Geçmişe takılmayalım becerebilirsek. Şu sıralar moda ya: Dün geçti, yarın gelmedi, şu âna bak… Oysa insanın an’a bakan yüzü, geçmişten getirdikleriyle ve yarına ait ümitleriyledir; onlarladır…
An’a takılıp kalmak da ayrı bir hastalık gibi, hep geçmişe takılmak da ya da sürekli gelecek hayalleri kurmak da. Tabii geçmişteki bir an’a çakılıp kalmak, o durumu sürekli kılmak hayatımızda, bulunduğumuz her anı zehir edendir.
Yani anlatılmak istenen, geçmişteki bir ana takılmak değil; içinde bulunduğumuz anı, geçmiş ve gelecek dengesini sağlamaya çalışarak yaşamak. Dedik ya becerebilirsek. Becere bilirsek geçmişin labirentli zihnimizin dehlizlerinden çıkmasını. Becerebilirsek…
En güzeli geçmişi silebilmek. Bazı yerlerini silerek parlatmak için, bazı yerlerini silip süpürmek için. En güzeli geçmişi silebilmek… Silme eyleminin her hâlini kullanmak, silebilmekten kastımız…
Yağmur siler süpürür. Her yeri aynı şekilde silmez ama… Ağaçların kirini pasını alırken, ölüleri daha çok çürütürken toprakta, çoğu yeri de çamura beler. Yağmurun silmesi hayatımızdan bazı şeyleri.
Bir hayat yağmuru yağdırılmalı hayatımıza. Bazı anları parlatacak, bazılarını sele karıştırıp çöpe atacak. Zamanın derin çöplüğüne… Kimsenin bulamayacağı kadar derine; en derine…
Yağmurlar yağdırın hayatınıza gözlerinizden. Yeşersin diye geleceğin umudu, içteki ateş sönsün diye ve silinsin silinmesi gereken diye… Yağmurlar yağdırın hayatınıza gözlerinizden…