Vekil, asilin işini yapmak üzere ona vekalet eden kişidir. Milletin vekili ise milletten aldığı
oylarla onlara vekalet etmek, onlar adına seçildikleri bölge insanının devletteki işlerini takip
etmek, yasama yapmak, bölge insanının kalkınması için gerekli işleri yapmak, toplumun
huzur ve refahı için üstlendiği sorumluluğu yerine getirmekle yükümlü olan kişilerdir.
Mevcut Partiler Kanunu halkın istediği vekilleri değil siyasi partilerin toplumun önüne
koyduğu listeleri seçmek zorunluluğu getirdiğinden, üniversite sınavlarındaki seçenekler gibi
önümüze dayatılan listelere oy vermek zorunda kalıyoruz. Hal böyle olunca da seçilen
vekiller, öncelikli olarak liderlerine karşı sorumlu olduklarını düşünmekteler ki tamamen haklı
bir düşünce olduğunu da kabul etmek zorundayız. Oysa ki listeleri toplum yapsa, seçilen
vekiller parti liderlerinin değil halkın önceliğini göz önüne alarak hareket etmek zorunda
kalırlar. Ama hiç bir siyasi parti lideri bu konuda mevcut sistemin değişmesini istemez.
Ümit ederim ki bu sistem ileriki tarihlerde değişir de toplumun içersinden gelen, toplumun
seçtiği listelerden oluşan vekillerimiz olur. Ama biraz zor...
Gelelim konu başlığımıza. 1 Kasım seçimlerinin ardından yaklaşık beş ay geçti. Bu zaman
dilimi içersinde vekillerimizin ne yaptığını, performanslarının ne olduğunu ele almakta yarar
mülahaza ettiğimden, bugün bu konuyu ele alacağım. Zira bundan sonra her dört, beş aylık
süreçte vekillerimizin performansını değerlendirmeyi düşünmekteyim. Toplumumuz seçtiği
vekillerin ne yaptıklarını, seçim bölgeleri adına nasıl bir çalışma içerisinde olduklarını,
performanslarını bilemlidir. Seçilen insanlar bu tür değerlendirmeleri okuyup eleştirileri de
dikkate alarak ona göre bir çalışma içerisinde bulunacaklarını düşündüğümden bu tür yazıları
belli aralıklarla yazmaya devam edeceğiz.
Dilerseniz konumuza muhalefet vekilleri ile başlayalım. Zaten dokuz vekilin sadece üç
tanesi muhalefet partilerinden seçilmiş durumda olduğundan, önce bu üç vekili ele almamız
gerektiği düşündüm. CHP vekillerinden başlayacak olursak, ilk sıradan seçilen Kemal
Zeybek’in seçildiği günden bu güne kadarki performansına baktığımızda sadece tek iş
yaptığı, muhalefet partisinin Vekili olarak çok hırçın davranmadığı, ağırlıklı olarak Havza
bölgesinde çalıştığı, düğün, dernek, cenaze merasimlerine kendi bölgesinde katılmaya
çalıştığı, TBMM deki devamlılık noktasında da elinden geldiği kadar devam ettiğini
gözlemledik. Parti çalışmalarına gelince... İl teşkilatını istediği gibi dizayn etti, mevcut
yönetimin büyük çoğunluğu O'nun verdiği isimlerden oluşmuş durumda. Hayati Tekin'e
gelince; parti teşkilatının oluşmasında mücadele etmedi. Daha ziyade halkın içerisinde olmayı
ve seçmenle birlikte görünmeyi tercih etti. Bafra'dan Terme'ye kadar, gerek düğün
derneklerde, gerekse cenazelerde olmaya çalıştı. Teşkilatların davetlerini de reddetmedi;
elinden geldiği kadar teşkşlatlara uğramayı tercih etti. Kemal Zeybek'ten biraz daha canlı bir
vekil portresi çizmiş durumda.
MHPli Erhan Usta, şahsen çok iyi tanımasam da hakında edindiğim bilgi
müspet bir insan olduğu, yerel siyasetten ziyade genel siyasetle uğraştığı, yereldeki iç
çekişmelere hiç girmediği, sadece kendi çapında ulusal anlamda bir vekillil yapmayı daha çok
tercih ettiği izlenimini vermekte. MHP hükümette olsaydı bakanlık yapacak kapasitede bir
arkadaş olduğu yönünde bir izlenim vermiş durumda. Ama MHP gibi şehirde tek vekili olan bir
partinin teşkilat mensuplarının taleplerine karşılık verebilecek ve halkın içerisinde olması
gereken bir vekil olmadığından, teşkilatlar pek memnun değil kendisinden. Keşke Ankara,
İstanbul gibi büyük şehirlerden aday gösterilseydi. Zira partinin cenazelerine, düğünlerine ve
sosyal etkinliklerine katılması gereken bir vekile ihtiyaç olduğu açıkça ortada. Vekilsin, siyasi
çalışmaların pek bir heyecanı olmadığı ortada; o nedenle Erhan Usta'nın bu samimi eleştirimizi
dikkate alarak, biraz daha teşkilat bazında çalışmalar yapması gerektiği kanaatindeyim.
İktidar partisi vekilletine sıra gelince, normalde o konuda tek bir yazı yazmak gerektiği
kanaatindeyim. Ancak şimdilik şu kadarını söylemekle yetinmek istiyorum: Bakan Çağatay Kılıç,
işini yapmanın yanında Vezir Hazretleri'nin sıkıntılı işlerini de çözmeye çalıştığı yönünde ciddi
bilgiler aldım. Örneğin soruşturma konusunda ciddi müdahaleleri olduğu bilgisi geldi. Şayet bu
gerçek ise fevkalade yanlış bir şey... Herkes yaptığının bedelini ödemeli. Kendisinden önceki
bakan gibi operasyonlar yaptırmaması güzel bir şey ama yapılacak oğerasyonlara müdahil
olması da fevkalade yanlış bir iş. Bakan Kılıç kendisinden önceki meslektaşının düştüğü bazı
hatalara düşmediği için takdir ediyorum. Ama Hükümetin ve özellikle de Reisi Cumhur'un
üzerine basa basa durduğu ve her şeyini ortaya koyduğu mücadele konusunda Samsun'da
sadece göstermelik operasyonların yapılmış olması, Bakan Kılıç’ın müdahalesi olarak
yorumlanmakta. Bu konuda şahsen ben de öyle düşünüyorum. Bu üne kadar paralel yapıyla
ilgili ciddi bir oprasyonun olmama nedeni, Bakan Kılıç’ın olaya müdahil olması mı yoksa Vali
Bey'in bu konudaki tavrı mı net olarak belli olmamakla birlikte, ortada en ufak bir, gözle
görülür icraatin olmaması akıllara ciddi anlamda sorular getirmektedir. Diğer vekilleri, bize ayrılan yer bittiğinden, daha sonraki yazılarımıza saklayalım;kaldığımız yerden devam etmek üzere...Kalın sağlıcakla