Yaşamı Lezzetlendirmek

 

Ufak mutluluklarla çıkmak gerekiyor yola. Yüreğinin torbasını neyle doldurursan onun ağırlıyla yaşayıp gidersin.  Hangi yüze baksam, halini sorsam bin ah işitiyorum. Ceviz kabuğunu doldurmayan şeylerle dolu beyni ve onun üzerine ne kadar olumsuz düşünce varsa ekliyor. Çözüm üretmektense sorun yaratıyor kendi kendine. Nedenini bildiği bildiği şeylerin üstesinden kendine acımakla daha da zorlaştırıyor işini ve hep karanlığı şikâyet ediyor, o zaman "" kalk ve bir mum yak"" 

Bazı insanlar var, her şeyden mutlaka bir kötü yan bulup çıkarıyor, her şeyden şikâyetçi, mutsuz ve karşısındaki insanı da Demoralize ediyor. İnsan kendisini nasıl mutlu edeceğini bilmeli. Hayatına lezzet katmalı. Boş vermeli bazen her şeye, insanlara, hayata, gördüğün değer kadar değer vermelisin herkese değerini yitirmeden. Değer verirsin verirsin havalara kaldırsın ve bir anda ellerini çekersin yere çakılır, hiç kimse bunun farkında değildir.
  Gökkuşağı gibidir mutluluk, ruhunu rengârenk yapar ve işte böyle insanlar vardır etrafımız da farkında olduğumuz veya olamadığımız o insanlar huzur verir, ruhunu dinlendirir mutluluğu onlarda daha kolay yakalarsın seni kasmaz, üzmez, germez.

Ve ilk olarak gülümsemekle başlamalı, gülümsemek insanın olduğu yeri güneş gibi aydınlatır. Lezzet katmalı hayata, en lezzetli yemeklerde bile acı var ve o yemeğin tadında acılık olduğu için yeriz. Gözlerimiz yaşarsa burnumuz aksa bile. Sevdiklerimiz için ağlarız. Özleriz, hasretini nakış nakış işleriz ruhumuza ve onunla yine lezzet katarız hayatımıza.
Yaşamı lezzetlendirmek elimizde, herkes hayatın ne kadar acımasız olduğunu söylüyor. Hayat mı acımasız yoksa insanlar mı?
 Hayatın hiç suçu yok!  Ve Can Dündar ne güzel yazmış

Sonsuz bir karanlığın içinden doğdum. Işığı gördüm, korktum. Ağladım.
Zamanla ışıkta yaşamayı öğrendim. Karanlığı gördüm, korktum.
Gün geldi sonsuz karanlığa uğurladım sevdiklerimi...
Ağladım.* * *
Yaşamayı öğrendim.
Doğumun, hayatın bitmeye başladığı an olduğunu; aradaki bölümün, ölümden çalınan zamanlar olduğunu öğrendim.
* * *Zamanı öğrendim.
Yarıştım onunla...
Zamanla yarışılmayacağını, zamanla barışılacağını, zamanla öğrendim...
* * *
İnsanı öğrendim.
Sonra insanların içinde iyiler ve kötüler olduğunu...
Sonra da her insanın içinde iyilik ve kötülük bulunduğunu öğrendim.* * *
Sevmeyi öğrendim.
Sonra güvenmeyi...
Sonra da güvenin sevgiden daha kalıcı olduğunu, sevginin güvenin sağlam zemini üzerine kurulduğunu öğrendim.* * *
İnsan tenini öğrendim.
Sonra tenin altında bir ruh bulunduğunu...
Sonra da ruhun aslında tenin üstünde olduğunu öğrendim.* * *
Evreni öğrendim.
Sonra evreni aydınlatmanın yollarını öğrendim.
Sonunda evreni aydınlatabilmek için önce çevreni aydınlatabilmek gerektiğini öğrendim.* * *
Ekmeği öğrendim.
Sonra barış için ekmeğin bolca üretilmesi gerektiğini...
Sonra da ekmeği hakça üleşmenin, bolca üretmek kadar önemli olduğunu öğrendim.* * *
Okumayı öğrendim.
Kendime yazıyı öğrettim sonra...
Ve bir süre sonra yazı, kendimi öğretti bana...* * *
Gitmeyi öğrendim.
Sonra dayanamayıp dönmeyi...
Daha da sonra kendime rağmen gitmeyi...
* * *
Dünyaya tek başına meydan okumayı öğrendim genç yaşta...
Sonra kalabalıklarla birlikte yürümek gerektiği fikrine vardım.
Sonra da asıl yürüyüşün kalabalıklara karşı olması gerektiğine aydım.
* * *
Düşünmeyi öğrendim.
Sonra kalıplar içinde düşünmeyi öğrendim.
Sonra sağlıklı düşünmenin kalıpları yıkarak düşünmek olduğunu öğrendim.* * *
Namusun önemini öğrendim evde...
Sonra yoksundan namus beklemenin namussuzluk olduğunu; gerçek namusun, günah elinin altındayken, günaha el sürmemek olduğunu öğrendim.* * *
Gerçeği öğrendim bir gün...
Ve gerçeğin acı olduğunu...
Sonra dozunda acının, yemeğe olduğu kadar hayata da lezzet kattığını öğrendim.* * *
Her canlının ölümü tadacağını, ama sadece bazılarının hayatı tadacağını öğrendim