedenle söylenmiştir. Olumsuzu değil olumluyu görmek esastır.