Yapılacak çok iş var

Yaşları 20 ila 25 arasında birçok genç insan görüyorum. Üzerlerine ümitsizlik sinmiş. İşten ümitsiz, gelecekten ümitsiz, hayattan ümitsiz yaşıyorlar. Tek yaşasalar yine iyi. Bir de bu hallerini sözlere dökmezler mi? Ümidi olanların da önlerine set çekiyorlar.

Ey ümitsizlik hırkasını üzerine giymiş genç. Karanlık olmasaydı, aydınlık bilinmezdi. Sizler hangi durumda olursanız olun direneceksiniz. Tüm zorlukları aşacak, mutluluklarla var olacaksınız. 

Düşünün ki çektiğiniz bütün sıkıntılar, dertler, üzüntüler sizleri olgunlaştırmaya çalışıyor. Altın ateşte eritilmese, başlara taç olur muydu hiç. Bu ülkenin geleceği olan sizler sakın ha sakın zorluklar karşısında yılmayın.

Unutmayın ki, zorluklar kolaylıkların geleceğinin habercisidir. O halde çalışacağız. Zorlukları tek tek yenecek, bir işi bitirecek, başka işe girişeceğiz. Bunu yaparken de yılmayacağız. Unutmayın ki sıkıntıların en büyüklerine insanlara yol gösteren peygamberler katlanmıştır. Ama sonuçta kazanan onlar olmuştur. Bunu yaparken de, bir saniyeliğine de olsa ümitsizliğe düşmemişlerdir. O halde bizler de ümitsizliğe düşmeyeceğiz.

Cumhuriyetimizin kurucusu Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk"ün yaşadığı sıkıntıları hangi birimiz yaşadı. Ama o hiçbir zaman ümitsizlik içerisine düşmedi. Allah razı olsun, onun hiç tükenmeyen umutlarına canlarını seve seve veren atalarımız, bizlere dik başlarla gezeceğimiz bir vatan bıraktı. Bu noktada hiçbirimizin umutsuzluğa düşmeye hakkı yoktur. Onlar canlarını verirken umutsuzluğa düşmedi de, bizler bir boğaz uğruna mı umutsuzluğa düşeceğiz.

Değil mi ki, eninde sonunda öleceğiz. Krallar gibi yaşasak da ölecek, sersefil yaşasak da öleceğiz. Trilyonlarımız olsa da, 7 metrelik kefen 2 metre karelik toprağımız olacak, sersefil olsak da 7 metrelik kefen 2 metre karelik toprağımız olacak. Onun için hangi sıkıntıyla karşılaşırsak karşılaşalım, kaybedecek bir şeyimizin olmadığını düşüneceğiz. Yaşadığımız halin geçici olduğunu bilecek, akıbetimizin kötü olmaması için içerisinde bulunduğumuz durumla ilgili vazifelerimizi yerine getireceğiz.

İnsanı insan yapan, onu değerli kılan mal, mülk değil, olaylar karşısında takındığı tutumdur. Bizler şerefli insanlarız. Bizler mal, mülk, mevki için yaşamayacağız. Bizler insanlık için yaşayacağız. Hiçbir olay karşısında acizleşmeyecek, hiçbir başarı karşısında da kibirlenmeyeceğiz. Tevazuyu elden bırakmayacak, kimseyi kendimizden, kendimizi de kimseden üstün görmeyeceğiz.

Hikaye bu ya dervişin biri gezerken ayaksız bir tilki görür ve hayrete düşerek, “Nasıl yaşar bu hayvan, ne yer ne içer?” der. Derviş orada düşünürken bir arslan çıkagelir. Ağzında ceylan taşıyordur. Görkemli ve korkunç hayvan avının bir kısmını yer, doyunca kalanını bırakıp gider. Tilki artığa doğru sürünerek yaklaşır ve afiyetle yiyip karnını doyurur.

Bizler ayaksız tilki değiliz ki, rızkımız çeşitli vasıtalarla ayağımıza kadar gönderilsin. Bizler cenaze değiliz ki, başkalarının omuzlarında taşınalım. Her birimiz canlı aslanlarız. Bize yakışan artık yemek değil, artık bırakmaktır. Gücüyle aslan gibi olan başkasından yiyecek bekler mi?

Ey talihinden, bahtından, işsizlikten yakınan genç, silkelen ve kendine gel. Kuvveti varken çalışmayan insandan, yarar gelmez. Haydi kalk! Sıva kollarını. Gurur yapma, kendini beğenmişlik etme. İşe koyul. Çalış ve rızkını kazan. Hem kendin ye, hem muhtaçlara yedir. “Elimi tutun” diyerek başkasına el uzatma! Bizzat sen, yaşlıya yoksula yardım elini uzat! Allah, yardımcın olacaktır. Haydi, kalkın daha yapılacak çok iş var.