Yıllar önce, Zeki Alasya ve Metin Akpınar'ın oynadığı kabarelerden biridir Yasaklar. Tıpkı, Deliler, Geceler kabarelerinde olduğu gibi bolca siyasi eleştiriyi komik esprilerle harmanlayarak insanlara gösterdikleri, her izlemede daha önce kaçırdığınız esprileri fark ettiğiniz çok iyi çalışmalardı. Hele o Minik Kelebek şarkısı vardı ki son günlerde Yunus Emre'nin yasaklandığı söylenen dörtlüğü ile başlayan, edebi eserlerin ahlaka mugayir bulunması ile alevlenen 'yasaklama' yazılarının özeti gibidir aslında.
Bilmeyenler için kısaca özetleyeyim ama Youtube gibi yerlerden orjinalini izlemedikleri sürece yazdıklarım çok anlamlı gelmeyecektir. Burada szöcükleri yazabiliyorum ama ezgiyi sizlere vermem mümkün değil. Bir çocuk korosu Minik Kelebek isimli şarkıyı söyler. Sözleri şöyledir; 'Minik minik minik kelebek, uç özgürce uç durmak ne demek, altta gezinme yüksekte dolaş, çalış çabala sen en başa ulaş' sözleri TRT denetleyicileri tarafından yayın yasaklarına uygun bir hale getirilir ve sonuçta şarkı şu hale gelir; 'Minik minik minik kelebek, dur sakince uçmak ne demek, fazla gezinme git bir dalda dur, kanat çırpmadan sen yerinde dur'. Şarkının sadece sözleri değil melodisi de değişir ve yasakçıların istediği ve tercih ettiği formatta kalır. Mutlaka izleyin.
Yunus Emre, ölümünün üzerinden yaklaşık 700 sene geçtiği halde yazdıkları hala güncelliğini koruyan bir ozan. O dönem moda olan Farsça yerine şiirlerini öz ve arı bir Türkçe ile yazması, Hallacı Mansur gibi Enel Hak görüşüne sahip çıkması, insana ve yaratıcısına karşı duyduğu büyük aşk onu yüzyıllar ötesine taşımıştır. Derinliği, bilgi birikimi, insan sevgisi ve gönül gözü olmayan kişilerce üzerinden yüzyıllar geçtiği halde hala anlaşılamıyor oluşu aslında onun yüceliğini daha da açık bir şekilde gözler önüne serer. 'Cennet cennet dedikleri, birkaç köşkle birkaç huri, isteyene ver onları, bana seni gerek seni'. Aslında olması gereken şeyin, doğru olanın bir ödül için değil Allah sevgisi için yapılması gerektiği bu dizelerden daha yalın nasıl anlatılabilir ki? Ama gönül gözü olana!
Son olarak Milli Eğitim Müdürlükleri nezdinde toplanan bir komisyon tarafından, dünyaca kabul görmüş Dünya Klasikleri içinde yer alan kitapların (Steinbeck Fareler ve İnsanlar) bazı bölümleri sakıncalı bulunmuş. Bu kişilerin ne derece otör olduğunu tartışmıyorum bile. Siz bu kitapları, birikiminize, okuma alışkanlığınıza( böyle bir alışkanlıkları olup olmadığı konusunda ciddi şüphelerim var!), hayat ve dünya görüşünüze göre beğenmeyebilirsiniz. Milli Eğitim Bakanlığı'ndaki yetki derecenize göre bu tür yayınları müfredata almayabilirsiniz. Ancak, size hiçbir konum ve mevki, yayınevlerini uyararak o sayfaların sansürlenmesini istemenizi sağlayamaz!
İşte sevgili AKP yandaşları, sevgili dine göre yaşamaya çalışan samimi inanan ve iyi insan olduklarına emin olduğum okurlarım, sevgili ülkücü okuyucularım, söz konusu muhafakazarlık olduğunda mangalda kül bırakmayıp en in iyi Müslüman benim deyip yiğitçe kendilerini meydanlara atanlar, bilmiyorum tehlikeyi görüyor musunuz? Neden sanat ve sanatın kolları hep 'solcu' diye tabir edilen kişilerce sahipleniliyor, neden muhafazakar kesim bu dallarda dişe dokunur bir başarı elde edemiyor, neden haydi opera ve bale kültürümüze çok yabancı onu anlıyorum da neden edebiyatta, resimde, müzikte başarılı ve özgün, sanatı kavramış bir kişi yetişmiyor? Yoksa bu başarısızlığın altında yasakçı ve sansürcü zihniyet mi yatıyor?
Edebiyatta eserler ahlaklı olmaz. İçinde yer alan kişiler, ahlaklı, yoz, katil, hacı, hoca, öğretmen, hasta vs olabilir. Ya da eserler milli olmaz, dini olmaz. İçinde yer alan öğeler bu değerleri savunabilir, ülkücü bir genç aşık olabilir, bir genç inancı için başı açık sevdiğinden vaz geçebilir, birisi halkının özgürlüğü için savaşabilir, ya da hapishanede çile çekebilir, köylüler ağaya karşı ayaklanabilir, bunlar sadece o eserlerin içerikleridir, konularıdır. Edebi eserler bazılarının hayat görüşüne uydurulmaya çalışılırsa işte onun adı 'OTORİTER YÖNETİM'dir. Ve nedense akla ilk Hitler gelir. Zira Hitler iktidarı ele geçirdiğinde Nazilerin yaptığı ilk iş beğenmedikleri, uygun bulmadıkları tüm kitapları meydanlarda halkın gözü önünde yakmak olmuştur.
Özgürlük anlayışımızı toptan gözden geçirmek gerek. Özgürlük demek, istediğiniz kitabı alıp okuyabilmek, kitapları dilediğiniz gibi didikleyip, beğendiğiniz ya da beğenmediğiniz yerleri çizmek, bir daha o yazarın ya da çok mu beğenmediniz o yayınevinin kitaplarını almamaktır. Sizin özgürlüğünüz sadece buraya kadardır, bir adım ötesi o kitabı yazana, basana, satana ve okuyup beğenene yapılan haksızlık ve saygısızlıktır.