Dava adamı olarak kendilerini vasıflandıran insanlar, tarihin hiçbir döneminde dikenli bahçelerden geçmeden gül bahçesine ulaşamamışlardır. Bu dava, ister hak davası, ister batıl dava olsun inanıyorsanız gereğini yapmak zorundasınızdır. Aksi halde sonuç alma şansınız yoktur.
Adem peygamberden son peygambere kadar kendilerine verilen risalet görevini yapabilmek için her türlü meşakkati çekmişler, bedel ödemişler, neticesinde de hem muvaffak olmuşlar hem de mükafatını almışlardır.
İmamı Azamlar, hapishanelerde çile çekmişlerdir. Hacivat ile Karagöz sanatlarının bedelini canları ile ödemişlerdir. Nice şairler eserlerinde dönemin padişahına dalkavukluk yapmadıkları için zindanlarda çürümüş, bir kısmı idam edilmiş, bir kısmı yatağında boğdurulmuş, kimileri kısmı ise sürgün edilmişlerdir. Namık Kemal; 'Vatan yahut Silistre eserinin tiyatrodaki icrasının akabinde, Kıbrıs"taki üç yıllık Magosa sürgününde küçücük zindanda geçirdiği günlerden tekrar yurda dönüşünün akabinde son sürgün yeri olan Sakız Adası'nda geçirip, orada zatürreden vefatına kadar yaşadığı çile onu kahramanlaştırmıştır. Nazım Hikmet"in davası uğruna yaşadığı sürgünler, horlanmalar, hatta ölümünde dahi vatanında mezar bulamaması davasına ne kadar sadık olduğunun delilidir. Bediüzzaman Said Nursi"nin yaşadığı çile dolu sürgünlerde yazdığı eserler insanlığın aydınlatılmasında yol gösteren eserlerdir.
Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Ancak bizim burada anlatmak istediğimiz şu; her dönemde 'doğruları söyleyenler' bir kısım insanları rahatsız etmiştir. Bugün de bu böyle. Bizim yazdığımız yazılar bazılarını rahatsız etmiş olmalı ki, bir kısmı soluğu savcılıkta, bir kısmı beni tanıyan değer verdiğim arkadaşlara beni şikayet ediyor. Bir kısmı parti teşkilatına soluğu alırken, bir kısmı ise telefonlara sarılıp beni arama cihetine düşerek sıkıntılarını dile getirmeye başladı.
İyi güzel de ben yazılarımda isim vermeden, genel bir tarifle bazı olayları anlatmama rağmen bazı insanların bu denli rahatsız olmasına ne demeli. Demek ki yarası olanlar gocunmaya başladı. Hiç gocunmaya gerek yok. İki alternatif var burada. Birincisi böyle bir olay yapmamış olan insanlar rahatsız olmaz ve aramaz, ikincisi bu tür olaylara bulaşıp, rahatsız olan var ise, ya yaptığından pişman olup tövbe edecek (Nasuh tövbesi olması şartı ile) bir daha yapmayacak ya da bulunduğu görevden ayrılacak. Bu iş bu kadar basit,
Bir de yıllarca dinozorluk yapıp, İslam adına insanları tahakkümü altına alıp zulmedenler rahatsız olmaya başladı. Onlar da yazı yazan yazarları arayıp, 'yazmayın' diye baskı yapıyorlarmış. Halbuki o yazı yazmayın dedikleri adamlara zamanında en büyük zulmü bu dinozorlar kendilerinin yaptığını unutuyorlar.
Dünkü yazımda da demiştim ya; eskimiş çoraplarımızı atıp, yeni çorap giyme dönemi artık gelmiştir. Çünkü artık basına DENGE geldi. Öyle 25 kuruşa şoför mahalli dönemi bitti artık. Ya hakkını ödeyip, şoför mahallinde oturacaklar ya da kamyon kasasında yolculuk yapmaya razı gelecekler. Kendilerini Lortlar Kamarası, bizleri avam kamarası görmeye alışanlar da rahatsız olmaya başlamış. Demek ki doğru yoldayız, durmak yok yola devam. Hoşça kalınız