"Yalancının mumu yatsıya kadar yanar" atasözü, yalan söylemenin kısa vadeli sonuçlar doğurabileceğini, ancak gerçeğin eninde sonunda ortaya çıkacağını vurgulayan bir ifadedir. İslam dini, dürüstlüğü ve doğruluğu hayatın temeli olarak benimser ve yalan söylemeyi ahlaki bir kusur olarak değerlendirir. Bu atasözü, İslam'ın doğruluğa verdiği önemi pekiştirir ve yalancılığın er ya da geç ortaya çıkacak bir hata olduğunu anlatır. Kur'an-ı Kerim'de dürüstlüğün önemi pek çok ayette vurgulanmıştır. Özellikle Nahl Suresi 105. ayette, “Ancak Allah’ın ayetlerine inanmayanlar, yalan uydururlar. Onlar, yalancıların ta kendileridir,” ifadesi ile yalan söylemenin Allah katında kötü bir fiil olduğu belirtilir. Bu ayet, yalanın imanla bağdaşmadığını ve yalancının nihayetinde doğru yoldan sapmış olduğunu açıkça gösterir. Ayrıca, Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed'in (s.a.v.) hadislerinde de yalan söylemenin zararlarına dikkat çekilmiştir. Bir hadiste, "Yalan söylemekten sakının. Çünkü yalan, günahkârlığa götürür. Günahkârlık ise cehenneme götürür" (Buhari ve Müslim) denilerek, yalanın insanı kötü yola sürükleyeceği ve sonuçta kişinin bundan zarar göreceği bildirilir. Bu bağlamda, yalanın sonucu dünya ve ahirette zararla sonuçlanır.
"Yalancının mumu yatsıya kadar yanar" ifadesinde yer alan “mum” sembolü, yalanın geçici olarak aydınlatıcı ya da rahatlatıcı görünse de, sonunda söneceğini ifade eder. Bu, İslam’ın doğruluğu ve güvenilirliği temel alan ilkeleriyle uyumludur. Allah, kuluna yalanın geçici bir kurtuluş sağladığını değil, ancak doğruluğun ve dürüstlüğün insanı huzura ve kurtuluşa ulaştırdığını vaat etmiştir. Bu atasözü, bir Müslümanın yaşamında dürüstlüğün ve güvenilirliğin ne kadar önemli olduğunu hatırlatır. Allah her şeyi bilendir ve nihayetinde her şeyin hesabını görecektir. Bu yüzden, İslam ahlakında doğruluk, imanın bir gereği olarak kabul edilir ve Müslümanların hem dünyada hem de ahirette huzur bulmaları için doğruluğa sarılmaları öğütlenir. Yalan söylerin dünya akıbetleri hüsrandır. Ahirette de mutlaka yaptıklarının cezasını çekeceklerdir. Yalan söylemek; aldatmak, hile yapmak, hakka girmek, mağdur etmek gibi, diğer insanları ilgilendiren sonuçlara neden olmaktadır. Mumun kısa vadede karanlığı aydınlattığı gibi yalan da anlık fayda sağladığı görülüyorsa da, sağladığı aydınlıkla birlikte kişiyi karanlıklara gömmektedir.
Yalan söylemekle; hem maddi hak ihlalleri, hem de onursal hak ihlalleri oluşmaktadır. Maddi hak ihlalleri iade edilerek karşılanır ama yalanla ortaya çıkan onursal hak ihlallerinin izalesi ancak helalleşmekle mümkündür. Bunu sağlamak çok da mümkün olmayacağı için yalan söyleyenler için cehennem kaçınılmaz bir sondur. Kur’an’da yalancıların akıbetiyle ilgili pek çok ayet bulunmaktadır. Özellikle şu ayet, yalancıların ahirette karşılaşacakları sonu net bir şekilde ifade eder; "Yalan söyleyenlerin vay hâline!" (Zariyat Suresi, 10. ayet). Allah, yalan söyleyenlerin hem bu dünyada hem de ahirette ceza göreceklerini bildirmiştir. Bu ayet ve benzerleri, İslam’ın yalanı ne kadar şiddetle kınadığını ve yalancıların sonunun kötü olacağını açıkça ortaya koymaktadır. İslam ahlakında doğruluk esastır, zira Allah, gerçeği bilen ve her şeyden haberdar olandır. Yalanla abad olmak mümkün değildir. Münafıklık işareti de olan yalan söylemenin ortaya çıkardığı sonuçlar; “Bedbaht ve Berbad” olmaktır. Kişinin kendi elleriyle kendisini için bundan daha kötü bir sonuç hazırlaması da mümkün değildir. Yalancı kendisinin düşmanıdır. Yalan, münafığın amelidir, münafık da Allah”ın düşmanıdır. Yalan söyleyen, Allaha düşmanlığını ilan etmiş olur. Allaha düşman olanın; dünya ve ahireti hüsrandır.