YAHUDİLERİN NANKÖRLÜKLERİ SONUCU UĞRADIKLARI AKIBET
Musa A.S. kavmi için Yüce Allah"tan su isteğinde bulunuyor ve O"na asan ile taşa vur diye emri ilahi geliyor. Asasını taşa vuran Musa A.S. taştan on iki çeşme fışkırdığını görüyor. Bu on iki çeşmeyi hangi grupların kullanacağını da Yüce Allah bildirdi. Bakara suresinin altmışıncı ayeti Celilesinden başlayarak anlatılan bu olayların devamında Yahudilere Allah"ın verdiği rızıklardan yiyip, içmeleri ancak bozgunculuk yapmayıp, haddi aşmamaları emrediliyor.
İsrailoğulları kendilerine gökten indirilen Bıldırcın helvasını beğenmeyip, Musa A.S."dan hıyar, mercimek, soğan gibi sebzeler istiyorlar, Musa A.S. onlara siz hayırlı olan şey ile bayağı olanı değiştirir misiniz diye soruyor ve ekliyor, o zaman kasabaya inin istediğiniz şeyler orada var, oradan alın diyor.İsrailoğullarının bu nankörlükleri sonucu Cenabı hak onları kıtlık, açlık ve alçaklıkla cezalandırdı.İsrailoğulları sadece bu nankörlükleri nedeniyle değil, başka yaptıklarından ötürü de cezalandırılmışlardır, Yahudi topluluğunun büyük bir bölümü geçimini balık tutmakla temin ettiğinden, haftanın bir günü balıkların rahat dolaşıp, çoğalmalarını da temin etmek için Allahu Teala Cumartesi gününü onlara tatil olarak ilan etti. Cumartesi günü balık tutmak veya çalışmak yasak olmasına rağmen onlar Balıkların daha fazla olduğunu gerekçe gösterip, Cumartesi günü çalışıp, balık tutmaya devam ettiler. Bu isyanları sonucu Yüce Allah onları sefil maymunlara çevirmiştir. Bu olayı da o zaman yaşayanlara ve ondan sonrakilere bir ibret olmak üzere yaptığını Bakara suresinin altmış beşinci ayeti celilesinde beyan buyurmaktadır. Buradan da anlaşılacağı üzere bazılarının iddia ettiği gibi İnsanoğlu maymundan türememiş, tam aksine Yüce Allah bazı insanları maymuna çevirmiştir.
Musa A.S. döneminde iki kardeş amcalarını öldürüp, malına konmak istiyorlar ve amcalarını öldürüyorlar, daha sonra olayı Musa A.S."a aksettiriyorlar, ancak her ikisi de amcalarını kendisinin öldürmediğini söylüyor, bunun üzerine Musa A.S. Allah"tan yardım talep ediyor Allahu Teala İsrailoğullarına bir sığır kesip, kurban etmelerini emrediyor, israiloğulları ise bu sığırın tarifinde ısrarcı davranıp, renginden, şekline varıncaya kadar Allahu Tealanın bildirmesini talep ediyorlar, bunun üzerine Musa A.S. allahu tealadan yardım istiyor, yüce Allah ineğin sarı olmasını ve yüke koşulmayan, ne yaşlı, ne genç bir inek olduğunu, kendisine bakanları sevindireceğini, ne tarla sürmeye, ne de ekin sulamay alışkın olmadığını, bütün kusurlardan uzak olduğunu beyan edince Yahudiler tamam bu doğru deyip, ineği bulup, kesiyorlar ve etinden ölen adamın vücuduna bir parça yapıştırıyorlar. Vücuduna ineğin etinden yapışan ölü canlanıp, kendisini kimin öldürdüğünü söylüyor, böylece kardeşlerden hangisinin katil olduğu da ortaya çıkmış oluyor.
Allahu Teala her kavmi yarattıktan sonra onlara yol gösterici bir peygamber göndermiştir, bu peygamberlerin büyük bir bölümü kavminin zulmune uğramış, onlara tebliğ etmekle mükellef oldukları hak dini anlatmakta güçlük çekmişlerdir, ama onlar hangi şartlar altında olursa olsun Hak davalarını tebliğ etmekten geri kalmamış, uğradıkları tüm zorluklara rağmen görevlerini bi hakkın yapmışlardır. İman eden kullar ahrette cennet ile mjdelenmiş, etmeyenler ise cehennem azabını tatmışlardır. Yüce Allah kendisine kullukta samimi olan kulların zümresine ilhak eylemesi temennisiyle kalın sağlıcakla
HADİSLERDEN BİR DEMET
PEYGAMBER EFENDİMİZDEN HAYATA DAİR ÖĞRETİLER
Hazreti Resüli Ekrem efendimizin hayat tarzı her yönüyle örnek alınacak tarzda olup, yaşam tarzı bizatihi hayatın ve mematın, yaşam biçimidir.İslamın emir ve yasaklarını anlatırken bazen anlatır, bazen yaşar, bazen de yanında yaşananlara sukut ederek tasdik eder. Yaptığı işlere fiili sünnet, anlattıklarına kavli sünnet, yanında yapılanlara sessiz kalarak onayladıklarına subuti sünnet denir.O iyi bir öğretici, mükemmel bir hayat adamı, sevecen bir Baba, adaletli yöneticidir.
İbni Abbas Radıyellahu anh anlatıyor; Bir gün Peygamber efendimizin arkasında bulunuyordum, bana; Ey Genç sana birkaç kelime öğreteyim: Allah"ın emir ve nehiylerini gözet ki Allah"da seni gözetsin. Allah"ı gözet ki O"nu karşında bulursun. Dileğin varsa dile, yardım isteyeceksen Allah"tan iste ve bil ki bütün ümmet toplanıp, sana bir menfaat dokundurmaya çalışsalar, ancak senin için Allah"ın yazdığı menfaati dokundurabilirler ve keza bütün ümmet sana zarar vermeye kalksa ancak Allah"ın senin hakkında yazdığı zararı dokundurabilirler, artık kalemler kaldırıldı, yazılar yazıldı.
Bu Hadisi şerif içerisinde yaşadığımız çağda insanın kendisine çeki düzen verip, sağlam bir yaşantı ile ahrete göç etmesi için çok mükemmel dersler alınması gereken bir Hadisi şeriftir. Öncelikle burada Peygamber efendimiz gence nasihat ederken tüm insanlığa ders vermektedir.Yüce Allah kendisini gözeten, yani bizatihi emirlerine uyup, yasaklarından kaçınan insanları özellikle koruduğunu, onlara daha fazla değer verdiğini, adeta üzerlerine titrediğini beyan buyurmaktadır.Hadisi şerifin devamında dileğin varsa ondan dile buyurmaktadır. Günümüzde adet haline gelmiş olan bazı hurafe inançlarda türbelere gidip, dua edip, onlardan yardım istemek, çaput bağlamak, ağaçlara ip bağlamak inancımız gereği yasaklanmıştır. Biz kullar dileklerimizi Allah"dan yapıp, hayrın ve şerrin ondan olduğunu, dilemesi halinde her şeye muktedir olduğunu biliyoruz ve öyle de iman ediyoruz. Bu nedenledir ki her türlü talebimizi direk olarak rabbimizden yapmakla mükellefiz.
Hadisi şerifin devamında çok enteresan bir konuya değinen Allah Rasülü yardımın Allah"tan istenmesi gerektiğini ifade ettikten sonra tüm insanların bir araya gelip, bir insana faideli olmak istemesi veya zarar vermeye kalkmaları hiçbir şey ifade etmediğini, ancak Yüce Allah"ın insanlara takdir ettiğinin yapılabileceğini buyurmaktadır.Bunun çok örneklerini kendi hayatımızda görme imkanımız vardır, bazen insanların büyük bir bölümü bir araya gelerek bir insana yararlı olmak isterler, ama başarılı olamazlar, bazen da zarar vermek isterler veremezler, bunun tek nedeni takdir edilenin dışına çıkılamamasıdır. İşte Allah Rasülü bu konuya çok açık bir biçimde izahat getirmektedir.
Hadisi şerifin son bölümünde kalemlerin kırıldığını ve yazıların artık yazıldığını beyan eden Allah Resülü insanın doğumundan önce ezeli ervah olarak adlandırılan Ruhlar aleminin yaratılışında alın yazılarında dünyada yaşayacakları yazıldığından Resulullah artık kalemlerin kırıldığını ve yazıların yazılmış olduğunu beyan buyurmaktadır. Bir başka Hadisi şerifte ise Kul"un hakkındaki alın yazısını dua ile değiştirebileceğini buyurarak insanın Rabbinden istemesini bilmesi halinde rabbinin ihsanının, ikramının ve merhametinin sonsuz olduğunu buyurmaktadır. Yüce Allah Dünya ve ahret hayatımızı mamur kılarak, mutlu bir son ile kendisine ulaşmayı hepimize nasip eylemesi temennisi ile hoşçakalınız.
MENKIBE
Abdestsiz emzirilen süt
Muhammediye kitabının yazarı Yazıcıoğlu Muhammed Efendi, Edirne ve Gelibolu civarında yaşamıştır. Bu muhterem zatın bir de Ahmed-i Bîcan olarak bilinen kardeşi vardır. Ahmed-i Bîcan hazretleri, aynı zamanda Envar-ül Aşıkın kitabını Farsça"dan tercüme eden zattır.
İki kardeşten biri olan Ahmed-i Bîcan, bir gün bir camide vaaz etmekte iken ağabeyi Muhammed Yazıcıoğlu camiden içeriye girer ve küçük kardeşinin sohbetini dinlemeye başlar. Kardeşi ağabeyinin camiye geldiğinin farkındadır. Fakat bir de bakar ki, ağabeyi biraz sonra camiyi gülerek terk eder.
Kürsüde nasihat etmekte olan Ahmed-i Bîcan hazretleri, ağabeyinin bu halinden bir şey anlayamaz ve akşam eve geldiği zaman olayı annesine anlatıp durumu öğrenmesini ister. Anne, büyük oğlu Muhammed eve geldiği zaman, (Oğlum, kardeşin camiden niçin gülerek çıktığını soruyor, bir hata mı işledim diyor. Kardeşinin dersinden niçin gülerek çıktın) diye sorduğunda şöyle cevap verir:
Anneciğim, ben kardeşimin vaazına gülmedim. Ben bir insanoğlunun sohbetini dinlemeye ne kadar melek gelmiş, oturacak yer bulamıyorlar da birbirlerinin üzerine oturuyorlar, onların hâli çok hoşuma gitti de ona tebessüm ettim. Ben de meleklerden camide oturacak yer kalmadığı için çıkıp gittim.
Annesi, ağabeyinin bu sözlerini anlattığında Ahmed-i Bîcan çok müteessir olup dedi ki:
Anneciğim, ağabeyim melekleri görebiliyor da, ben niye göremiyorum. Bunu ondan bir sorar mısın?
O güzide anne büyük oğluna bunu sorduğunda aldığı cevap şöyle oldu:
Anneciğim, bu noksanlığı sen kendinde araman lazım, sen benden daha iyi bilirsin.
O vakit düşünme sırası anneye geldi. Uzun müddet tefekküre daldıktan sonra bunun sebebini şöyle açıkladı:
Oğlum sana hiç abdestsiz süt emzirmedim. Ahmed"e ise henüz kundakta iken, ben namaza durmuştum, Ahmed de şiddetle ağlamaya başlamıştı. Bu sırada evimizde bir komşu kadın vardı. O, çocuk ağlamasın diye Ahmed"i aldı emzirmeye başladı. Ben hemen namazı kılıp elinden aldım ama, biraz emmişti. Sonra o kadına abdestli olup olmadığını sordum, bana abdestinin olmadığını söylemişti. Onun melekleri görmemesine sebep olsa olsa bu olmalı.