Yaşamı 50 yıllık kadraja alıyor

Pazar Sohbeti

Metin İşler, Samsun'un en eski fotoğrafçılarından. Teknolojideki hızlı değişime rağmen fotoğrafçılıkta insan faktörünün hâlâ büyük bir önem taşıdığı görüşünde. İşler, "Kadrajlamayı makine değil, fotoğrafçı yapar. O yüzden fotoğraf çekmek bir sanattır" diyor. Samsun'un en eski fotoğrafçılarından Metin İşler. Aslında ona fotoğrafçı demek yerine fotoğraf sanatçısı demek daha doğru  bir tanımlama. 1960 yılında tanıştığı fotoğraf makinesine adeta sevdalanmış ve 50 yılı aşkın zamandır yaşamın güzelliklerini fotoğraf karelerine yansıtmaktan vazgeçememiş. 'Hala amatörüm' diyecek kadar mütevazı, fotoğraf sanatını herkese öğretmek için can atacak kadar mesleğinde profesyonel olan Metin İşler ile siyah beyaz'lardan slaytlardan, digital teknolojiye uzanan fotoğraf yolculuğunu kuştuk. Metin İşler'in Köşe yazarımız Şevki Yıldırım'ın pazar sohbeti

Ş.Yıldırım: Yılların fotoğrafçısı Metin Ağabey size öncelikle Fotoğrafın ne olduğunu sormak istiyorum.

 METİN İŞLER: Fotoğraf sanatının anlatım alanına baktığımızda olanakları geniştir; perspektifle ışıkla, kompozisyonla, objektifle, açılarla, fotoğrafçının vermek istediği anlamda bunlar başta ilke olarak karşımıza çıkar. Aklın, gözün, yüreğin birleştiği andır fotoğraf. İletilen, oluşturan ve verici olan fotoğrafçı ulaşmak istediği kitleye bir araç olan fotoğrafla ulaşır. Bu ulaşımı bir anlam içerir. Anlam iletişimin anahtarı, iletişim sürecinin odak noktasıdır. Her iletinin ileten için bir anlamı vardır. Bir film, yönetmenin anlatmak istediklerini; bir resim, ressamın bakış açısının; bir şiir, ozanın duygu ve düşüncelerinin anlamını taşır; bir fotoğraf da fotoğrafçının bakış açısının ve düşüncelerinin anlamını taşır. Yaşamın anlamını kavramak, dünyayı anlamlı kılmak isteriz.

Ş. Yıldırım: Biraz daha açar mısınız konuyu sevgili Metin ağbeyciğim.

 METİN İŞLER:Sanatın halka dayanma isteği sanatçıların hiç bitmek tükenmek bilmeyen bir temel arzusudur. Adeta bir ütopya. Çünkü sanatta kavrayış gerçek bir emekle çözümleme ister. Ancak halka dayanmayan sanatın yaygınlaşmadığı da sanat tarihinin yaşanmış bilinen gerçeğidir. Fotoğraf sanatı yalnız seyirlik bir sanat olmayıp, geniş kitlelere büyük kavrayış kazandıran bir iletişim büyüsüdür. Halka inme, onunla iletişim kurma konusunda en yaygın şans çağdaş fotoğraf sanatının olmuştur. Fotoğraf bazen sosyal amaçlı, bazen bilinmeyeni anlatmak, bazense gerçeği kanıtlamak, tanık olmak gibi görevler üstlenmiştir. Teknolojinin etkisiyle amaçları değişmiş, bazen yanlış kullanımlar sonucu fotoğraf amacından saptırılmıştır. Ancak şu da bir gerçektir ki günümüzdeki kolaj ve montaj gibi müdahaleci tavra rağmen teknolojik imge üretiminin fotoğrafı öldüremediği, insanların teknoloji yardımıyla da olsa ürettikleri fotoğraflar elleriyle dokunmaktan ve tüketmekten kendilerini alamadıkları ileri sürülebilir. Fotoğraflar, yaşanmakta olan bir hayat sürecinden alınmış birer görsel andaç gibidirler. Fotoğraf, yalnızca bir sanat değildir; o bir sanat yapıtından çok daha iyi şeyler yapabileceğini hep kanıtlamıştır. Tüketildiği her ortamda, insanların tutum ve davranışlarına etkileri olumlu veya olumsuz yönde olmuştur.

Ş.Yıldırım: Fotoğraf bire bir görüntü müdür? Ona duygu yüklenebilir mi?

 METİN İŞLER: Ben çektiğim resimleri iki aşamada çekerim. Meselâ bazen öyle anlar yakalıyorum ki onlar fotoğraf makinemin olmadığını düşünüyorlar. Duygu anlarını yakalamak için habersiz çekiyorum. En doğal anları ile belki ağlarken belki gülerken işte o zaman duygu yükleniyor resme. Yani onların ben o anki duygularını yakalamaya çalışıyorum.

Ş.Yıldırm: O zaman sanatçı duyguyu yakalayabilen kişidir diyebilir miyiz?

METİN İŞLER: Aynen öyle. O duyguyu aktaran kişidir, kendi iç dünyasını aktarabiliyorsa, ışığı yakalayabiliyorsa o zaman sanatçı olma niteliğini kazanır.

Ş. Yıldırım: Sevgili Metin Ağabey siz Samsun'un en eski fotoğrafçıları arasında yer alıyorsunuz. Nasıl başladığınız mesleğe? Şimdi de buna değinelim mi?

 METİN İŞLER: Ben bu mesleğe 1960 yıllarında amatör olarak başladım. O zamanlar, fotoğraf çeken kişinin mecburen karanlık odası olması lazımdı. Siyah beyaz filmlerle başladık işe. 1960 yılında köyde öğretmenlik yapıyordum. Makinem vardı, onla çekiyor, kasabada yaptırıyordum. Makineci olmam nedeniyle birçok şeyi kendimizin yapması gerekiyordu. O zaman bir kutu yaptım ve baskıları yapmaya başladım. Bunu da Ladik Köy Enstitüsü'nde okurken görmüştüm. Ondan sonra Samsun'a geldim, teknik ressam olarak DSİ'ye girdim.

Ş. Yıldırım: DSİ'de fotoğrafçılıktan kopmadınız değil mi?

 METİN İŞLER: Evet, amatör olarak orada da uğraşıyordum. Fakat ilginç birşey oldu. 'Sen bir fotoğrafhane inşa et buraya geç' dediler. DSİ'nin fotoğraf potansiyeli çok yüksek. Bayağı zorlanıyorum, şimdiki gibi kitaplar da yok. Arayış içine girdim, kitaplar buldum, kendimi yetiştirdim. Dolayısıyla ustam yoktur benim.

Ş. Yıldırım: Bunun için mesleği sevmiş olmanız da gerekiyor öyle mi?

 Metin İŞLER: Kesinlikle evet. Burada asıl önemli olan zaten bu işi sevmek. Piyasada çalışan meslaktaşlarımın hepsi 'Bu işe nereden bulaştım' der. Ben öyle değilim. Fotoğrafla tanışmam 1960 yılında oldu o gün bugündür devam ediyor. DSİ'de baraj, kanal çekimleri yapıyordum. Yeni manzara fotoğrafçılığı ağırlıktaydı. Ama asıl önemli olan laborantlık kısmı vardır. Karanlık oda çalışmalarını iyi yapmanız lazım. Kullandığım makineler genellikle büyük profesyonel makinalardı. Örneğin, DSİ'de bir makine aldılar. O dönem Anadol otomobiller 25 bin lira, bu makine 24 bin liraydı. Onunla çektiğimiz fotoğrafları büyük fuarlarda sergiliyorduk.

Ş. Yıldırım: Türkiye'de o dönem 'barajlar' dönemi tabi. Renkli fotoğrafı da en erken sizin getirdiğinizi söyleniyor Samsun'a. Bu doğru mudur?

 Metin İŞLER: DSİ'de çalışırken bir olay beni renkli fotoğraf yapmaya sevk etti. Birisi geldi DSİ'ye renkli fotoğraf sattı. Çok gücüme gitti bu durum. Renkli baskı kitabı buldum, 1 sene bu kitabı okudum, sonra da malzeme aldım. 1968 yılında renkli baskı yapmayı başardım. DSİ'nin tüm renkli fotoğraflarını yapmaya başladım. Öyle bir durum ki DSİ'nin hiçbir bölgesinde olmadığı gibi piyasada da renkli fotoğraf yapan fotoğrafçı yoktu o zaman. Samsun'da sadece Foto Paris var. Bizi kamçılayan da odur zaten. Ankara'da bile yok. Ben bu atmosferi değerlendirdim ve dışarıda bir laboratuvar açtım.

Ş.Yıldırım:  Laboratuvarı ilk kez evinizde açmışsınız. Bunu anlatır mısınız?

 METİN İŞLER: Evet, evde açtım. DSİ'ye yeni bir müdür gelmişti. Laboratuvarda renkli fotoğraf yapılmasını yasakladı. 'Dışarıda yaptırırsınız' dedi. Baktım olacak gibi değil arsam vardı, sattım, malzeme aldım. Çocuğumun odasını böldüm, bir teşkilat kurdum. Banyo makinesi falan yok tabi o zaman. Daldırma sistemi vardı. Kitaptan görerek bu sistemi kurdum. Bu kez de hem fotoğrafçıların fotoğraflarını yapmaya başladım hem de DSİ'nin fotoğraflarını yapmaya başladım. Fatura alıp, parasını alıyordum DSİ'den. 1973'te yılında da DSİ'den ayrıldım. Büyük bir potansiyel vardı o dönem. Her yerden iş geliyordu.

Ş. Yıldırım: Hep mücadele var yani hayatınızda. Sonra neler oldu?

 METİN İŞLER: 1970'li yıllarda ben artık slayt film yıkıyordum. Önce laboratuvar açtım. Baktım bu iş fazla kar getirmiyor, o zaman 'stüdyo' çalışması yapayım' dedim. Birkaç kez Almanya'ya gittim. 1974 yılında DSİ'den aldığım tazminatla, daha önce orada  alınan fotoğraf makinesinin aynısını kendime aldım. Çektiğim fotoğraflar farklı ve ilginç oldu. İşte o zaman amatörlük gitti, profesyonel oldum. Şunu söylemeliyim ki amatörlük aşkımı da hiçbir zaman yitirmedim.

Ş.Yıldırım: Aradan geçen süreçte siyah beyazlı günler kapandı. Artık herkesin digital fotoğraf makineleri var. Stüdyo sayısı da oldukça fazla. Bu durum sektörü nasıl etkiliyor?

 METİN İŞLER: Benim çalıştığım zamanlarda bir tek slayt filmden baskı yapabiliyordu. Masa üstü sistemi yoktu. O zaman herşey matbada bitiyordu. 1970'ten 1990'a kadar potansiyelimiz çok iyiydi. Asıl Turgut Özal'dan sonra geri gitmeye başladı. Özal'dan sonra gümrükler açıldı, otomatik makineler girdi. Fotoğrafçılar da cazibesini yitirdi. Sektörde rekabet ortamı oluştu ve kar marjı düştü. Ben o dönemlerde laboratuvarıma tek bir yeni makina almadım. Çünkü olacakları o zamandan görmüştüm. Birçok arkadaşımız en az üç makineyi çöpe attılar.

Ş.Yıldırım: Eveeet 1990'dan sona ne yaptınız sevgil Metin ağabey?

 METİN İŞLER: Ben o dönemlerde Slayt çekimlerine ağırlık verdim. Amatörlüğüm ağır bastı yani. Samsun'un 'fotoğraf derneği yok' dedik, üniversitede kulüp kurduk akademisyen arkadaşlarla. Ardından da 2002 yılında Samsun Fotoğraf Sanatı Derneği'ni kurduk. Şimdi gençler devam ediyor orada. Çok güzel işler yapıyorlar. Şimdi burada ağırlıkla olarak sanayi fotoğrafçılığına yönlendik.

Ş. Yıldırım: Bu yeni bir alan mı? Yani sanayi  fotoğrafçılığı ne demek?

 METİN İŞLER: Aslında reklam fotoğrafçılığı oluyor. Sanayi ürünlerinin fotoğraflarını çekiyoruz katalog ve reklamları için. Çekilen fotoğrafların hacimli ve kaliteli olması lazım ki, ürün kendini göstersin. Sanayi fotoğrafçılığı da buradan geliyor yani.

Ş. Yıldırım: Sevgili Metin ağabey, görüyoruz ki siz her dönemde mesleğinizde yeniliklere ve değişimlere hep açık olmuşsunuz. Fotoğraf sizin hayatınızda neleri değiştirdi?

 METİN  İŞLER: Bu kadar teknolojiye rağmen insan faktörü fotoğraf sanatında halen çok önemli. Makinenin yapamadığı hala birçok şey var. Ben hem amatörüm hem profesyonelim. İki şapka taşıyorum. Fotoğraf hayata bakış açınızı değiştirir herşeyden önce. Yaşamın bütün güzelliklerini büyük bir heyecanla keşfetmenizi sağlar. Örneğin, ben daha sevecen oldum. Fotoğraf çekmek için doğaya çıktığımızda tüm stresinizi ve bunalımlarınızı atabiliyorsunuz. Doğada fotoğraf için envayi çeşit malzeme var. Biz de herkes fotoğrafla buluşsun istiyoruz. Kötü şeylerden arınsınlar istiyoruz. Gençlerde bu sanata olan ilgi bilgisayar ve internet ortamıyla birlikte daha da arttı. Tabi bu durum bizi de sevindiriyor.

Ş. Yıldırım: Dijital makineler çıkınca fotoğrafçılık öldü diyebilir miyiz?

 METİN İŞLER: Öldü demek söz konusu değil. Canlandırdı demek için de biraz erken. Belki beklemek lazım, dijital çıktı fotoğraf öldü değil, neticeyi henüz almadık. Nasıl sanat dalları arasında bir malzeme ve o malzemeyi kullandığınız zaman kendinizi sanat boyutunda ifade etmiş olursunuz. Ne zaman sanat yazarları fotoğrafın dijital boyutunu, fotoğrafa ne getirdiğini yazacak ve açıklayacak o zaman gerçek boyutunu kazanacak. Aslında fotoğraf makinesi bir araç, o makinenin arkasındaki ona hükmeden beyindir önemli olan. Bilgisayar ortamında yaratıcılık anlamında ne yapacak o beyin onu görmek lâzım.

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.