Yanlışı ifşa etmek ve doğruyu desteklemek, İslam ahlakının temel prensipleri arasında yer alır. Bu yaklaşım, bireysel ve toplumsal hayatın sağlıklı bir zeminde sürdürülmesini amaçlar. İslam, hem bireyin ahlaki gelişimini hem de toplumun düzenini korumak için bu iki ilkeyi bir arada değerlendirir. Ancak bu kavramların doğru anlaşılması ve uygulanması için İslam’ın getirdiği ölçüler dikkate alınmalıdır.
İslam, doğruyu emretmeyi ve yanlışı yasaklamayı (emr-i bi’l ma’rûf ve nehy-i anil münker) iman edenlerin sorumluluğu olarak görür. Ancak bu sorumluluğun yerine getirilmesi, belirli kurallar ve ahlaki ilkeler çerçevesinde olmalıdır. Yanlışı ifşa etmek, İslam'da sadece bir hata veya günahı göstermekten ibaret değildir; bilakis bu durumun topluma veya bireylere zarar vermesinin önüne geçmek için yapılır.
Yanlışı ifşa ederken temel ölçü, kişinin niyetidir. İslam’a göre bir yanlışı ifşa etmek, nefsin kibirlenmesi veya başkalarını küçük düşürmek amacıyla değil, toplumu kötülüklerden arındırmak ve doğruyu yaymak amacıyla olmalıdır. Hz. Peygamber (s.a.v.), bir yanlışı düzeltirken kişinin kendi hatalarını gözden geçirmesi gerektiğini sık sık vurgulamıştır ve "Biriniz, kardeşinin gözündeki çöpü çıkarmadan önce kendi gözündeki kiri temizlesin" buyurmuştur. Bu da, eleştirinin ya da ifşanın kişinin kendisinden başlaması gerektiğini gösterir.
Yanlışı ifşa ederken, bu ifşanın daha büyük bir fitneye veya zarara sebep olup olmayacağı dikkatle değerlendirilmelidir. Eğer yanlışı ifşa etmek, daha büyük sosyal problemlere yol açacaksa, İslam bu ifşadan kaçınılmasını tavsiye eder. Bazı İslam âlimleri, sosyal düzenin korunmasını ve yanlışların düzeltilmesi gerektiğini belirtirken, kaos ve fitneye yol açacak durumların her zaman önlenmesi gerektiğini vurgular.
Taha suresi 44.ayette; kötülüğe karşı yapılan uyarının ve yanlışı ifşa etmenin usulüne dikkat çekilir. Hz. Musa’nın Firavun’a gönderilişi esnasında Allah'ın ona hitap ederken "Ona yumuşak söz söyleyin, belki nasihat alır, belki korkar" şeklindeki mesajı, yanlışın düzeltilmesinde bile merhamet ve hikmetle hareket edilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır.
Doğruyu desteklemek, İslam’ın her Müslümandan beklediği bir diğer temel ahlaki sorumluluktur. İslam, doğruluğu ahlaki gelişimin temeline yerleştirir. Doğruyu desteklemek, sadece pasif bir kabul değil, aktif bir şekilde doğruluk için çaba sarf etmeyi ifade eder.
İslam'da doğruyu desteklemek adaletle iç içedir. Kur'an'da sıkça geçen "adaletle hükmetmek" ilkesi, bir Müslümanın her durumda adil olması gerektiğini ve doğruyu savunmaktan asla vazgeçmemesi gerektiğini vurgular. Nisa suresi 135.ayette Yüce Allah; "Ey iman edenler! Adaleti ayakta tutan, kendiniz, ana babanız ve en yakınlarınız aleyhine de olsa Allah için şahitlik eden kimseler olun" buyurmuştur. Bu ayet, doğruyu desteklemenin bazen bireyin kendi aleyhine dahi olsa sürdürülmesi gereken bir sorumluluk olduğunu gösterir.
Doğruyu desteklemek, İslam toplumunun temelini oluşturur. Eğer bir toplum doğruluk üzerine inşa edilmezse, o toplumda ahlaki çöküntü başlar. Peygamber Efendimiz, bir topluluğun ancak aralarındaki doğru kişilerin desteklenmesi ve yanlış yapanların düzeltilmesi ile ayakta kalabileceğini belirtmiştir. Bu bağlamda, bireysel doğruluğun yanında toplumsal sorumluluğun da altı çizilmektedir.
Doğruyu desteklemek, İslam'da bir hakkın savunulması değil, aynı zamanda bir sorumluluğun yerine getirilmesidir. Doğruluğu savunmak, İslam ahlakında hem bireysel bir erdem hem de toplumsal bir görevdir. Bu görev, her Müslümanın kendi doğruluğunu yaşamaya çalışmasının ötesine geçer; aynı zamanda doğruluğun topluma hâkim olması için aktif bir mücadeleyi de gerektirir.
İslam'da yanlışı ifşa etmek ile doğruyu desteklemek arasında dengeli bir yaklaşım vardır. İslam, her iki ilkeyi de toplumsal düzenin korunması ve bireylerin ahlaki gelişimi için birer araç olarak kabul eder. Yanlışı ifşa ederken de doğruyu savunurken de temel prensip, Allah’ın rızasını kazanmaktır. Bu da niyetin halis olmasını ve yöntemlerin İslami ahlakla uyumlu olmasını gerektirir.
İslam’ın bu dengeli yaklaşımı, insanları sadece eleştiri odaklı bir zihniyetten uzaklaştırarak yapıcı ve ahlaki bir düzeltme sürecine yönlendirir. Peygamber Efendimizin (s.a.v.) hayatı boyunca hem yanlışı ifşa etme hem de doğruyu destekleme konusunda gösterdiği tutum, bu dengeli yaklaşımın en güzel örneklerini sunmaktadır.
Yanlışı ifşa etmek ve doğruyu desteklemek, İslam ahlakının temel yapı taşlarıdır. Ancak bu iki prensibin uygulanmasında denge, niyetin halis olması, yumuşak dil kullanımı ve toplumsal zararların göz önünde bulundurulması şarttır. İslam’ın bu konudaki öğretileri, bireylerin ve toplumların daha adil, merhametli ve ahlaklı bir şekilde varlıklarını sürdürmelerine katkıda bulunur. Kısacası, yanlışı ifşa etmek ve doğruyu desteklemek, İslam’ın özünde yer alan bir denge ve sorumluluk ilişkisidir.