VEKALET VE KEFALET SORUMLULUĞU

Sami Kesmen

İslam hukukunda vekalet, bir kimsenin başka bir kişiyi kendisi adına bir işlemi gerçekleştirmesi için yetkilendirmesi anlamına gelir. Vekil, asıl kişinin izniyle onun namına iş görür. Vekalet akdi, bir güven ilişkisidir ve İslam, bu ilişkiyi emanet kavramı üzerine inşa eder. Emanet, İslam'da bir kişiye verilen yetki ya da görevin dürüstlük, sadakat ve hakkaniyetle yerine getirilmesini zorunlu kılar. Vekaletin meşruluğu Kur’an ve Sünnet’le sabittir. Kur’an-ı Kerim’de Hz. Yusuf’un Mısır'da bir nevi mali vekil tayin edilmesine atıf yapılarak, Yusuf suresi 55.ayette; “Beni yeryüzünün hazinelerine memur kıl, çünkü ben iyi korur, iyi bilirim” buyurulmuştur. Ayrıca, Hz. Peygamber’in (s.a.v.) ticaret hayatında vekil kullanarak işlemler gerçekleştirdiği rivayet edilmiştir. İslam hukukunda vekaletin şartları arasında vekilin akıl baliğ ve ehliyet sahibi olması gerekir. Ayrıca, vekalet verilen işin meşru olması da gerekmektedir. Mesela, haram olan bir iş için vekil tayin etmek dinen caiz değildir. Vekil, asıl kişinin izin verdiği ölçüde yetkilidir ve vekalet verdiği işi yerine getirirken asıl kişiye karşı sorumludur. Bu sorumluluk, hem dünyevi hem de ahirete yönelik bir sorumluluktur; zira İslam, insanları her konuda hesap vermeye çağırmaktadır.

Kefalet, bir kimsenin borçlu olduğu şeyi ödeyeceğini garanti eden üçüncü bir kişinin (kefilin) devreye girmesiyle oluşan hukuki bir sözleşmedir. İslam hukukunda kefalet, borçlu kişiyi bir nevi desteklemek anlamına gelir ve kefil, borcun ödenmemesi durumunda bu borcu üstlenir. Kur’an-ı Kerim’de borçlanma konuları tartışılırken adalet ve dürüstlüğün esas alınması gerektiği belirtilmiştir. Bakara suresi 282.ayette; “Ey iman edenler! Borçlandığınız zaman onu yazın...” ilahi bilgisi sunulmuştur. Bu ayet, borçlanmanın kayıt altına alınması gerektiğini vurgularken, kefalet ilişkisini de güvence altına almak için geçerli sayılır. İslam’da kefalet bir tür sözleşme olarak kabul edilir ve bu sözleşme karşılıklı rıza ile yapılır. Kefaletin İslam’daki amacı, toplumda yardımlaşma ve dayanışma ruhunu pekiştirmektir. Ancak kefaletin sorumluluğu oldukça büyüktür; zira kefil, borçlunun edemediği borcu ödemek zorunda kalabilir. Bu yüzden, kefil olacak kişinin borçluyu iyi tanıması ve borcunu ödeme kapasitesini bilmesi önemlidir. Kefaletin de bazı şartları vardır. İlk olarak, kefilin akıl baliğ olması ve sözleşme yapma ehliyetine sahip olması gerekmektedir. İkinci olarak, kefalet verilen borç veya sorumluluk meşru olmalıdır. Haram olan bir borç için kefil olmak İslam’da caiz değildir. Üçüncü olarak, kefilin vereceği garanti açık ve net olmalıdır; zira İslam’da belirsizlik içeren sözleşmeler, zulüm ve adaletsizliğe yol açabilir.

Vekalet ve kefalet İslam hukukunda önemli toplumsal ilişkilerdir ve bu ilişkiler güven, sadakat ve sorumluluk esaslarına dayanır. Her iki durumda da taraflar, verdikleri söz ve üstlendikleri görevin sonuçlarından ahlaki ve hukuki olarak sorumludurlar. İslam’da bu sorumluluk sadece dünyayla sınırlı değildir; Allah’ın huzurunda da bu sözleşmelerin hesabı verilecektir. Bu nedenle, vekalet veya kefalet ilişkisine giren kişilerin, İslam’ın emrettiği adalet, dürüstlük ve güvenilirlik ilkelerine uyması büyük önem taşır. Vekalet ve kefalet, yardımlaşma ve sosyal düzenin sağlanmasında önemli birer araçtır. Ancak bu ilişkiler, kötüye kullanıldığında toplumsal zarar doğurabilir. Dolayısıyla, İslam hukuku bu tür sözleşmelere ciddi bir ahlaki boyut katarak, tarafları hem bu dünyada hem de ahirette sorumluluk altına sokar. Vekil ya da kefil olan kişinin, üzerine aldığı sorumluluğu yerine getirmemesi, hem toplumsal ilişkileri zedeleyecek hem de Allah katında sorumlu olacaktır.

Vekalet ve kefalet, İslam hukukunda karşılıklı güvene dayalı sözleşmelerdir ve bu sözleşmelerde dürüstlük ve güvenilirlik esastır. Her iki ilişki de toplumsal yardımlaşmayı güçlendirirken, taraflara ağır ahlaki ve hukuki sorumluluklar yükler. Bu sorumluluklar yerine getirilmediğinde, İslam’a göre, sadece dünyevi değil, ahirete dair sonuçlarla da karşılaşılacaktır. Bu konuda temel ilke; güvenilmeyenden vekil, tanınmayandan da kefil olamayacağı gerçeğidir. Vekil seçilirken de, kefil belirlenirken de; duygusallığa yer yoktur. Asl olan; vekilin ve kefilin adamlığı, ahlakı, güvenirliği, dürüstlüğü ve netliğidir.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.