2001 yılında, Antalya’nın bir kazasında bulunuyordum. Kazanın en zenginlerinden, birkaç tane büyük çaplı mağazası olan bu zatın biri kız diğeri erkek cocuğu vardı. eşraftan ve sayğın bir aile idi. İşyerlerinin çevresinde üç tane cami vardı. Günde beş vakit ezan okunmasına rağmen, bu çağrıya ailece kulak asmazlar ve davete icabet etmezlerdi.
Erkek çocukları yetişkin, yakışıklı bir delikanlı idi, o da ebeveynlerinin yaşantısı üzerinde, maddi refah ve şımarıklık içinde yaşıyordu. Ezan’a ve Kamet’e kulak vermiyor, nefsani istekleri peşinde koşuyordu. Bir gün geçe yarısını geçmiş bir zaman diliminde, jip tipi arabası ile, kasabanın girişindeki bir köprünün koruma demirlerine arabasıyla kafadan girerek iç kanama sebebiyle vefat etti.
Bütün kasaba olaya, ah vay diyerek üzüldü. Defin yapıldığı gece, ölenin kız kardeşi, bir rüya gördü;
Ağbisi bir alemde idi, ancak gözleri görmüyordu, kız kardeş, ağbi- gözlerin görmüyormu ? diye sordu. Ağbi ise, Hayır, gözlerimle göremiyorum. Ancak ellerimin parmak ucları ile görmeye çalışıyorum. Der. . .
Bu olayı ertesi gün ailesine anlatır, bir şekilde bir yakınlarından bana da anlatılmıştı. Aileyi o acılı gününde üzmemek için bir şey diyememiştim. Ancak bu olaydan sonra, Oğlu ölen kişinin Cuma namazında cemaat içinde görmem, Hayra vesile düşüncesine yormuştum.
Ancak , Kur’an-ı Kerimin İSRA SURESİNİN 72 Ayetinde ;
“Bu dünyada (manen) kör olan kimse ahirette de kördür ve şaşkındır.” Beyanı bize olayı anlatırken,
Alimlerden Muhittin’i Arabi Hz. Lerinin “Dünya’da Allah’ı bilmeyen ve onu dinlemeyen, ahirette de onu bulamayacak ve ona varamayacaktır. Aynı zamanda KÖR olarak ahrete sevk edilecektir. Yüce mevlâdan dileğimiz, bizi TAKLİTÇİLİKTEN koruması ve mübarek cemalini görmeyi bizlere de nasip etmesidir.
Eğer sorulursa ki, arif kendi hakikatini nasıl bilebilir? Cevaben denil di ki ; Allah (c.c.) ın bütün emirlerine sarılmak ve yasaklarından kaçınmak ve Muhammed Mustafa (s.a.v.)’nin bütün sünnetlerine tam sarılmak suretiyle bilinebilinir.