YAŞADIKLARIMI HATIRLADIKÇA HİÇ SECDEDEN KALKMAMAM GEREKTİĞİNİ DÜŞÜNÜYORUM
Mübarek Ramazan ayının son Pazar günü sizlerle biraz hasbihal yapmak istiyorum. Aslında bunu zaman zaman yapmamız gerektiğini düşünmekteyim, nedenine gelince yaptıklarımı ve yapmak istediklerimi yazdığımda olayların ve gelişmelerin arka planını daha iyi anlayacağınızı ve bu konuda elinde bilgi, belge olan arkadaşlarımızın bizlere destek olması bakımından aydınlatıcı olacağını düşündüğümden ara sıra sizlerle hasbihal yapacağım.
Yazıyı yazmaya başladığım anda bir dosttan telefon geldi. Kendisini Vali Bey'in aradığını ve çok üzüldüğünü ifade edince neden olduğunu sordum. Dün yazdığım köşe yazısından ötürü Vali Bey'in fevkalade üzüldüğünü zira yazıda adı geçen Beril Cebeci'nin Erdoğan Cebeci'nin kızı değil, kardeşinin kızı olduğunu ve işe beş yıl önce yerleştirildiğini, kendi döneminde yakınlarından herhangi birisinin işe alınmasının söz konusu olmadığını ifade etmiş. Bu hassasiyet Vali Bey'in çok düzgün bir insan olduğunun delilidir, işte bu nedenle Vali Bey'i hem seviyor hem de takdir ediyorum. Nihayetinde biz de insanız şayet bir yanlışlık yapmış isek onu düzeltmesini de biliriz. Gerektiğinde özür dilemesinin erdemlik olduğuna da inanırız. Önemli olan iyi niyetli olarak olayları tahlil edebilmektir.
1981 yılından itibaren ticari, siyasi ve bürokratik hayatın içerisindeyim, yani tam otuz yıldır hayat mücadelesinin acımasız yönleriyle mücadele ediyorum. 198183 yılları arasında Of'ta mücadeleye başlamıştım, nüfusunun büyük bir bölümü İslam'ı yaşayan bu ilçede hala daha feodal derebeylik sisteminin geçerli olması üzücü bir durum. Oradaki bu kölelik düzenine boyun eğenler şehrimizde kanaat önderi, büyük iş adamları, hatta şehrin önde gelenleri olduğunu görünce kendi kendime gülüp geçiyorum. Ailece 1972 yılında Samsun'a yerleşmiş olmamıza rağmen ben fiili olarak 1984'dan itibaren bire bir olayların içerisinde olmaya başladım. Yaşadığımız şehirde Allah rızası için dernekçilik, vakıfçılık, sosyal faaliyetlerde yer almak isteseniz bile belli başlı tabulara tabi olmanız gerekir, aksi halde Allah Rızası için hiç bir karşılık beklemeksizin hizmet etme şansınız dahi yok.
Salih Parlak hocamızla ilk denememiz olan Yavuz Selim Vakfı Samsun Şube Yöneticiliği, egemen güçlerin baskısı sonucu yürütülemez bir hal alınca şubeyi kapatmak zorunda kaldık. Salih hocamızda kahrederek bu şehri terk etti. Bilahare siyasete girdik Ali Türkmen Bey'le aktif olarak siyasi hayatın içerisine girdik, bu girişimizle birlikte gerçekten büyük bir savaşın içerisine girdiğimizi anladım ancak vicdanım bu mücadeleyi bırakmama izin vermedi. Zaman, zaman bıraksam da bazı yanlışlıkları görünce yeniden siyasete dönüp mücadeleye başladım. 1995 yılında Adem Güney'in R.P. İl Başkanı olduğu dönemde ben de İl Başkan Yardımcısı olarak partide görev aldım, o güne kadar bize hayat hakkı tanımayan tabuların tuttukları adamları listelere koydurmadık, ancak birlikte hareket ettiğimiz arkadaşlar seçildikten sonra dik duramayınca sıkıntıya düştük.
1995 yılında partide görev yapmakta iken Ahmet Okuyucu Bey'in İlkadım Belediye Başkanı olması hasebiyle bazı sıkıntılar yaşadığını görünce olayı araştırma gereği duydum. Birde ne göreyim adamı atmışlar ateşin ortasına bir yanda il teşkilatı, diğer yanda belediyeye yerleştirilen çete bozuntuları. Zavallı adam o kadar zor bir durumda kalmış ki ne can güvenliği kalmış, ne iş güvenliği. Arkadaşlarla olayı oturup müzakere ettikten sonra Okuyucu Başkan'a sahip çıkmaya karar verdik. Önce bu yanlış insanları belediyeye alan ve onlarla bağlantılı olan Başkan Yardımcısı'nı görevden aldırdık, ardından işe gelmeden maaş alanları işten uzaklaştırabilmek için bir şirket kurarak o personelin istihdam edildiği ihaleyi aldık, işe gelmeksizin para alan elli civarında kişiyi işten attık sadece 34 kişi kaldı. Bunun üzerine çete belediyeyi bastı, Emniyet Teşkilatı'na konuyu taşıdığımızda aldığımız cevap çok enteresan, Gidin onlarla anlaşın oldu.
Diyeceksiniz ki neden o günleri anlatma gereği duyuyorsun. O gün mücadele ettiğimiz çete bugün de mücadele ettiğimiz çetenin ta kendisi de ondan. Bu çete yaklaşık yirmi yıldır bu şehrin kanını emmekte olup, hiç kimse ona dur dahi deme cesaretini gösterememiş. Ne zaman ki bizimle uğraşmaya başladılar, Allah belalarını verdi. Bu insanlarla mücadeleye başladığında ne ekonomik gücüm, ne de aile yapım mücadele etmek için yeterli değildi. Rabbime çok dua ettim ve dedim ki Ya Rabbi bana öyle bir güç ver ki bu insanların gerçek yüzünü insanlara göstereyim ve onlar perişan olsunlar Allah'a binlerce kez şükürler olsun ki bana her yönüyle bu gücü verdi. Hem ekonomik yönden, hem de ailevi yönden onlarla baş edecek duruma beni getirdi. İşte bu yüzden alnımı secdeden hiç kaldırmamam gerektiğine inanıyorum, zira o kadar takva bir insan olmamama rağmen Rabbim dileklerimi kabul etti. Bunca çakalın içersinde bizlere nusret veren rabbime binlerce kez şükranlarımı sunarak sözlerime son vermek istiyorum. Kalın sağlıcakla