İnsanın Allah katındaki değeri, imanı ölçüsündedir.
İmanı olmayanın ameli, kendisine bir fayda sağlamaz.
Ama, Allah c.c. insanlara, nimetleri, imanı ölçüsünde taksim etmez.
İmanı olmayanların, bir çok nimete sahip oldukları, imanlı olanların da çok zorluklar yaşadıkları her gün görülen bir gerçektir.
Dünyanın, imtihan alanı olduğunu söyleyen İslâm dinine göre, nimetlere şükür, sıkıntılara sabır gerekir.
Dünya süsü olarak tarifi yapılan; mal, mülk, makam, mevkii, şöhret ve şehvet gibi tüm dünyalıklar imtihan vesilesidir
İmtihan vesilesi olan bu ve benzeri nimetlerin varlığı; iltimas değil temel bir sorumluluktur.
Sahip olunan tüm nimetler, insanlığın ve insanların faydasına kullanılıyorsa, onları nimet kabul edip, şükretmek gerekir.
İnsanlık için kullanılmayan hiçbir varlık kişinin ahiretini aydınlatacak nimetlerden sayılamaz. Onlar, yük ve külfettirler. Hesabını vermek zorlaşır.
Akıllı mümin, dünyada sahip olduğu her değeri, kendisi için ahirette cennet sermayesine dönüştürüp, Allah c.c.ın rızasını kazanma vesilesi yapabilendir.
Sahip olunan bütün varlıklar Allaha ulaşma, imtihanı kazanma vesilesidir.
Zerre miktar iyilik de, zerre miktar kötülük de sahibi için ahiret sermayesi olacaktır.
İyilikleri rızaya ulaşmada, kötülükler de gadapla karşılaşmada vesile olacaktır.
Dünyadaki her bir olaya ve varlığa imtihan gözü ile bakmak, bunlar üzerinden tefekkür oluşturarak, yaşam şekli geliştirmek gerekir.
Varlıkta imtihanı kazanmak, yoklukta kazanmaktan zordur.
Buna rağmen beşer olan insan yokluğu ve zorluğu değil, varlığı ve rahatlığı tercih eder, hatta bunun için gayret eder.
Rızaya ulaşmayı temel ideal olarak benimsemiş müttaki insanlar, zorluğu ve yokluğu temenni ederler ki, bu vesile ile sürekli Rablerine şükretmiş veya sıkıntılara sabretmiş olsunlar.
Müslüman, imkan ve iman tercihi yapamaz. Onun önceliği zaten imandır.
Müm'in, yanlış ve doğru tercihi yapamaz. Onun vazgeçilmezi zaten doğru olandır.
İyi insan, dövme ve sevme tercihi yapamaz. Onun davranışları ve yakınlaşmaları zatan sevgi merkezlidir.
Müslümün, dövülmesi gerekeni sevip, sevilmesi gerekeni dövemez.
Mü'min, hakk ve halk yerine, kendine ve güce hizmeti öncelik edinemez. Hatta, güce hizmet Müslümanın gündeminde hiç olamaz.
Müslümanın hayatını imkanlar değil sahip olduğu imanı belirler.
Mü'min, yanlış yolun doğru sona çıkmayacağını bilir.
Bilinmelidir ki, hiçbir yanlışın sonu, doğruya çıkmaz.