Yalan söylemek; ahlaki bir kusur, imani bir zaafiyet, toplumsal ve sosyal bir felaket, aile içi huzursuzluğun kaynağı ve ruhi bir hastalıktır. Yalan, dil ile söyleneceği gibi, tavır ile de kendini göstermektedir. Kişinin inanmadığı bir doğruyu söylemesi de yalandır. Münafığın “Allah birdir, Hz. Peygamber Onun kulu ve elçisidir” sözünü söylemesi gibi. Bu söz doğrudur, ama münafıklar bu sözü böyle inandıkları için söylemezler, çünkü sözleriyle özleri farklıdır. Kalpleriyle inanmadıkları halde dilleriyle inandık derler. Doğru bir ifade kullanırlar ama fiilen inanmış değillerdir. Bu da bir farklı yalan şeklidir. Yapmacık tutum ve davranışlar da yalan söz gibidir. Zira böyle bir davranış muhatabı yanıltmak için yapılır. Dil ile söylenen yalanda da amaç muhatabı yanıltmaktır. Dinimiz yalandan sakınmayı emreder. Yalan bütün kötülüklerin başıdır. Ya direk olarak kötülüğe neden olur veya dolaylı olarak bir kötülüğün oluşmasını sağlar. Ama mutlaka yalanın olumsuz bir sonucu vardır. Yalanın olduğu yerde haktan ve adaletten bahsedilemez. Öyle bir ortamda haklılar değil güçlüler kazanır. Riyakarlar çoğalır, onurlu insanlar azalır. Hac süresi 80. ayette Yüce Allah, yalan şahitlik yapmaktan kaçınılmasını emretmiştir. Yalan, kötü insanların kötülük yapmalarına yardımcı olan en büyük sermayeleridir. Toplumun yalancı olarak bilinen kimseleri izole etmesi vicdani ve insani bir sorumluluktur. Yalan, kişiyi kendisiyle de kavgalı hale getirir. İnsan fıtratı yalana uygun değildir. Bu nedenle kişi söylediği yalana kendisi de bir ölçüde doğruymuş gibi inanır. İşte bu ruhsal bir rahatsızlıktır. Münafıklık alametidir. Peygamberimiz yalan söyleminin münafıklık alameti olduğunu belirtmiştir. Dürüstlük, doğruluk bazen kısa vadede kişiye bir menfaat sağlamıyor gibi görünse bile, önemli değildir. Doğruluk kişiyi ilkeli yapar, uzun vadede itibar sahibi, güvenilen ve aranan insan durumuna getirir.
Yalan söylemek diğer organları ve hayatın her bölümünü etkileyen bir felakettir. Peygamberimiz; “Ademoğlu sabaha ulaşınca bütün azalar Dil’e yalvarırlar ve derler ki: “Bizim hakkımızda Allah’tan kork, çünkü biz senin ile ya istikamet buluruz (doğruyu buluruz) veya yanılırız. Eğer sen doğru olursan biz de sana tabi olur ve doğru oluruz, eğer sen yanılırsan biz de sana tabi olur yanılırız.” buyurmuştur. Dilimizi Allah’tan korkmayarak, boş ve faydasız sözlerde kullanırsak, onunla yalan söyler, dedikodu ve gıybet yapar ve iftira atarsak bunun sonucuna bütün organlarımız katlanır. Peygamberimiz hadis-i şeriflerinde; “Siz benim istediğim altı şeyi kabul edin (yerine getirin) ben de sizin Cennete girmenize kefil olayım. Konuştuğunuz zaman yalan söylemeyin, Va’d ettiğiniz de va’dinizden dönmeyin, emanet verildiği zaman hıyanet etmeyin, haramlardan korunun, hırsızlık yapmayın, iffet ve namusunuzu muhafaza edin.” “Şaka da olsa yalanı terk edene Cennetin ortasında bir köşk verileceğine kefilim.” “ Eğer siz Allah ve Resulünun sizi sevmesini istiyorsanız, size verilen emaneti yerine veriniz, yalan söylemeyiniz ve komşularınızla iyi geçininiz.” buyurmuştur.
Peygamberimiz; “Doğruluğa devam ediniz, çünkü doğruluk sahibini iyiliklere götürür, iyilikler de Cennete götürür. Kişi doğru konuştukça Allah katında doğrulardan yazılır. Yalandan sakınınız, muhakkak yalan insanı günaha götürür, günah ta insanı Cehenneme götürür. Kul yalana devam ettikçe Allah katında yalancılardan yazılır. Müslümanlar arasındaki anlaşmazlığı gidermek, aile içi barışı sağlamak ve savaş halinde durumumuzu farklı göstermek için yalan söylenebileceği caiz görülmüştür. Peygamberimiz; “Senin söylediğini kabul eden bir kimseye yalan söylemen büyük hıyanettir.” buyurarak, yalan söylemenin ahlaki, sosyal ve imani boyutunu bizlere hatırlatmaktadır.
Müslüman şaka bile olsa asla yalan söyleyemez. Yalan söylemek münafıklık alametidir. Bu nedenle yalanı alışkanlık haline getiren ameli münafık sayılır. İtikadi bakımdan mü’min olan bir kimsenin yalan söylemek suretiyle ameli münafık olması kendisi için en büyük felaket olur.